Arap medyası önceki gün ilginç bir şey yaptı.
Gazze’de ateşkes anlaşmasının açıklanmasından hemen önce çekilmiş bazı fotoğrafları paylaştı.
Ben de görmüştüm…
Ama içlerinden birinde öyle bir ayrıntı vardı ki, gözümden kaçmış.
Meslektaşımız Ardan Zentürk, Çanakkale’deki evinden o ayrıntıyı yakalamış ve dün X hesabından paylaştı.
EL SIKIŞAN İKİ İNSANIN BİR AY ÖNCEKİ DUYGULARI NEYDİ?
O kare aslında bu anlaşmayı gerçekleştiren insanların kim olduğunu da anlatıyordu.
O karede MİT Başkanı İbrahim Kalın’ı görüyorduk mesela…
Aynı karede sol tarafta bir el sıkışma ayrıntısı görüyoruz.
Katar Başbakanı El Sani, İsrail heyetindeki General Nitzan Alon ile el sıkışıyor.
Bir dakika…
Katar Başbakanı kim?
Daha 1 ay önce İsrail’in başkentine saldırdığı ülkenin başbakanı…
KATAR BAŞBAKANI'NIN ELİNİ SIKTIĞI O ADAM KİM?
Karşısındaki İsrailli kim?
7 Ekim saldırısından sonra Hamas’ın kaçırdığı insanları bulmakla görevli İsrail istihbarat biriminin başkanı.
O da bir istihbaratçı yani…
Kariyeri de ilginç.
Geçmişte Batı Şeria bölgesi komutanı.
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Özel Harekat Birliklerinden “Sayeret Matkal’da” birlik komutanlığı yapmış.
Ve el sıkışıyorlar.
BİZE DEMİREL’İN O SÖZÜNÜ HATIRLATAN EL SIKIŞMA
Sizin de aklınıza rahmetli Demirel’in o cümlesi gelmedi mi…
“Barışmayı bilmeyenler savaşmamalı…”
Evet bu fotoğraf bize, perde arkasında bu ateşkesi kimlerin sağladığını açıkça gösteriyor.
Barışmayı bilemeyen, öğrenemeyen siyasetçilerin gerisindeki “Barışmayı bilen istihbaratçılar”, evet onlar başardı bu ilk adımı…
O karede İbrahim Kalın’ın da bulunması bir tesadüf değil yani…
ÜMMET DEĞİL O KAREDE GÖRMEDİĞİMİZ DEMOKRASİNİN SOKAĞI ÇÖZÜYOR
Ama bu ateşkesi sağlayan çok önemli bir başka kesim daha var.
Ve o kesimi bu karede göremiyoruz.
O da Batı’nın, demokrasi ile yönetilen ülkelerin sokaklarıdır.
Kamuoyudur…
Kendilerine oy veren insanların Gazze hassasiyetini bilen İspanya, İngiltere, Yunanistan, Fransa, İsveç, Avustralya, Kanada gibi ülkelerin başbakanları, başkanlarıdır.
O karede görmediğiniz bu gerçeği somut olarak görmek istiyor musunuz?
Sumud filosuna binen insanların hangi ülkelerden geldiğine bir bakın.
SUMUD FİLOSUNA HANGİ ÜLKELERDEN İNSAN BİNDİ
O filoya kaç kişinin katıldığı konusunda değişik rakamlar var.
Bazı kaynaklara göre 497, bazılarına göre 600 kişi katılmış.
Bu insanların kaç ülkeden geldiği konusunda da bazı yerlerde 44 bazı yerlerde 46 sayısı veriliyor.
Benim tespit edebildiğimle;
Bu insanların hangi ülkelerden geldiklerine baktığımızda da şöyle bir insan envanteri görüyoruz:
ÜLKE ÜLKE SUMUD FİLOSU COĞRAFYASI
Türkiye 56; İspanya 49; İtalya 48; Fransa 33; Tunus 28; Malezya 27; Yunanistan 26; ABD 22; Almanya 19; Cezayir 17; İrlanda 16; Birleşik Krallık 15; Brezilya 14; Japonya 1; Endonezya 1; Slovakya 1, Litvanya 1; Bulgaristan 1; Hırvatistan 1; Çekya 1; Lüksemburg 1; Avustralya 1; Moritanya 1; Umman 1; Maldivler 1.
