Global İnovasyon Endeksi ile TÜİK çocuk araştırması arasındaki ilişki

D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

“Kiramı ödeyeyim de gerisi önemli değil. Eti unuttum tabi. Kahveye koymak için süt de alamıyorum” bu satırlar, 40 yaşında aramızdan ayrılan büyük yazar, aktivist, hayvan haklarının ilk savunucularından ve “science-fiction” kategorisinin yaratıcısı Jack London’a ait. Ülkemizde inanılmaz bir yoksullaşma süreci yaşanıyor. Bizden sonra kalkınma yarışına dahil olan Çin, Kore, Polonya gibi ülkeler hızlı bir zenginleşme kaydederken, Cumhuriyet’in 100. yılında tüm coğrafi imkanlara ve yetişmiş insan kaynaklarına rağmen her geçen yıl biraz daha fakirleşmemiz büyük bir utanç vesilesi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2022 yılı çocuk araştırması oldukça çarpıcı sonuçlar içeriyor. Araştırma kapsamında 0-17 yaş grubundaki 14 bin 705 çocuk ile ilgili bilgiler derlendi. 6 ay ve 17 yaş aralığındaki çocukların her gün tükettikleri yiyecekler arasında en yüksek oran, yüzde 62,4 ile ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyecekler var. Çocukların sadece yüzde 12,7'sinin et, balık ve tavuk tükettiği belirtildi. Diğer bir ifade ile her 10 çocuktan altısı her gün makarna ve ekmek ile beslenirken, et tüketebilenler sadece 10’da biri. Bir başka sonuç, çocukların yüzde 40’ının maddi nedenlerden dolayı sinema veya tiyatroya gidemediğini gösteriyor. Yaklaşık yüzde 65’inin kendi odası yok. Yeni yayınlanan bu verileri yalnızca bir ‘istatistik’ olarak mı okuduk? Yoksa okurken kalbimiz biraz daraldı mı?

Büyük holdinglerin plazalarında çalışan beyaz yakalar ülke fotoğrafının sadece küçük bir karesi. Ekonominin dinamiklerini anlamak ve sosyolojik yansımaları görmek için organize sanayi bölgelerine ve KOBİ’lere inmek gerekiyor. Ülkemizde 42 milyon insan açlık sınırının altında. Yani nüfusun yarısı teknik olarak aç. Ülkenin bu kadar büyük bir fukaralık içinde olması canımızı yakıyor mu? En azından canımızı biraz sıkıyor mu? Bulunduğumuz kampa göre tüm somut gerçekleri eğip büküp manipülasyon ile algılar yaratan ve hiç vicdanı sızlamayan biz insanların, devletin kurumunun paylaştığı buz gibi bu rakamlara gerekçeleri var mı? Yoksa yine tüm kabahati karşı mahalleye yükleyip vicdanlarımızı temize mi çıkartacağız? Ya da tüm bunlar kimin mi umurunda? Bir ülkede gencecik insanlar her gün intihar ediyorsa, sebebi sadece “bir kesim” değildir. Doğada olağan kabul edilen depremlerde on binler yaşamını yitiriyorsa, sadece yerel veya merkezi yönetim müsebbibi değildir. Herkes sorumluluğu ölçüsünde hesap vermeli, doğru ama tüm bunlara göz yuman, sessiz kalan, mücadele etmeyen, kendisine dokunmayan yılanla ilgilenmeyen herkes suçludur. Yoz düzenden dolaylı ya da dolaysız beslenen hepimiz sorumluyuz.

Fukaralığı ortadan kaldıracak tek bir yol var: inovasyon

Kısır tartışmalar, siyasi hesaplar ya da kayıkçı kavgaları değil, ancak ve ancak inovasyon kapasitemiz bizi Global İnovasyon Endeksinde yukarılara taşır. Bunun için doğru makro politikalar ve stratejiler şart, ama fazlasına ihtiyaç var. Her şeyden önce bunu talep eden bir vatandaş profiline ihtiyaç var. Paul Auster “uyku ile uyanıklık arasındaki çizgiyi bir kez geçtin mi, geri dönüşü olmayacağını biliyorsun” der. Tebaadan vatandaşlığa evrilememiş derin uykudakiler ile inovasyon yapmak kolay değil.

Bana sıkça neden inovasyon diye soruyorlar? Yanıtı “Çocuk Araştırması Raporu’nda” saklı. Ne ‘ünlü’ olmak için. Ne bir hayal satarak maddi/manevi ‘servet’ yaratmak için. Ne başka kişisel hesaplar için. Ülkemizin tüm çocuklarının ekmek yerine et yiyebilmesi için inovasyon. İnovasyon ve kalkınma ilişkisine dair çok yazdım bu köşede. Yoksulluğun yarattığı travmaları bugün tüm gerçekliği ile yaşıyoruz. Bu travmaları çocukların hafızlarından silmek imkânsız. Bir Türk çocuğunun yoksullukla özgüveninin silinmesine, karakterinin yok edilmesine hepimizin isyan etmesi gerekir! Çocukların yatağa aç girmemesi, bedenleri kadar zihinlerinin ve kişiliklerinin gelişimi için inovasyon...

Tüm yazılarını göster