Marx ve “ilk birikim” – Birinci bölüm

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Marx enclosure –eski İngilizcede hukuk dilinde inclosure; çitleme, açık arazileri kapatma- hareketine Kapital’in birinci cildinin orijinal baskıya göre 24. bölümünde, 1872-1875 Fransızca baskısından hareketle 26-31. bölümleri arasında ama en çok 27. bölümde yer verir. Marx’a göre kapitalizm İngiltere’de 15. yüzyılın son 30 yılında ve 16. yüzyılın başında doğmuştur ve 16. yüzyıl başıyla 15. yüzyıl sonunu bir uçurum ayırır. Thomas More’un Utopia’da 1516 yılında bahsettiği ve Evsei Domar’ın 1960’larda ele aldığı “insan yiyen koyunlar” temasına gönderme yapar. Flandre’da yünlü manüfaktürün canlanması ve yün fiyatlarının artması çitlemelere yol açmış ve tarlalar hayvan yetiştiriciliğine yol açmak için boşaltılmıştır. İngiltere’deyse Henry VII ve Henry VIII zamanında çıkarılan bütün yasalara rağmen topraklarından koparılan köylüler proleterleşme sürecine veya yoksulluğa-dilenciliğe itilmiştir. İlk saptama budur.

Bu gelişmeler İngiltere’de serfliğin sona ermesinden yaklaşık 100 yıl sonra olmaktadır. Feodalizm denen şey –ki 19. Yüzyıl ortasına kadar böyle bir –izm yoktu; 17. Yüzyıl İngiliz hukukunda ‘feodal sistem’ denmişti ve sonradan ‘feodalite’ terimi de icat edildi ama ‘feodalizm’ mevcut değildi- 14. yüzyılın sonunda temelde sona ermiş fakat köylüler topraklarında kalmıştı. Felakete ve kapitalizmin gelişimine yol açan, köylü kökenli sanayi işçilerini ve tarımda çalışan gündelikçi sınıfı yaratan neden serfliğin bitmesinden çok köylülerin geçimlik toprağa sahip olma haklarını kaybetmeleridir. Esasen feodal denen dönemde sadece serfler ve lordlar yoktu; çok sayıda ara kategori mevcuttu. Serfler nüfusun yüzde 30’unu ancak oluşturuyordu. Asıl darbe yiyenler ara kategoriler veya (tam) serf olmayan köylüler oldu. Elizabeth I zamanında yoksulluk bir olgu olarak kabul edilmiş ve yoksullara yardım için adı konmadan “yoksullara yardım vergisi” çıkarılmıştı. Ama aynı Elizabeth kentlerde işsiz yakalanan yoksulların korkunç şekilde cezalandırılmalarını da uygun görmüştü. Reform sonrası Kilise topraklarına el konulması geri kalan topraklara el konulmasını daha da kolaylaştırmıştı. Sonuçta İngiltere’de yeomanry 1750 civarında tükenmiş ve yerini lordlardan daha kaba ve vahşi bir zengin köylülük almıştı. 1698 gibi geç bir tarihte bile İskoçya’da “eski feodal yasaların canlandırılması” ticaret ve manüfaktür yüzünden işsiz ve yoksul düşen köylülerin kurtarılması için çare olarak öne sürülebiliyordu. Anlatı böyle devam eder.

