Binalarımızı, şiddetli depremlere dayanıklı, yüzde 80 enerji tasarruflu yapamaz mıyız?

Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Asrın felaketi, yeni depremlerle devam ederken, 40 binleri aşan can kayıplarının acısı da nesiller boyu sürecek. Depremler ülkesi Türkiye’de siyasetin ‘yaparım yaptırmam’ geleneğine takılmış kentsel dönüşüm, ne yazık ki 11 ilimizde ‘depremsel dönüşüm’ olarak şimdi mümkün olacak gibi görünüyor. Afet bölgesi illerimizde 200 binlik dilimler halinde yaklaşık 400 bin konutun üretimi kısa süre içinde başlayacak. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un açıklamalarına göre yeni konutlar zemin artı 3-4 kat olarak inşa edilecek. Depremden kısa süre önce savunma sanayi başta olmak üzere birçok sektör için Araştırma Geliştirme (Ar-Ge) projeleriyle ürün geliştirdiklerini aktardığımız Mir Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları’nın, ‘yeni inşaat malzemeleri ve yapı tekniklerinden’ bahsettiğini hatırladım.

Kendisini, daha çok detay almak için aradığımda yeni malzemelerle ve uygulama yöntemleriyle, çok şiddetli depremlere dayanıklı konutlardan üç ayda 10 bin, ikinci 3 ayda 20 bin ve 1 yılda 100 bin adet üretebileceklerini söyledi. Bu konutlar için gerekli malzeme üretimi için 150 bin metrekare kapalı alana sahip bir üretim tesisine ihtiyaç olduğunu vurguladı. “Bizim ürettiğimiz konutlar 9’un üzerinde depreme dayanıklı, ısı, ses yalıtımı tam, enerji çözümleri mükemmel seviyede ve maliyeti de normal inşaat maliyetleri kadar olacak. Ne tüccarız ne de müteahhit, biz sanayiciyiz. AFAD ya da Kızılay ile de yapabiliriz” dedi. İbrahim Mirmahmutoğulları, Bakan Murat Kurum’a çok detaylı bir de mektup yazdığından bahsedince ben de umutlandım. Mektubunda, esas olarak üç konuda bilgi aktardığını belirten Mirmahmutoğulları bunların “Sıfır fosil yakıt ile ısıtma ve serinleme teknolojileri, 9 üstü depreme dayanabilen ve termal konforun egemen olduğu masif bina teknolojileri, çelik ve beton korozyonunu önleyen elektro ozmoz teknolojisi olduğunu” söylüyor. Peki, nasıl malzemeler hem depreme dayanıklılık hem de yüzde 80’e varan enerji tasarrufu sağlayabilir, montajı da çok hızlı olabilir? Türkiye’nin ‘dış ticaret açığında yaşanan depremlerin‘ başkahramanı da enerji ithalatımız olduğuna göre Mirmahmutoğulları’nın anlattıkları her derdimize çare gibi göründü.

İnsanı gam binayı nem yıkar!

Mirmahmutoğulları şöyle konuşuyor: “Hem kendi faaliyet alanlarımız için hem diğer sektörler için çok sayıda ürün ve teknik (yöntem) geliştirdik. Bunlardan biri Mirline, binaları çok büyük tehlikeden nemden koruyor, binaları tehdit eden en sinsi unsur topraktan tırmanan sudur. İnşaat aşamasında yapılan bohçalama kaliteli yapılmamışsa suyun binaya tırmanması kaçınılmazdır. Topraktaki su binaya tırmanırken topraktaki tuzu da taşır. Karbon, magnezyum, nitrat, sülfat v.b. tuzlarla yüklü su, binanın taşıyıcıları olan temel ve kolon içindeki betonuna ve çelik aksamına ulaşır.

