"Mesele dolara koşmak değil, TL'den kaçmak..."

Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI

Geçen hafta bu köşede ulusal paranın değerinin hangi parametrelere bağlı olarak belirlendiğini örneklerle anlatmıştım. Özet geçeyim: Bir ülkeye dışardan bakanlar ve ülkenin içinde yaşayanların algısı olumsuza dönmüş ise doğal olarak söz konusu ülkenin parasından kurtulmak isterler. Ana sebepleri şöyle sıralayabiliriz:

- Öngörüsüzlük başlamıştır

- Siyaset karışıktır

- Diplomasi sıkıntılıdır

- Bağımsız karar alması gereken kurumlar özerklikten uzaklaşmıştır

- Yatırım ortamı güven vermiyordur

- Rekabet ortamı ve piyasa ekonomisinden uzaklaşılmıştır

- Bazı kararlar "keyfi" görüntü veriyordur

Buraya kadar para politikasından ve kamu maliyesinden bahsetmedik. Çünkü yukarıdaki maddelerle alakalı sorunların devamı niteliğinde bunlar. Bilim ve pratikle alınması gereken kararlara siyasi tercihler karışmış ise zaten iktisadi rasyonelden çıkılmıştır. Yani, ekonomik kararlar hakim olan yaklaşımın sonucudur, sebebi değil. Bunu anladığımız zaman, ulusal paranın değerinin ekonomideki teknik yaklaşımlarla değişmediğini, işin temelinde sosyal ve siyasal yaşamdaki tecrübelerin neticesinde değiştiğini kavrayabiliriz. 

Yukarıda saydığım maddeleri belirli ölçülerde tecrübe ettiğimiz malum. Bunlardan dolayı TL'den kaçmaya karar vermiş olanları beklenen enflasyondan daha düşük faiz uygulayarak döviz almaya teşvik eden bir para politikası var. Ayrıca, döviz kurlarını tutmaya çalıştıkça vatandaş daha fazla dolara yöneliyor. Piyasada serbestçe belirlenmiş olsa bu kadar hareketlilik olmayacak. 

Bazı meslektaşlarımızın "seçimden sonra doların yükselmesi için sebep yok" diye yorum yazmadan yukarıda bahsettiklerimi düşünmek gerekiyor. Çünkü mesele seçim değil. Seçim olsun ya da olmasın döviz yükselmeye devam ediyor. Ancak her seçimden önce çok yükselmesin diye çaba verildiği için döviz kurları ile ilgili söz konusu beklenti oluşuyor. 

Eğer serbest piyasaya saygı göstermiş ve kurlar yükselmesin diye milyarlarca doları rezervlerden satmamış olsaydık bugün bunlardan hiç bahsetmeyecektik. Faizlerin piyasa şartlarında belirlenmesine müdahale edip enflasyonla bağını koparmasaydık, bugün bu kadar yüksek faizleri telaffuz etmeyecektik. "Rasyonel politikalara geri dönmek lazım" demişti Bakan Şimşek. Geride bıraktığımız 8 ayda, söylemlerin bazıları rasyonel olduğu için umutlananlar oldu mutlaka. Ancak icraat pek değişmedi. 

Merkez Bankası yönetimi bugün de rezervlerden satıyor, bugün de dövizi yani TL'yi kontrol ediyor, bugün de yapılması gerekenleri taksit taksit yapıyor. Hadi bu yaptıkları… Bir de yapmadıklarına bakalım. "Elimizden gelen bu ama kamu maliyesi bu kadar genişlerken parayı sıkılaştırmak bir işe yaramaz" diyemiyor. İhracatçıya "kur seviyesinden medet ummayın" diyor ama "kur seviyesinin müsebbibi biziz, çünkü kontrol ediyoruz" diyemiyor. "Göreve geçen yaz geldik ama faizleri çok yavaş artırdığımız için hata yaptık" diyemiyor. (Fed Başkanı bunu söyledi mesela) 

Dolayısıyla, kendilerinden büyük bir beklenti içine girmediğim için bana sitem etmesinler. 

Şunu iyi bilmeliyiz: Yapılması gerekeni yapmayıp, söylenmesi gerekeni söylemeyince, eleştirdiğimiz ne varsa onun parçası haline geliriz. 

Tüm yazılarını göster