Çok sayıdaki köylü-serf isyanına rağmen, feodalizm dönemi çok daha güvenli ve kapitalizmin şafağındaki yoksullukla karşılaştırılmayacak kadar insancıl görülüyor. Stuart restorasyonuyla toprak sahipleri feodal haklarının özel mülkiyet hakkına dönüştürülmesini ve serflere/köylülere karşı yükümlülüklerinden arındırılmalarını sağlayan, tarım işçilerini zorunlu ikamete mecbur eden yasalar çıkardılar. 1688 ise kamu arazilerinin yağmalanmasını hızlandırdı. Marx 18. yüzyılda daha önceki 150 yıl boyunca yasalar tarafından frenlenen yağmanın Parlamento tarafından çıkarılan ve ortak kullanılan arazilerin çitlenmesine yönelik yasalarla bambaşka bir mecraya aktığına dikkat çekerek toprak sahiplerinin bu yasalarla komünal topraklara el koyduğunu ve halkı soyduğunu bildirir. Ortak arazilerin ve otlakların çalınmasına devlet mülküne el konulması eşlik eder. Denmektedir ki bu sistematik soygun 18. yüzyılda Capital-farms veya Merchant-farms denilen büyük kapitalist çiftliklerin yaygınlaşmasını sağladı ve sanayi için proletarya üretti.

“İlk günah” gibi bir “ilk birikim” vardı ve bu birikim toprak mülkiyetinde oluşmaktaydı. Çünkü Marx ilk birikimin kapitalizm-dışı veya öncesi gerçekleşmiş olması gerektiğine dikkat çeker ve 1801-1831 arasında enclosure yasalarıyla ya büyük ölçekli kapitalist çiftçiliğe ya da hayvancılığa açılan 3.511.770 hektara karşılık bir kuruş ödenmediğini vurgular. Demek ki “ilk birikim” 19. yüzyılda da devam etmektedir. Bu nokta önemlidir çünkü sanayi devrimi ilerlemiştir ve sanayi kapitalizmi gelişmiştir. Yine de yağma ve hırsızlık birikim kaynağı olmaya devam etmektedir. Sutherland Düşesi hakkındaki yazısıyla 1853 yılında ilk defa mülkiyetin kökünde yağma olduğunu bildirir. Bu yazının çok önemli olmadığı düşünülebilir –bir gazete yazısıdır ve Marx bu yazıları genelde geçimini sağlamak için yazmıştır- ama aynı tema Kapital’de tekrar eder. Muhtemelen Owen-Proudhon çizgisiyle bir ödünleşmeye işaret etmektedir ve belki de Marx dönemin sosyalist akımlarınca yaygın biçimde kabul edilen bir fikri tam olarak karşısına almama kaygısı taşımaktadır. Sonuçta 19. yüzyıla gelirken İskoçya’nın yağması sürmektedir. Bu yağma önce insanların yerine koyunların, sonra koyunların yerine av hayvanlarının geçmesiyle sonuçlanmış ve İskoçya topraklarında ormanları ve doğayı tamamen tahrip ederek av alanları açmak yaygınlaşmıştır. Bu ikinci saptamadır.

Kentsel dönüşüm ve kentsel arazi rantının gelişimi defalarca "Yeni Çitleme hareketi" (New Enclosure) olarak tanımlanmak istendi. March Bloch “Avrupa iktisat tarihinde bir tane gerçekten çarpıcı dönüşüm oldu, o da İngiltere’de 14. yüzyıl başından 19. yüzyıl başına kadar süren döneme yayılan enclosure (çitleme) hareketidir” der. Marx da enclosure hareketine büyük önem atfeder ve enclosure hareketiyle topraklarından atılan köylülerin sanayi ordusuna yazıldıklarını anlatır. Fakat enclosure hareketinin nicel önemi tartışmalıdır çünkü (a) Enclosure Parlamento kararlarıyla da yapılmıştır ama özel anlaşmalardan doğan çitlemeler de vardır. (b) 17. yüzyıl sonrası çitlemelere tarihçiler genellikle veri açısından güvenir. Fakat erken dönem çitlemeleri parlamento kararları dışındaki çitlemelerin öneminin büyük olduğu çitlemelerdir ve sadece zamanında olayları görenlerin tanıklıklarına dayanır. (c) Çitlemelerin özel anlaşmalara dayanan bölümünün kapsadığı alan detaylı hesabı tutulan Parlamento kararına dayalı çitlemelerden bir şekilde türetilerek, bir kalıntı olarak hesaplanır. Bu nedenle 1970’lerin iktisat tarihi literatüründe konu önemliydi ve kliometri akımı çitlemeler üzerinde detaylı olarak durdu.

