Dört tarafımız dert yumağı, biz kendi derdimizdeyiz…

Mete BELOVACIKLI İZ DÜŞÜMÜ

Önce etrafımıza, sonra kendi içimize kısa bir bakış atalım mı?

Sonra yerel seçimler üzerinden siyasi partilerin/yapıların haline de bakarız.

Aşağıdaki bilgiler son bir hafta içinde çeşitli basın-yayın organlarında yer alan binlerce haberden kısa bir seçki.

- NATO, bu hafta 90 bin askerle son yılların en büyük tatbikatını gerçekleştirecek. Aylar sürmesi beklenen tatbikatın amacı, NATO'nun Rusya sınırına kadar olan tüm topraklarını savunabileceğini göstermek olarak açıklandı. Birliğin yeni savunma planlarına göre başlıca düşman Rusya ve terör örgütleri.

- İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’ye yönelik karadan ve havadan gerçekleştirdikleri askerî operasyonun aylar süreceğini söyledi: “Savaşın iki aşaması var; birincisi Hamas alaylarının yok edilmesi, bunlar onların organize savaş teşkilatı. Şu ana kadar her yirmi dört kişiden 16 veya 17'si yok edildi.”

- Kuzey Kore, ABD’nin Güney Kore ve Japonya ile birlikte bu hafta yaptığı tatbikatlara yanıt olarak ‘sualtı nükleer silah sistemi’ denemesi gerçekleştirdiğini açıkladı. Devlet medyası, nükleer silah taşıyabildiği iddia edilen sualtı insansız hava aracının doğu kıyısı açıklarında test edildiğini söyledi. Güney Kore söz konusu testleri provokasyon olarak nitelendirdi.

Uzatmadan toparlayayım… Suriye ve Irak’ın kuzeyinden vurulması, ayrılıkçı hareketlerin cesaretlendirilmesi, silahlandırılması, “İslam Devleti” adli vahşi bir terör makinası yaratılması, İran'ın dünyadan izolasyonu, Çin'in Kuşak ve Yol projesinin baltalanmaya çalışılması, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa koridoru girişimi, Malakka Boğazı'nın güvensiz hale getirilmesi, Kafkaslardan Türkiye’nin Orta Asya kapısını kapatma çabaları, Dedeağaç ve Ege adalarında askeri üsler, yığınaklar, Doğu Akdeniz’in karıştırılması… Hepsi üst üste yığılıyor.

Görünen o ki Türkiye çevresindeki bu çatışmalı, gergin ve sıcak stratejik kuşağı tek başına ya da müttefikleri ile güvence altına alamazsa uzun zaman güvende olmayacak. Çünkü bu gerginlik, çatışma ve savaşların hepsi Türkiye’yi de ya merkezine alıyor ya doğrudan ilgilendiriyor.

Birazda içeri dönelim mi? Yine geçen hafta çeşitli basın-yayın organlarında yer alan haberlerden kısa bir seçki…

- Kuzey Irak’ta PKK’yla çıkan çatışmada hayatını kaybeden Müslüm Özdemir’in çadırda yaşayan depremzede ailesine ev alındı. AHBAP kurucusu Haluk Levent ve komedyen Hasan Can Kaya’nın aldığı evin eşya masraflarını şarkıcı Melek Mosso karşılayacak. 

- Merkez Bankası’nın Başkanı Hafize Gaye Erkan, ailesinin banka çalışanlarına talimat verdiği ve bankaya ait tesislerin aileye tahsis edildiği iddialarını yalanladı. ABD’de iş çevreleriyle yaptığı görüşmeler esnasında haberleri öğrendiğini belirten Erkan, görüşmelerin son derece verimli geçtiğini ve iddialarla ilgili yasal haklarını kullanacağını söyledi

- Gazeteci Hrant Dink, ölümünün 17. yılında İstanbul Şişli’deki Sebat Apartmanı önünde anıldı. Anma konuşmasını yapan yazar Oya Baydar, “19 Ocak bu toprakların vicdan ve kardeşlik günüdür, öyle kutlanmalıdır” dedi.

- Türkiye genelinde sayıları 52 bini geçen ATM’lerin yılda tükettiği elektriğin 230 milyon kilovatsaatten fazla olduğu belirlendi. Bu miktar Ardahan, Bayburt, Iğdır ve Tunceli’nin her birinin faturalandırılmış yıllık tüketiminden fazla.

- Yeni zamla birlikte en düşük emekli maaşı olan 10 bin lira, açlık sınırı olan 14 bin 431 liranın gerisinde. 2002 Aralık’ta en düşük işçi emeklisi maaşı asgari ücretin yüzde 40 üzerindeyken ‘emekli yılı’ ilan edilen 2024’te yüzde 58’ine geriledi.

- Kredi, banka ve ön ödemeli kart sayısı aralık ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17 arttı. Bu kartlarla yapılan toplam ödeme tutarı ise yüzde 116 artışla 978,3 milyar lira oldu.

Hem bizi hem dünyayı derinden etkileyecek başka gelişmeler de yok değil.

