AYM’den temyiz sınırına neşter

Numan Emre ERGİN PERSPEKTİF

Ülkemizde yargılamalarda üç dereceli bir sistem öngörülmüştür. İlk derece mahkeme kararlarının denetimi istinaf mahkemelerinde (bölge idare ve bölge adliye mahkemeleri), istinaf mahkemesi kararları da üst yargı olan Danıştay ve Yargıtay’da denetlenmektedir. Böylece, ilk derece ve istinaf mahkemelerinin verdiği hatalı kararların düzeltilmesi sağlanmaktadır. Bu denetime “olağan kanun yolu” denmektedir.

Diğer taraftan, ilk derece ve istinaf mahkemelerinin bütün kararları istinaf ve temyiz yoluna götürülememektedir. Örneğin idari yargıda 2023 yılı için 20.000 TL altındaki kararlar ilk derece aşamasında, 581.000 TL altındaki kararlar ise istinaf aşamasında kesinleşmekte ve bir üst yargı yerince denetlenmemektedir. Benzer bir durum hukuk yargılamalarında da söz konusudur. Söz konusu parasal sınırlar her yıl Maliye’nin ilan ettiği yeniden değerleme oranı dikkate alınarak artırılmaktadır.

Mahkemelerin verdikleri kararlardan üst yargı denetimene tabi olacaklar için parasal sınır getirilmesinin altında yatan sebeplerin başında mahkemelerin (üst yargının) iş yükünü azaltmak ve yargılamayı makul sürede sonlandırmak gelmektedir. Anayasa Mahkemesi de kararın denetlettirilmesi hakkının bazı özel durumlar hariç (ilk kez hapis cezası öngören istinaf mahkemesi kararı gibi) bu şeklide kısıtlanmasının Anayasaya aykırı olmadığı görüşündedir.

Bununla birlikte, olağan kanun yoluna ilişkin parasal sınırların uygulanması konusunda kişilerin anayasal haklarını ihlal eden durumlar da yok değildir. Buradaki ihlal, parasal sınırın varlığından değil, bu sınırın hangi an itibariyle dikkate alınacağı konusundaki yasal belirsizlikten ve yargısal yorumlardan kaynaklanmaktadır. Zira mahkemelerin (Danıştay ve Yargıtay) bu konudaki yerleşik görüşü parasal sınır olarak davanın açıldığı tarihteki değil, en son mahkeme kararının verildiği tarihte geçerli olan sınırın dikkate alınması gerektiği yönündedir. Konuyu bir örnekle açacak olursak, 2022 yılında 500 bin TL’lik bir vergi işlemine karşı açılan bir dava, açıldığı tarihte temyize tabi iken istinaf mahkemesi kararı 2023 veya sonraki bir yılda verildiğinde ve temyiz sınırı olarak istinaf mahkemesi kararının verildiği tarihte geçerli olan tutar dikkate alındığında, artık bu dava Danıştay’da görüşülmeden istinaf aşamasında kesinleşmiş olmaktadır. Dolayısıyla, dava açtıkları tarihte mahkemelerin verecekleri kararların Danıştayca denetleneceğini düşünen kişiler, kanun yolu sınırları yıllar itibariyle arttığı için bu yargısal denetimden mahrum kalmaktadırlar. Bu durumun hakkaniyet ve adalet duygusunu zedeleyeceği ortadadır.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun temyize ilişkin olarak 46. maddesinin birinci fıkrasının “b” bendinde düzenlenen parasal sınır bağlamında ortaya çıkan bu durumun mahkemeye erişim hakkı, hükmün denetlenmesini talep etme hakkı, ölçülülük ve kanuni hakim[1] ilkeleri ile bağdaşmadığı, kuralda temyize ilişkin parasal tutar açısından davanın açıldığı tarihin mi, istinaf merciin karar tarihinin mi esas alınacağı yönünde bir belirliliğin ve açıklığın bulunmadığı, bu suretle kuralın hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle de çeliştiği, mahkemeler arasında yargılama süreleri açısından farklılıklar olabileceği gözetildiğinde aynı tarihte açıldığı halde diğerine göre daha erken sonuçlanmış olması nedeniyle davalardan biri temyize tabi iken, diğer dava açısından temyiz yolunun kapalı olması durumuyla karşılaşılabileceği, bu durumun ise eşitlik ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi, 13 Ekim 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 26/7/2023 tarihli, 2023/36 E., 2023/142 K. sayılı kararıya söz konusu düzenlemeyi iptal etmiştir.

Yüksek Mahkeme, konuyu değerlendirmeden önce şu tespitlerde bulunmuştur. Parasal sınırın her yıl yeniden değerleme oranına göre güncellenmesi nedeniyle işlem veya eylem tarihi, idareye başvuru tarihi, dava tarihi, ilk derece mahkemesi karar tarihi veya istinaf merciinin karar tarihi itibarıyla farklı aşamalarda farklı şekillerde uygulanması söz konusu olabilir. Ayrıca idari yargılamada kanun yollarını düzenleyen Danıştay Kanunu veya Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun ya da İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda bölge idare mahkemesi kararlarına karşı temyiz başvurusunda bulunmak için geçerli parasal sınır belirlenirken anılan tarihlerden hangisinin dikkate alınacağı hususunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle yargılama süreçlerinden dolayı daha önce temyize tabi olan bir karar, bölge idare mahkemesinin karar tarihi itibarıyla kesin olabilir.