O İNSANLARIN 253’Ü HRİSTİYAN ALEMİNDEN
Bu tabloya baktığımızda gördüümüz tablo şu:
(*) Sumud filosuna binen insanların 253’ün, nüfusunun çoğunluğu Hristiyan olan ülkelerden geliyor.
Binen insan sayısını o ülkelerin nüfuslarına oranla alırsanız, Hristiyan ülkelerden binenlerin yüzdesi çok daha fazla büyür.
FİLODAKİLERİN 129’U İSLAM ÜLKELERİNDEN AMA HANGİ İSLAM ÜLKELERİ?
(*) Nüfusunun çoğunluğu veya tamamı Müslüman olan ülkelerden gelen insanların sayısı 129.
(*) Filoya vatandaşı binen ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin neredeyse tamamı, hala iyi kötü seçim yapılabilen ülkeler.
RUSYA, ÇİN VE SEÇİM YAPILMAYAN İSLAM ÜLKELERİNDEN KİMSE YOK
(*) Çin, Rusya ve seçim yapılmayan müslüman ülkelerin hiçbirinden tek kişi bu filoya binmemiş.
Bu tablonun bize söylediği gerçek şu:
Bu barışa giden yolu açan ümmet değil, demokrasinin sokakları olmuştur.
Diktötürlükle yönetilen ülkeler değil, doğru dürüst seçim yapılalan ülkeler.
Bunu bir kenara not edin.
Çünkü o sokaklardan gelen talep, Mescidi Aksa veya Kudüs’e kilitlenmiş bir measaj değildir.
Tamamiyle Gazze halkının, çocuklarının, kadınlarının, masum sivillerinin acısına, ızdırabına kilitlenmiş bir duygunun ifadesidir bu tablo.
AYNI GÜN ÜNLÜ YAZAR SORUYOR: TRUMP NE ZAMAN NOBEL ALABİLİR?
New York Times’ın belki de en önemli yazarı sayılan Thomas Friedman dün biz Türkleri ve Kürtleri de çok ilgilendiren bir yazı yazdı…
Bir kere benim de katıldığım bir şeyi söylüyor.
“Bu işin daha başındayız…”
Evet başınayız. Gidilecek daha çok yol var.
Friedman bu yolu anlattıktan sonra soruyor?
“Trump ne zaman Nobel alır…”
BÖLÜNMÜŞ OLAN KENDİ HALKINI DA BARIŞTIRIRSAN NOBEL ALIRSIN
Cevabı şu:
“Kendi ülkenizde de barışı sağladığınız zaman”
Yani “Amerikalılarla Amerikalıları barıştırdığınız zaman” diyor.
BEN DE CUMHURBAŞKANIMIZA AYNI ŞEYİ SÖYLEMEK İSTİYORUM
Ben de ülkemizin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum.
“Sayın Cumhurbaşkanı;
Madem Katar Başbakanı, daha bir ay önce ülkesini bombalayan İsrail’in istihbarat şefiyle el sıkışabiliyor…
Madem İsrail’in istihbanrat şefinini elini sıkabiliyor…
İsrail’le Filistin halkını barıştırmayı bu kadar istiyorsunuz ve çaba sarfediyorsunuz…
Madem siz de bu el sıkışmasını destekleyip Gazze’ye barışı getirmek için bastırıyorsunuz;
Öyleyse siz de elinizi kendi ülkenizdeki size muhalif insanlarına uzatın…”
HAFTA BAŞINDA BENİ ÇOK ÜZEN YENİ BİR GELİŞME
Ne var ki, Şarm el Şeyh’te barış için uğraşılıdığı günlerde, kendi ülkemde beni çok üzen ve umutsuzluğa kaptıran bir gelişme daha oldu.