Misal…

IMF, yapay zekânın işgücünün yüzde 40’ını etkileyeceğini öngörüyor. IMF’in yaptığı bir araştırmaya göre, yapay zekâ toplumsal eşitsizliği daha derin hâle getirecek. Gelişmiş ekonomilerde işlerin yüzde 60’ını etkileyeceğini öngören IMF, yüksek gelirli genç çalışanların daha avantajlı olacağını, düşük gelirli ve yaşlı çalışanların ise geride kalabileceğini belirtiyor. IMF’ye göre düşük gelirli ülkelerde işgücünün yüzde 26’sı yapay zekâdan etkilenecek.

Bir örnek daha…

Bangladeş seçimlerinde deepfake videoların muhalefet adayları hakkında dezenformasyon yaymak için kullanılması, Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi konferansının ilk gününde parti lideri Keir Starmer’ın deepfake ses kaydının X’te yayılmaya başlaması ve Slovakya seçimlerinde muhalefet adayının deepfake ses kayıtlarının seçimleri etkilemek için kullanılması bu teknolojilerin kötüye kullanımının şimdiden yaygınlaştığını gösteriyor.

Tahmin ettiğiniz gibi son haberden bizdeki yerel seçimlere geleceğim.

Başlıkta da söylemiştim, dört tarafımız dert içinde ama biz kendi derdimizdeyiz.

Peki derdimiz ne?

Yukarıda birkaçını saydığım yakıcı sorunlara ilişkin dört başı mamur bir açıklama/yaklaşım/öneri duymuyoruz hiç bir partiden.

Öyleyse gerçekten dert ne?

İktidar için önceki seçimlerde kaybettiği başta İstanbul olmak üzere büyükşehir belediye başkanlıklarını her ne şart altında olursa olsun kazanmak. Bunun için deyim yerindeyse her yol mübah görünüyor. Kazara kaybedilecek yerler için kayyum atanmasından, yargı marifetiyle görevden uzaklaştırmaya kadar her türlü seçenek masaya yatırılıyor. Ki bunu ayrıca bir yazıda daha geniş anlatacağım.

Muhalefet ise tamamen kendi iç hesaplarına gömülmüş vaziyette.

İYİ Parti yönetimi aldığı kararla bile bile lades demiş durumda. Muhalefet bloğundan ayrı tavır koyarak kendi rüştünü ispat etmeye çalışıyor da diyebilirsiniz, bindiği dalı kesiyor da. Ama bir gerçek var o da İYİ Parti’nin pandemi sonrası pik yapan oy oranlarından barajı zor geçer duruma kadar gerilemiş olması. Belki de bu yüzden parti içindeki tartışma, istifa, açıklama furyası dinmiyor.

CHP derseniz bir başka alem; ön seçim için söz verenlerin kapalı kapılar arkasında aday pazarlığı yaptığı bir duruma evrildi parti.

Çankaya gibi CHP açısından son derece önemli seçim çevreleri başta olmak üzere parti tabanı “ön seçim yapılsın” diye gücü yettiğince haykırırken, Özel-İmamoğlu ittifakı tamamen ayrı telden çalıyor.

Ön seçim demişken hatırlayalım; CHP Kurultayı’nda yaptığı konuşmada Özgür Özel ne demişti:

“Bakın iddia ediyorum, en kötü ön seçim, en iyi merkez yoklamasından iyidir…”

Yetmemiş bir de her seçim çevresinde ön seçim yapılacağı konusunda “namus sözü” vermişti.

Hadi Özel’inki daha yeni bir açıklama peki yaklaşık yirmi yıl önce Tayyip Erdoğan, CNNTürk’te Mehmet Ali Birand’ın “Sizin diğer partilerden farkınız ne” sorusuna ne yanıt vermişti?

“Bir defa AK Parti, şahıs merkezli bir siyaset izlemeyecek. İlkeler merkezli bir siyaset izleyecek. Liderlik sultasının kaldırıldığı bir parti olacak. Lider, tekelci bir anlayışın temsilcisi olmayacak.”

Eh, iktidarıyla muhalefeti ile partilerimizin durumu ortada. Benim bir şey eklememe gerek yok sanırım.

Son bir soruyla bitireyim.

12 Eylül Darbecileri'nin yaptırdığı 22 Nisan 1983 tarih ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nda partilerin bütün üyelerinin katılacağı önseçimlerin mecburi olduğunu ve genel merkez müdahalesinin %5 ile sınırlı olduğunu biliyor muydunuz?

Bunu kim değiştirdi? Ne zaman değiştirdi?

İkisi de aramızdan ayrılalı çok olan ve bir kısım zevatın “demokrasi” söz konusu olunca yere göğe koyamadığı Turgut Özal Başbakan, Hasan Celâl Güzel Başbakanlık Müsteşarı iken, 1986 yılında 3270 sayılı Kanun ile önseçim yapıp yapmamak siyasî partilerin tercihine bırakıldı. Böylece siyasî partilerin özgürlüğü genişletildi!!!

Ve ön seçim bazı istisnaları dışında tarih oldu.

Ne olmuştu? Nasıl olmuştu? Bir dahaki yazıya…

Tüm yazılarını göster