Yüksek Mahkeme, temyize tabi kararların belirlenmesine ilişkin parasal sınırın her yıl güncellenmesi nedeniyle hangi tarihteki parasal sınıra göre temyiz kanun yoluna başvurulabileceğinin kanunda belirli bir açıklıkta ve öngörülebilir bir şekilde düzenlenmesi gerektiğini, başvuru konusu kuralda temyiz kanun yoluna başvuru açısından hangi tarihteki parasal sınırın uygulanacağı hususunun açık, net ve tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlememiş olması nedeniyle kuralın kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşmıştır.

AYM, konuyu ölçülülük ilkesi açısından da değerlendirmiştir. Temyiz sınırının altındaki davaların tamamının önemsiz olduğunun söylenemeyeceğini belirten Yüksek Mahkeme, tutarı itibarıyla önemsiz olduğu kabul edilemeyecek vergi, tam yargı veya iptal davasında, ilk kez bölge idare mahkemesince davacı aleyhine bir hüküm kurulması durumunda, kural nedeniyle bu hükmün denetlenememesinin kişilere aşırı külfet yüklediğini, Danıştayın iş yükünün azaltılması amacı ile davacıların hükmün denetlenmesini talep etme haklarını kullanmadaki menfaatleri arasındaki dengenin davacılar aleyhine bozulduğu; bu nedenle konusu 581 bin TL altında kalan vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlerden kaynaklanan davalarda ilk kez davacılar aleyhine hüküm kuran bölge idare mahkemesi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurulamamasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkına orantısız bir sınırlama getirdiği sonucuna ulaşmıştır.

Oybirliğiyle verilen kararın yürürlüğü ise bir boşluk doğmaması adına yasa koyucunun gerekli düzenlemeyi yapması için 9 ay ertelenmiştir.

Anayasa Mahkemesinin bu kararından temel olarak iki sonuç çıkmaktadır. İlki, kanun yolu başvurusunda uygulanacak parasal sınırın hangi an (dava tarihi veya karar tarihi) için belirlenen limit olduğu kanunda açıkça düzenlenmelidir. Olması gereken, dava açıldığı tarihte geçerli olan parasal sınırın dikkate alınması yönünde açık bir yasal düzenleme yapılmasıdır. İkinci olarak, ilk derece mahkemesinde lehine karar verilmesine rağmen istinaf mahkemesinde aleyhine karar verilen davacı, hakkında ilk kez aleyhine verilen istinaf mahkemesi kararını Danıştay’a temyize götürebilmelidir. (Bu ikinci gerekçeyi idare ve vergi hukuku bağlamında okumak gerekir. Zira bu davalarda davacılar İdare karşısında güçsüz durumda olan kişilerdir.) Yasa koyucunun bu iki hususu dikkate alarak en kısa sürede iptal edilen kanun hükmünü yeniden düzenlemesi icap eder. Aksi halde, ilgili madde iptal edildiğinden parasal sınır olmadan istinaf mahkemesi kararlarının temyiz yolu kapanmış olur. Böyle bir boşluğu ise hukuk sistemi kaldıramaz.

Anayasa Mahkemesinin bu kararı idare ve vergi hukukundaki temyize ilişkin olsa da, kararın gerekçesi istinaf kanun yolu için de geçerlidir. Nitekim, hangi andaki parasal sınırın dikkate alınacağı konusundaki belirsizlik istinaf açısından da geçerlidir. (Nitekim istinaf açısından yapılmış başka bir iptal başvurusu halihazırda AYM’nin önündedir.) Dolayısıyla, kanun koyucunun yapacağı yasal düzenlemede İYUK’un istinafa ilişkin 45/1. maddesinde de bir değişiklik yapması isabetli olacaktır. Hatta hazır eli değmişken kanun koyucu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki istinaf ve temyiz kanun yolları açısından da benzer bir yasal değişiklik yapmalıdır.

AYM’nin iptal kararı sonrasında kritik soru, yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya kadar halihazırdaki desdest davalarda istinaf mahkemeleri nasıl karar vermelidir? Nitekim iptal edilen kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı tespit edilmiş olsa da 9 ay daha yürürlüktedir. Bu durumda olması gereken, hak ihlallerini önlemek adına, devam eden yargılamalarda istinaf mahkemelerinin davaların açıldığı tarihteki parasal sınırları dikkate alarak karar vermeleridir. Danıştay’ın da görüşünün bu yönde olduğunu söyleyebiliriz.

Sözün özü: Belirsiz sınır adaleti engeller.

[1] Kanuni (tabii/doğal) hakim ilkesi, bir uyuşmazlığa bakacak mahkemenin uyuşmazlık doğmadan önce kanunla belirlenmiş olmasıdır.

Tüm yazılarını göster