Yirmi Birinci yüzyılın ilk çeyreği, tarihin en hızlı değişim ve dönüşüm dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmektedir. Dijital devrim, küreselleşme, bilgiye sınırsız erişim, yapay zekâ ve sosyal medya gibi faktörler hem bireylerin hem de kurumların doğasını köklü şekilde dönüştürmüştür.
Bu dönüşümün belki de en dikkat çeken sonucu, toplumlar arasında yaygınlaşan güvensizlik duygusudur. Siyasetten ekonomiye, medyadan akademiye kadar hemen her alanda gözlemlenen bu güven erozyonu, çağımızı bir “Güvensizlik Çağı” olarak tanımlamamıza neden olmaktadır.
Güvensizlik neye karşı?
Bugünün dünyasında bireyler yalnızca tek bir aktöre karşı değil, neredeyse her şeye karşı güvensizlik beslemektedir:
-Devlet ve siyaset kurumları:
Popülizm, yolsuzluk iddiaları ve halktan kopuk politikalar, kamu yönetimine olan güveni zedelemektedir.
-Medya:
Yalan haberler, taraflı yayıncılık ve sosyal medya dezenformasyonu, geleneksel medya organlarının da güvenilirliğini aşındırmıştır.
-Bilim ve uzmanlık:
Aşı karşıtlığı, iklim inkarcılığı ve komplo teorileri, bilimsel otoriteye duyulan güveni sorgulatmaktadır.
-İş dünyası:
Büyük şirketlerin etik dışı uygulamaları, çevreye verdikleri zarar ve gelir eşitsizliğine katkıları nedeniyle tüketicilerde kuşku uyandırmaktadır.
-Toplum içi ilişkiler:
Artan bireyselleşme, sosyal bağların zayıflaması ve dijital ilişkilerin yaygınlaşması, insanlar arasında da güven kaybını tetiklemektedir.
Güvensizliğin Toplumsal ve Bireysel Sonuçları:
Toplumsal düzeyde, güvensizlik sosyal kutuplaşmayı artırır, demokrasiyi tehdit eder, toplumsal uzlaşmayı zorlaştırır. Siyasal katılım azalabilir, aşırı uçlara yönelim artabilir. Bireyler, komplolara daha açık hale gelir.
Bireysel düzeyde ise, güvensizlik anksiyete, yalnızlık ve umutsuzluk gibi psikolojik sorunları besler. Özellikle genç kuşaklar arasında gelecek kaygısı ve aidiyet eksikliği dikkat çekicidir.
Güven yeniden inşa edilebilir mi?
Güvensizlik çağının mutlak bir kader olmadığı unutulmamalıdır. Ancak güvenin yeniden inşası, yalnızca teknolojik çözümlerle değil, etik, şeffaflık, hesap verebilirlik, iletişim ve eğitim gibi insani değerlerle mümkün olabilir.
Şeffaf ve katılımcı yönetim, kurumsal güveni artırır. Medya okuryazarlığı, bilgi kirliliğiyle mücadelede kritik önemdedir. Etik liderlik, toplumun yeniden bağ kurmasını sağlar. Toplumsal diyalog platformları, kutuplaşmayı azaltabilir.
Sonuç olarak, “Güvensizlik Çağı”, yalnızca bir kriz dönemi değil; aynı zamanda yeni bir toplumsal düzenin sancılı doğum süreci de olabilir. Güvenin yerini kaygının, hakikatin yerini inancın, uzmanlığın yerini kanaatin aldığı bu çağda; çözüm, yalnızca teknik değil, aynı zamanda değer temelli bir dönüşümde yatmaktadır.
Toplumlar bu yeni dönemi, ya karşılıklı güveni yeniden inşa ederek aşacak ya da güven boşluğunun doğurduğu kaotik yapılara teslim olacaktır.
Kaynakça
Bauman, Z. (2017). Liquid fear. Polity Press.
Han, B.-C. (2017). Toplumun şeffaflığı (G. Yıldız, Çev.). Notos Kitap.
Keyes, R. (2004). The post-truth era: Dishonesty and deception in contemporary life. St. Martin’s Press.