Aci davası: Kan parası aldılar artık davaya müdahil olamazlar

Ehliyeti olmayan 17 yaşındaki Timur Cihantimur geçtiğimiz yıl kullandığı araç ile Oğuz Murat Aci’nin ölümüne neden olurken Aci’nin eşi ‘maddi ve manevi zararlarının giderildiği’ gerekçesiyle şikayetini geri çekti. ‘Kan parası’ adı verilen ve tartışmalara neden olan uygulamaya hukukçular ne diyor?

Haber Merkezi |

Geçen yıl İstanbul Eyüpsultan’da, ehliyetsiz kullandığı ATV aracıyla 29 yaşındaki Oğuz Murat Aci’nin ölümüne neden olan 17 yaşındaki Timur Cihantimur hakkındaki soruşturma devam ediyor.

Ancak geçen günlerde Aci’nin eşi Şükriye Aci ile birlikte, yaralanan dört müşteki, Cihantimur’un annesi Eylem Tok ve babası Bülent Cihantimur da dahil olmak üzere dört şüpheli hakkındaki şikayetlerinden ‘maddi ve manevi zararlarının giderildiği’ gerekçesiyle vazgeçti. Bu durum sosyal medyada ‘kan parası’ tartışmalarına neden olurken ceza davasının seyrini etkileyeceği gerekçesiyle yoğun tepkiye yol açtı.

Peki ‘kan parası’nın Türk hukukunda bir karşılığı var mı? Suçtan zarar görenin şikayetçi olmaması ceza yargılamasını veya maddi ve manevi tazminat taleplerini etkiler mi, hukukçular ne diyor?

Zararın giderilmesi, etkin pişmanlık sayılmaz

Gazete Oksijen'in haberine göre; öncelikle konuyu ‘ceza hukuku’ ve ‘tazminat hukuku’ olarak iki ayrı açıdan ele almak gerekiyor. Ceza hukuku bakımından ‘hırsızlık’, ‘mala zarar verme’, ‘güveni kötüye kullanma’, ‘dolandırıcılık’ gibi bazı suçlarda zararın giderilmesi, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 168. maddesi gereği ‘etkin pişmanlık’tan yararlanma nedeni.

Ancak Cihantimur hakkındaki soruşturma ‘taksirle ölüme neden olma’ suçundan yürütülüyor. Ve bu suç, madde 168’de sayılan suçlardan biri değil.

“Ceza davasının varlığını etkilemeyecek”

Diğer taraftan ceza hukukunda bir de ‘takibi şikayete bağlı olan suçlar’ ve ‘resen soruşturulan ve kovuşturulan suçlar’ şeklinde bir ayrım söz konusu. Ceza hukukçusu Prof. Dr. Timur Demirbaş, takibi şikayete bağlı olan suçlarda şikayet olmaması halinde yargılama yapılamayacağını söylüyor. Ancak “‘ceza davasının kamusallığı’ ilkesinin istisnası olan şikayetin, somut olayda ceza davasının varlığını etkilemeyeceğini” ekliyor. “Çünkü ‘taksirle ölüme neden olma’ suçunun takibi şikayete bağlı değil”

“Ancak eş, ceza davasına katılamayacak”

Diğer taraftan Galatasaray Üniversitesi’nde ceza hukuku profesörü olan Ümit Kocasakal ise takibi şikayete bağlı olmayan bir suç olsa bile, suçtan zarar görenlerin şikayetçi olmasının da olmamasının da birtakım hukuki sonuçları olduğunu belirtiyor. “İster şikayete bağlı olsun ister olmasın, suçtan doğrudan zarar gören kişi şikayetçi olması halinde kamu davasında bir ‘süje’ haline gelerek davaya müdahil oluyor. Bu da müştekiye yargılamada, talepte bulunma, karşı görüş ileri sürme ve en önemlisi dosyayı istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına götürebilme imkanı sunuyor.”

“Alt sınırdan ceza veya iyi hal indirimi olabilir”

Bu durumda Aci’nin eşinin şikayetçi olmaması ise Kocasakal’a göre temelde şu anlama geliyor: “Şikayete bağlı olmayan bir suç olduğundan şikayetini geri alma da yok esasen. Aslında burada eşi, davaya müdahilliğini geri alıyor”

Ancak bunun yargılama bakımından birtakım sonuçlarını da göz ardı etmemek gerekiyor: “Bir, zararın karşılandığı beyanını da içerdiği için olası bir mahkumiyette hakim alt sınırdan uzaklaşmayabilir yani en düşük cezayı verebilir. İki, hakim bunu TCK madde 62’deki takdiri indirim yani iyi hal indirimi nedenlerinden biri sayarak cezada indirime gidebilir. Üç, bir beraat kararı alınması halinde artık müdahil olmayan eş istinafa gidemez.”