Korozyon etkisine maruz kalmış 22 milimetre çapındaki bir donatı, 25 yılda 8 milimetreye kadar düşebilir. Binada çekme kuvveti ortadan kalkmış oluyor ve ilk depremde yıkılıyor. 1999 Adapazarı depremi sonrasında yapılan araştırmada yıkılan binaların yüzde 64’ünde ileri düzeyde donatı paslanması ve betonların tamamında da tuzlanma görülmüştü. Nem ve tuzun binada sebep olduğu mantar ve küf de sağlık için çok tehlikelidir. Nem radon gazını da taşır ki bu da ciddi kanserojendir. Dolayısıyla nem ve tuz taşımasını önlemek, bina içinde sağlıklı yaşamak için de ayrıca önemli.”

Mirmahmutoğulları’nın anlattıkları masal değil. Mevcut binaları da nemden sudan, küf ve mantardan kurtaran Mirline, sessiz sedasız çok sayıda nitelikli binada kullanılmış ve çare olmuş. Mesela Dolmabahçe Sarayı, Sokullu Medresesi, Ihlamur Kasrı, Yenikapı Mevlevihanesi, Halilurrahman Camii gibi çok sayıda tarihi yapı Mirline sayesinde nemden kurtulmuş. Referanslara arasında Max Royal Kemer’den, Kocaeli Adalet Sarayı’na, Siyami Ersek Hastanesi’ne kadar pek çok yeni bina da var.

Güneş ısısını depolayınca yüzde 80 tasarruf

İbrahim Mirmahmutoğulları şöyle devam ediyor: “Biz yaz güneşinin ısısının depolanmasıyla coğrafyamızın tamamında, bir binayı sıfır fosil yakıt ile ısıtıp soğutabiliyoruz. Bina ömrü kadar ömürlü tasarladığımız güneş kolektörlerimiz var. Bu kolektörleri bina çatısına yerleştiriyoruz. Isıtma ihtiyacı olmayan aylarda, güneşten gelen enerjiyi kolektör termal olarak suya, ısınmış suyun enerjisini de yere aktarıyoruz. Depoladığımız bu ısı enerjisini ihtiyaç duyulan her an ısıtma ve sıcak su için ya da soğutma için kullanılabiliyoruz. 7 yıllık Ar-Ge çalışması sonucu keşfettiğimiz bu yöntem, bilinen Isı Pompası tekniği dışında yeni bir yöntemdir. İddia ediyoruz bu yöntem, binalarda sıfır fosil yakıt sözleşmesi için de en uygun çözümdür, ayrıca uygulama depreme dayanıklılığı da büyük ölçüde artırıyor.”

Bir günde 20 dairenin dış duvarları tamamlanıyor

MİRARGE’den çıkan çok ilginç ürünlerden biri de hibrit duvar. İbrahim Mirmahmutoğulları, Mir Masiv Mir Hibrit Duvar ile ilgili şunları aktarıyor: “Yüksek izolasyon sağlıyor ve duvar yüzeyinden ısıtma ve soğutma yapabiliyoruz. Bu sayede bina ısıtma, soğutma giderlerinde yüzde 80 tasarruf gerçekleşiyor. Hibrit Duvar içinde bina otomasyonuna bağlı havalandırma kanalları bulunuyor. İçeride azalan oksijeni anlayıp menfezi açıyor, sisteme düşük hızda taze hava girişi sağlıyor, kullanılmış havayı da dışarı atıyor. Duvarımızın ses sönümleyici özelliği de var, dışarıda oluşan sesi içeri, içeride oluşan sesi dışarı çıkarmıyor. Tüm bileşenleri ile kullanıldığında, binalar yeşil ve akıllı bina statüsü kazanabilir. Çünkü tüm sera gazı salınımlarının oluşmasını büyük ölçüde engelliyor. Bu duvarların montajı da çok kolay, hava şartlarına bağımlı değil, muadillerine göre yüzde 40 hafif. Bir günde 20 daireden oluşan bir binanın tüm dış duvarları tamamlanabiliyor. A1 sınıfı yanmazlık özelliği de var.”

Tüm yazılarını göster