Deprem üstüne deprem!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Geçen cuma gününden beri yaşadığımız siyasi deprem o meşhur sözü getirdi aklıma... “Savaş askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” sözünden türetildiği varsayılan ve ünlü Fransız asker ve siyasetçi Charles de Gaulle’e atfedilen o meşhur sözü:

“Siyaset siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.”

Bu sözün anlamı şu olsa gerek:

“Siyaseti siyasetçiler yapıyor gibi görünse de aslında perde gerisinde çok daha büyük güçler vardır.”

Hemen öyle bu perde gerisindeki güçleri “karanlık güçler” gibi okumayın. 

Bu güçler, büyük halk kitleleri de olabilir ve siyasetçiler o kitlelerin isteği doğrultusunda hareket ediyordur.

Bu güçler, büyük kitlelere hizmet ediyor gibi görünen siyasetçilere dilediklerini yaptırma çabasındaki kimi küçük ama güçlü baskı grupları da olabilir.

Kazanacak aday!

İYİ Parti masadan niye kalktı, yoksa kalkmaya mı zorlandı, sonrasında neler yaşandı; günlerdir bunları dinliyoruz, tekrara gerek yok. 

Ama masadan kalkma gerekçesini çöpe atan adıma ne demeli?

Yani Kılıçdaroğlu’nu kazanacak aday olarak görmeyip bir televizyon programından aday yaratma çabasına? Gerçi daha sonra görüşmenin bir istişare görüşmesi olacağı söylendi ama ilk izlenim neydi öyle!

Bu adaylık konusu gerçekleşecek mi, bu hafta içinde göreceğiz; ama olabilirliği kuşkusuz çok düşük.

Diğer sorular daha önemli

Gündemde aslında İYİ Parti'nin aday gösterip göstermeyeceği ya da kimi göstereceğinden daha önemli sorular bulunuyor.

Sakın bu masadan kalkmanın başka gerekçeleri var da bu gerekçelere kazanacak aday çıkışıyla kılıf geçirilmek isteniyor olmasın!

Sakın bu masadan kalkma operasyonunun ardında siyasetçiler değil de başkaları olmasın!

Sakın Kılıçdaroğlu beşli çete dedikçe bu bir takım çevreleri “Bu konu giderek ciddiye biniyor, bir önlem almak gerekir” düşüncesine yöneltmiş olmasın!

Yani “siyaseti siyasetçilere bırakmayanlar” duruma el koymuş olmasın!

Sıdkı sıyrıldı!

Ankara kaynıyor! İddialar peş peşe! Siyaseten büyük bir deprem yaşanıyor. Şunun şurasında seçime iki aydan biraz fazla bir süre kalmış ve olan bitene bakın!

Hani “sıdkı sıyrılmak” diye bir söz var ya, vatandaş da politikacılara karşı tam da o durumda. 

Bu arada seçim sonrasında ortaya çıkacak sonuca göre ne söyleneceği de belli:

Millet ittifakı seçimi kazanırsa “İYİ Parti'ye rağmen” denilecek.

Millet ittifakı seçimi kaybederse ağırlıkla “İYİ Parti yüzünden", ikinci olarak da “Kılıçdaroğlu yüzünden” denilecek.

Ama şu kaydı da düşmem gerek. Bunlar Millet ittifakının yola 5 partiyle devam edeceği varsayımına dayanıyor. Ama bir de bakmışsınız, ittifak yeniden 6’lı olmuş; olmaz demeyin, hiç belli olmaz! 

Ateş düştüğü yeri, deprem vurduğu bölgeyi yakıyor! 

Siyasette adeta “Küstüm, oynamıyorum” yaklaşımı sergilenirken, üstünden henüz bir ay geçen depremi sanki unuttuk. 

Sanki unuttuk; oysa mümkün mü unutmak!

Olacak gibi değil ama can kaybımızı bile tam bilmiyoruz. 

Düşünebiliyor musunuz; yakınınız enkaz altında kalmış, can vermiş ama bulamıyorsunuz. İstiyorsunuz ki bir mezarı olsun bari, o da yok!