Yaralılar da şikayetçi değil

Diğer taraftan yaşanan kazada dört kişi de yaralanmıştı. Ancak Aci’nin eşiyle birlikte bu yaralıların tamamı da şikayetlerinden vazgeçtiler. Kural olarak ‘taksirle yaralamaya sebep olma’, takibi şikayete bağlı bir suç. Ancak Kocasakal, bunun istisnaları olduğunu söyleyerek “TCK m. 89’a göre, kemik kırığı, organ hasarı ya da yüzde sabit iz gibi, suçun ‘nitelikli’ hallerinden biri varsa ve bilinçli taksir söz konusuysa şikayet aranmaz” diyor ve ekliyor:

“Dolayısıyla olayda nitelikli hallerden biri yoksa şikayetçi olmaktan vazgeçilmesi bu suç bakımından yargılama yapılamayacağı anlamına gelir.”

“Maddi-manevi tazminat hakkını da sınırlayabilir”

Özetlersek, her ne kadar hukukta ‘kan parası’ gibi bir kavram olmasa da zararın giderilmesi ve suçtan zarar görenlerin şikayetinin olmaması hakimin takdir yetkisini etkileyen bir husus olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer taraftan Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Dr. Ahmet Ayar’a göre, “halk arasında bir ölüm sonrası mağdur yakınlarına ödenen maddi tazminat için kullanılan geleneksel bir ifade” olan ‘kan parası’nın, maddi-manevi tazminat talepleri bakımından da hukuki sonuçları olabiliyor.

Şikâyetten vazgeçmenin başlı başına tazminat hakkından feragat anlamına gelmediğinin altını çizen Ayar, “Ancak taraflar arasında zararların giderildiğine ilişkin bir sulh protokolü veya ibra belgesi varsa, bu belgede tazminat haklarından açıkça feragat edildiği belirtilmişse, o zaman ileride yeniden tazminat talep edilmesi mümkün olmayabilir. Eğer yalnızca ‘şikayetimizden vazgeçiyoruz’ denmiş ama özel hukuk anlamında tazminat talebinden açıkça vazgeçildiği belirtilmemişse, tazminat davası açılması mümkün. Dolayısıyla, eşin ‘Zararlarımız giderildi’ diyerek şikâyetten vazgeçmesi, tek başına tazminat davası açamayacakları anlamına gelmez. Ancak bu durum, bir ibra sözleşmesiyle birlikte değerlendiriliyorsa bu, tazminat haklarını sınırlayabilir” diyor.

“Tazminatla aşırı zenginleşme de çok düşük tazminat da olmamalı”

Borçlar hukuku bakımından düşünüldüğünde maddi tazminat adı altında “cenaze giderleri, tedavi giderleri (ölüm öncesi bir tedavi süreci varsa) ve destekten yoksun kalma tazminatı (ölen kişinin bakmakla yükümlü olduğu eş, çocuk, anne-baba gibi yakınlarının, gelecekte ondan sağlayacakları ekonomik destekten mahrum kalmaları nedeniyle talep edilen tazminat)” talep edilebilirken, ölenin yakınları yaşadıkları elem ve ıstırabın kısmen de olsa giderilmesi için de manevi tazminat talep edebiliyor.

Ancak Doç. Dr. Ayar, “Hakimin ne aşırı bir zenginleşmeye yol açacak kadar yüksek ne de zarar görenin zararını karşılamayacak kadar düşük bir tazminata hükmetmesi gerekir. Bu noktada Borçlar Kanunu m. 50 ve 51 uyarınca takdir yetkisi önemli rol oynar. Hakim, tazminatı belirlerken hem dengeyi hem de adaleti sağlamaya çalışır” diyor ve hakimin şu kriterleri dikkate aldığını belirtiyor:

- Ölen kişinin yaşı, mesleği, geliri
- Hak sahiplerinin yaşı, destek ihtiyacı
- Kusur oranları
- Sosyoekonomik durum
- Hayat standardı
- Somut olayın özellikleri

Baykar, savunma ve havacılıkta ihracat rekoru kırarak tarihe geçti Multinet Up: “Ödeme alma sistemimizin aylık işlem adedi 3,5 milyonu aştı” Kasko ve trafik sigortasında pert yöntemi değişiyor İsrail-İran uzlaşısı petrol fiyatlarını 60 dolar bandına çekecek! 600 bin kamu işçisinin gözü üçüncü teklifte! Toplu sözleşmede sona gelindi Rusya: Bu olursa dünya cehenneme dönüşebilir