Eski AKP milletvekili Hüseyin Kocabıyık tutuklandı.,
Onun Cumhuriyet gazetesine verdiği mülakatı okudum.
Güzel ve yapıcı bir mülakattı ve ben orada Cumhurbaşkanı’na bir hakaret görmedim.
Eleştiri vardı, ama hakaret yoktu.
EROL OLÇOK GİBİ 15 TEMMUZ GECESİ DEMOKRATLIĞINI İSPAT ETMİŞ BİR İNSAN
Hüseyin Kocabıyık tanıdığım ve zaman zaman telefonda sohbet ettiğim bir insan.
Onunla geçmişte çok büyük anlaşmazlıklarımız oldu.
Döneminde BaşbakanTansu Çiller’in danışmanıydı.
Çok tartışmamız oldu ama bu bizleri düşman haline getirmedi.
Ve söz konusu demokrasi olduğunda da bu ilişki dostluğa dönüştü.
Demokrat bir insandır Kocabıyık.
Rahmetli Erol Olçok’un dostudur ve 15 Temmuz gecesi onun gibi demokratlığını ispat etmiş insanlardan biridir.
Tutuklanmayı hiç haketmiyor.
BU KADAR BASİT BİR ELEŞTİRİ BİLE HAPİSE GÖTÜRÜYORSA NEREDE BARIŞ?
Ama biz birbirimizin en küçük eleştirisine bile tahammül edemiyorsak, bu insanları küçücük bir eleştiriden dolmayı hapislere tıyorsak nasıl barışacağız?
Gazze’nin insanlarının çektiği ızdıraplara duyarlı olan ve orada barış isteyen insanlar; kendi ülkelerinde cezaevlerine gönderilmiş seçilmiş belediye başkanlarnının, sırf bir gösteriye katıldığı, düşüncelerini ifade etitği için hapiste olan aydınların, sanatçıların, siyasetçilerin çektiği acılara, uğradığı haksızlıklara, hasta halleriyle içerde tutulmalarına karşı duyarsız kalabilir mi?
Kendi halkının yarısıyla barışık olmayan bir iktidar, başka bölgelerde insanları barıştırabilir mi?
NOBELİ BİR “MUKTEDİR” DEĞİL BİR MUHALEFET LİDERİ ALDI
Önceki gün ve dün, insanlık tarihi için ibretlerle dolu bir 48 saatti.
Bakın bu anlattıklarımdan bir gün sonra “Trump Nobel Barış ödülünü alır mı?” sorusunun cevabı geldi.
Nobel Barış Ödülü Venezuellalı muhalefet liderine verildi.
Hem de gerekçesi şuydu:
“Diktatörlükten demokrasiye geçişi sağladığı için…”
Yani bir iktidar sahibine değil de…
Ülkesini diktatörlükten demokrasiye geçiren bir muhalefet liderine verildi Nobel Barış Ödülü.
OTORİTER BİR LİDER KENDİ ÜLKESİNDE BARIŞI SAĞLAYAMAZ MI
Artık önümüzdeki soru şu:
Bir muhalefet lideri ülkesini diktatörlükmten demokrasiye geçirebiliyorsa…
Güçlü bir iktidar lideri de ülkesini toriterlikten özgürlükçülüğe geçiremez mi…
Bunun formülü de çok kolay, çok milli ve çok yerli…
BU BARIŞA MİLLİ VE YERLİ FORMÜL HAZIR
Atatürk’ün o hepimizin içine yerleşmiş sözü.
“Yurtta sulh, dünyada sulh…”
Thomas Friedman çok haklı.
Dünyanın en uzun süreli savaşını barışa çevirmek için uğraşan liderlerin, kendi ülkelerine de barışı getirecek adımı atmaları için çok elverişli bir döneme giriyoruz.
Türkiye 15 Temmuz ertesi o tarihi barışma fırsatını kaçırmıştı.
Umarım bu defa da kaçırmaz.