"Çatışma yayılırsa firmalar ne yapacak ?.."

Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI

Değerli Dostlar. İsrail-Filistin gerginliğinin tarihçesini, dış ticarete etkisini, küresel ekonomide yaratma ihtimali olan tahribatı uzmanlar ve meslektaşlarım detaylarıyla ele alıyor. Bu zamana kadar yapılan kıymetli yorumlara ve yazılan yazılara ek yapmaya gerek görmediğim için, müsaadenizle küresel ticaretin ani yavaşlaması ve tedarik imkanlarının azalması ihtimaline karşı firmalara tavsiyede bulunacağım.

Tedarik-tahsilat

Her şeyden önce ne tedarik ne de satışta hiç bir firmaya %30'dan daha fazla bağımlı olmamak gerektiğini hatırlatarak sözlerime başlıyorum. Maalesef birçok firma "tek gıda beslenmesi" şeklinde tedarik veya ciroda kolaycılığı seçerek neredeyse tek noktadan beslenmeyi tercih etmiş durumda. Eğer çatışmalardan dolayı bir iş durması yaşanırsa, akıllarına gelecek ilk cümle şu olmalı: "Koşan atı tımar edemezsiniz..." 

Yani işler yoğunken ve yolunda gittiği düşünülürken kimse dönüp ters giden işlere bakmaz. Dolayısıyla çatışmaların genişlemesi sebebiyle ticarette yavaşlama baş gösterirse, tedarikçi-müşteri yani dış paydaşlar açısından firmayı gözden geçirmekte fayda var. Sakın "benim çok tedarikçim var" demeyin, onların tedarikçileriyle çalışma şekilleri de sizi zora sokabilir. Dolayısıyla tedarikçi ve müşteri ekosistemini uçtan-uca analiz etmenizde fayda var. Bu arada sattığınız malın özelliği sebebiyle talep artışı yaşanırsa, bunun konjonktürel olduğunu unutmayın ve talep istikrarlı hale gelmeden kapasite artırımına gitmeyin. Firmayı batırırsınız. 

Bu esnada tahsilat ve ödeme konusunda şikayet konusu olan kronikleşmiş sorunlara el atmalı. Aslında bu gayet operasyonel yani sürekli kontrol ve düzeltme isteyen bir meseledir, ancak "kör-topal" yürüdüğü için kimse dokunmaz. 

Finansman 

Uçtan uca finansman ikinci bakılması gereken meseledir. Finansçı ile muhasebeci aynı kişi değildir. Muhasebeci geçmişi finansçı geleceği araştırır. Tedarikten üretime ödemelerden tahsilata kadar her noktada kredi-kaynak-vade-maliyet unsurlarının dikkate alındığı bir finansman tasarımını kurgulamak gerekiyor. Bugüne kadar yapılmamış ise acilen yapılmasında fayda var. En azından firmanın ne durumda olduğunu görmek için faydalı olur. Nice firma çok basit maliyet muhasebesi ya da finansman hatalarından batmıştır unutulmamalı. Çatışmalardan önce de giderek artan finansman maliyetlerinin önümüzdeki dönemde iyileşmesini beklemiyorum. Maliyeti yüksek de olsa uzun vadeli kaynak bulmakta zorluk çekildiğinin farkındayım. Bu sebeple firmanın giderlerinde bir "temizlik" harekâtı yapılması gerektiğinin altını çiziyorum.

Harcama kontrolü

Firmaların giderleri arasında çoğu zaman ihtiyaçlara değil patron ve üst düzey yöneticilerin ihtiraslarına hitap eden harcamalar bulunur. Kiralanmış otomobillerden restoran harcamalarına, seyahatlerden akaryakıta kadar firma sahibi ve ailesinin ya da üst düzey yöneticilerin şirket ile ilişkilendirilmeyecek masrafları bulunmaktadır. Bunun yanında patronlar bu yaptıklarına ses çıkarmasın diye üst düzey yöneticilere de bazı lüksler için müsaade vermektedir. "Bu zamana kadar olan olmuş şimdi geleceğe bakalım" diyerek önümüzdeki zor dönemde bu işleri bırakalım. Göreceksiniz firma "ihtiras finansmanı" dediğimiz ödemelerin bitmesiyle rahatlayacak. Unutmadan: Genel müdür ve diğer yöneticilerin araçlarının değişimine şimdilik gerek yok. Sahada çalışanların durumlarını iyileştirin yeter. Bunları "üçüncü adım" olarak nitelendirdim. Ancak isteyen en başta yapabilir. 