Çünkü iş makineleri dalmış enkaz yığınlarını kaldırıyor. O enkazın altında can verenlerin mezarı da moloz dökülen alanlar oluyor. 

Bir ay geçmiş, hala kendi yaptığı derme çatma çadırda yaşamak durumunda olanlar var! 

Hala içme suyuna ulaşmakta zorluk çeken var!

Ve ne yazık ki içme suyu şikayetini dile getirenlere algı yapıyorlar diyen var.

Yok olan aileler

Bebekler, çocuklar; kimi tüm ailesini, kimi anne-babasını yitiren bebekler, çocuklar... 

Ailesini bilmeyen, adını bile bilmeyen bebekler mi, yoksa ailesini bilen ve onları yitirdiğinin bilinciyle yaşayacak olan çocuklar mı daha şanssız, kestiremiyorum. 

Ya tüm varlığı olan çocuklarını kaybeden anne-babalar...

Binlerce aile yok olmuş ya da parçalanmış, binlerce insan yaşamını yitirmiş, binlerce insan enkaz altında mezarsız bir şekilde gömülmüş, binlerce insan bir uzvunu kaybetmiş, sakat kalmış ya da psikolojik olarak ölünceye kadar üstünden atamayacağı bir travma yaşamış; Ankara’da ise “Şu aday, yok bu aday, bizi masadan dışladılar, hayır onlar kalktı" tartışması yapılıyor. 

Yetmiyor, deprem için “Sıfırıncı dakika sahadaydık” diyen, diyebilen bakanlara rastlanıyor! Herhalde bunu diyenlerin farklı bir zaman kavramı var!

Sormak gerek; “Işınlandınız mı yoksa, ne yaptınız acaba” diye... 

Enflasyon mu, bildiğiniz gibi...

Enflasyon beklendiği gibi seyrediyor. Tüketici fiyatları şubat ayında yüzde 3.15 arttı, iki aylık artış da yüzde 10 oldu.

Yıllık artış ise geriliyor; o da beklendiği gibi. Ama bu hengame içinde ya benim gözümden kaçtı ya da dile getirilmedi; yani “Bakın enflasyon nasıl da düşüyor” denilmedi. Çünkü yıllık artış şubat ayında biraz daha geriledi ve yüzde 55.18 oldu. 

Yıllık oran mart ve nisanda da gerilemeyi sürdürecek. Geçen yıl martta yüzde 5.46, nisanda yüzde 7.25'lik artışlar yaşanmıştı. Bu yılki oranlar muhtemelen daha düşük olacak ve böylece yıllık artış hızı gerilemeye devam edecek.  

“Yüksek" zam eridi bile

Hatırlayan okurlar çıkacaktır; yılbaşında memur ve emeklilere verilecek artışın en az yüzde 40 olması gerektiğini defalarca yazdım. Oran önce yüzde 25 olarak belirlendi, ertesi gün yüzde 30’a çıkarıldı. 

Yüzde 30’un ne kadar yetersiz kaldığı iki ayda ortaya çıktı.

Geçen yılın ikinci yarısındaki TÜFE artışı yüzde 15.40 olmuştu. Yani emeklilerin aylıklarında (memurlarda biraz daha fazla) zaten bu düzeyde bir iyileştirme yapılması zorunluydu. Ama artış, yüzde 30 ile daha yüksek tutuldu.

Yılbaşında verilmesi gereken enflasyon farkıyla örneğin 115.40 lira olacak maaş, daha yüksek bir artış yapılarak 130 liraya çıkarılmıştı. 115.40 düzeyindeki maaş, yüzde 10 enflasyonla şubat sonunda 126.93'e ulaşmalıydı. Yani açıklanan enflasyona göre memur ve emekli hala biraz olsun artıda ama marttaki artışla birlikte o yüzde 30’luk artış tümüyle erimiş olacak.  

Ek zam, çok zor

Türkiye eğer bu deprem felaketini yaşamamış olsaydı seçimden önce ek bir zam olasılığı hiç de zayıf değildi. Ama kabul etmek gerekir ki deprem tüm hesapların altüst olmasına yol açtı ve ek zam olasılığını iyice azalttı.

Tüm yazılarını göster