Aslında Napolyon Savaşları sırasında bile açık-alan (veya açık-tarla) olarak kaydedilen köylerin bir kısmında eskiden beri çitlenmiş bölmeler bulmak mümkündü ve bunların enclosure içinde sayılıp sayılmadığı belirsizdir. Göreceli önem konusu Chambers’ın 1932’de 18. yüzyılda Nottinghamshire için bulduğu rakamlarda olduğu gibi –yüzde 41 anlaşmalı çitleme, yüzde 25 Parlamento zoruyla çitleme- mühim olabiliyor. Acaba aslında çitlemelerin büyük kısmı mı “kalıntı” olarak hesaplanmaya, istatistiksel olarak tahmin edilmeye çalışılıyordu? McCloskey, 1700 sonrası Galler hariç İngiltere’deki 24 milyon hektar ekilebilir arazinin 6 milyon hektarının parlamento kararı, 8 milyon hektarının da anlaşma yoluyla çitlenmiş olabileceği bulgusunu kabul ediyor. Parlamento kararları özellikle 1700 sonrası, hatta 1760 sonrası görüldüğüne ve 8500 yerleşim bölgesi hakkında 5000 karar çıkarıldığına göre geç dönem çitlemeleri Sanayi Devrimi’yle eş zamanlıdır.

“İnsan yiyen koyunlar” meselesinin 15. Yüzyıl sonundan 19. Yüzyıl ortasına kadar 400 seneden fazla sürdüğünü düşünmemiz gerekirse bütün bu sürecin nasıl “ilk birikim” olarak adlandırılabileceği soru işaretidir. Çitleme “ilk birikimin” tek kaynağı olsaydı durum net biçimde bu olurdu. Ama iş daha karışıktır çünkü Marx için –çok önemli de olsa- tek kaynak çitleme değildir. Nedir? Mesela Marx limanların sömürü merkezi olduğu tezini şöyle somutlaştırır. Ona göre Liverpool limanının büyüklüğü zenci köle ticaretinden gelmektedir. İngiltere’nin 1743 yılına kadar Hispanik Amerika’ya yılda 4.800 köle sattığını belirtir. “Para dünyaya doğal kan lekeleriyle gelmiştir.” Bu anlatı coşkuludur ve araştırmaya dayalıdır. Ama bu ne analitik bir anlatıdır ne de modern iktisat tarihidir.

Bugünden bakarsak Marx’da rakam-veri eksikliği olduğunu saptayarak başlayabiliriz. Uzun uzun anlattığı enclosures belli ki açıklamasındaki ana halkadır ancak verdiği örnekler bugünün normlarıyla oldukça gevşek kanıtlar veya tam doğrulanmamış iddialar olarak görülmelidir. Doğaldır çünkü o zamanların tarihçiliği zaten böyle yapılmaktadır. Marx’ın büyük çaba sarf ederek olabildiğince geniş bir kaynak taraması yaptığı açıktır; ama zamanına ve olanaklarına göre. Dönemi ve Marx’ın özel koşullarını dikkate almak gerekiyor. 1950 sonrasına, hatta 1970 sonrasına kadar, Marx dönemi ekonomik tarihçiliğinden metot olarak kopuş tam gerçekleşmemişti. Örneğin reel ücretlerin 1840 sonrası artmaya başladığını saptayamamıştır çünkü bazen kütüphanede bulduğu 20-30 yıllık kaynaklarla çalışmaktadır. Annales bu tarzdan bir kopuş sayılabilir. Ancak asıl kopuş Anglo-Amerikan akademisinden geldi. [Devamı haftaya: Üç bölümlük bir dizidir.]

Tüm yazılarını göster