İnsan kaynağı ve dijitalleşme

İşler kötü ya da iyi gitsin firmanın vazifesi "satmaktır". Banka para satacak, firmalar da mal veya hizmet satacak. Bu yüzyılın başından beri mal ya da hizmet satarak değil, bunların üzerinden kurgulanmış finansman metodlarıyla firmalar ayakta kalıyor. Tabii çözümlerini dijital hale getirenler daha güvenli yol alıyorlar. "Suya düşmeden önce yüzmeyi öğrenmiş olmak lazım" diyerek dijitalleşme ile ilgili çabaların şartlar ne olursa olsun devam etmesi gerektiğini, insan kaynağında optimizasyona gidilmesi gerektiğini tekrar ediyorum. Optimizasyon derken, sadece çalışan sayısından tasarruf değil, yaptığı iş konusunda ustalık kazanmış ya da gelecek vaad eden elemanların tutundurulmasını kast ediyorum. Pandemi bize çok sayıda insan ve devasa metrekarelerle çalışmanın anlamsızlığını gösterdi. Dolayısıyla verimi artıracak metrekareler ve insan sayısı ile yola devam etmek, teknolojiyi sürekli güçlendirmek gerekiyor. Dördüncü sıraya bunu koyuyorum. 

Borçlanma

Çok geriye gitmeden 2001 Bankacılık Krizi, 2008 Krizi, Pandemi, Rusya-Ukrayna ve şimdi yaşanan çatışmalarda tecrübe ettiğimiz şey hem ülkelerin hem de firmaların aşırı borçlanmaya yönelmeleri. İkinci dünya savaşından beri en yüksek borçlanma oranlarına ulaşmış durumdayız. Bu borçlanmanın başını G7 ülkeleri çekiyor. Diğer taraftan firmaların da borç yükü yüksek, fizibilitesi doğru yapılmamış işler için yapılan borçlanmalar firmaların beyaz bayrak çekmesine yol açar. Bu durumdan kurtulmak için devletlerin yaptığı gibi öncelikle, faiz ödemeleri hariç gelir-gider dengesinde cironun en az % 20 'si kadar fazla vermeniz gerekir. Yani faiz ödemelerini hesaba katmadan gelirlerden giderleri çıkardığınızda cironun %20 'si kadar para kalmalı. Enflasyon ve faizler düşük iken bu oran % 5 idi, şimdiki şartlarda % 20'yi tutturmak gerekiyor. "Nasıl yapacağız ?" diye soranları duyar gibiyim. Yukarıda detaylı şekilde anlattım. İhtiraslara değil ihtiyaçlara uygun davranmak gerekiyor öncelikle. 

Fırsatları değerlendirme

Şimdi önemli bir tavsiyede bulunacağım: Bir arkadaş ya da tanıdığınızın işini kurtarması için borç para vermeye kalkmayın, geri alamazsınız. Eğer söz konusu firmayı ondan daha iyi yöneteceğinize inanıyorsanız borç para vermeden düzgün şartlarla devir alın, işin doğrusunu yaparak hem firmayı hem de katma değeri kurtarın. Unutmayın ki birçok kişi böyle zamanlarda işlerini büyütür. Hızlı büyüme zamanlarında böyle fırsatlar yaşanmaz. 

Son olarak: Buradan bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkmaz. Elbette bazı darboğazlar yaşanabilir. Artık tüm acıları sosyal medya sayesinde kanıksadık. ABD ve Rusya hatta başka ülkeler karşı karşı gelecekler ama çatışmayacaklar. Olan masum insanlara olacak. Zaten Ortadoğu'da "ebedi ve ezeli düşmanlık" yoktur. Tehdit ve fırsatlar vardır. Tarihe bakınca rahatça anlaşılır bu durum. 

Tüm yazılarını göster