Muhafazakâr devrim

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

“Muhafazakâr devrim” – “Konservative Revolution” - 1918 sonrası bir Alman icadıdır. 1918 sonrasının icadıdır çünkü “Kasım günleri” yani 1919 Ocak ayında Luxemburg'un ve Liebknecht'in öldürülmesiyle sonuçlanacak olaylar zinciri –4 Kasım 1918 Kiel denizci isyanıyla ateşlenen ve başlangıçta Spartakusbund ile ilgisi olmayan bir zincir- o zaman başlamıştı. Sonraki yıllarda “Kasım günleri” ve “Kasım canileri” Alman sağının ve Hitler’in elbette olumsuzlayarak çok kullandığı ifadeler haline geldi. 1918 Kasım devrimcileri böylece ‘Kasım canileri, Kasım lümpenleri, Kasım isyanı provokatörleri’ adlarıyla anılarak olayın işçi isyanı boyutu zamanla gözlerden kaçırılıyor, “işçi konseyleri düşüncesi” – “Rätegedanken” - adi suça eşitleniyordu. “Der Spartakusbund“ artık Liebknecht’in zorlamasıyla Luxemburg’un itirazına rağmen erken harekete geçmiş talihsiz devrimcilerin kahramanca başlattıkları isyan olmaktan çıkarılarak bizzat işçi sınıfının geniş katmanlarının gözünde Almanya’ya karşı yapılmış bir suikasta indirgenmeye çalışılıyordu. „Räterepublik“ istemek işçilerin zihninde bile ihanet demek olmalıydı. İşçi konseyi –yani Sovyet- istemek, doğrudan işçi demokrasisi – „Rätedemokratie“ talep etmek, işçi cumhuriyeti –Sovyetik cumhuriyet- arzulamak suç sayılmakla kalmamalıydı. Zamanla bizzat işçi sınıfının böyle düşünmesi de sağlanmalıydı.

 Almanya'nın savaşı askeri değil ekonomik nedenlerden –Osmanlı'yı bile şaşırtan, Alman halkının ve askerlerin çoğuna da sürpriz görünen biçimde- aniden kaybetmesi, havlu atması Kasım günlerinden, işçi isyanlarından hemen önce gerçekleşmişti. Ekim 1918’de Almanya’ya askeri eğitime gönderilen Osmanlı subaylarının son kafilesi Berlin’e vardığında savaş bitmişti. Esasen Almanya-Osmanlı ilişkileri Haziran 1918’de kopma noktasına gelmişti; ancak bu ayrı bir konu. Alman küçük burjuvasının ve yenildikleri birdenbire yüzlerine söylenerek terhis edilmeye başlayan askerlerin bu ani çöküşe bir suçlu aramaları doğaldı. Savaş nasıl olur da askeri olarak kaybedilmeden kaybedilirdi? Ekim 1918’de Genelkurmaya gidilerek “Alman ekonomisi artık savaşı sürdüremiyor, sanayimiz iflas etti” denmemiş miydi? Nedeni barikatlar kuran, grevlere kalkışan bu “işçiler” değilse kimdi? Küçük burjuvanın ve gerici Junkerlerin gözünde işçi direnişinin Alman Genelkurmayı savaştan çekilme kararını dünyaya açıkladıktan haftalar sonra başlamış olmasının ne gibi bir önemi olabilirdi? Alman sağı bu miti üretti ve pazarladı.  

 “Kasım günleri” 11 Kasım 1918’de başladı. Almanya’nın yenilgisi 28-29 Eylül 1918’de belli olmuştu ancak Genelkurmay başkanı Mareşal Ludendorff ABD başkanı Wilson’un aracılığını talep ettiği, İngiltere ve Fransa bu aracılığa şüpheyle baktığı için müzakereler bir ay kadar sürmüştü. 28-29 Eylül 1918’de İngiliz-Fransız güçleri ilerlerken Bulgaristan teslim olmuştu. Arkasından çok güvenilen savunma hattı Siegfried Stellung’un –diğer adı Hindenburg Hattı- müttefikler tarafından hızla geçilmesi sonu getirdi. Bu arada Rosa Luxemburg son dakikada salıverildiği için ancak 10 Kasım günü Berlin’e gelebilmişti. Ne Spartakusbund’un –ki gevşek bir gazete yapılanmasından ibaretti- ne de SPD’den ayrılan bağımsızların (USPD) önemli bir etkisi olmuştu. “Kasım günleri” de Alman devrimine benzeyen ilk günler de Kiel ve Münih günleriydi. Alman sosyal demokrasisinin sol kanadı ise fizik ve moral açılardan neredeyse sadece Berlin’de etkiliydi. 

 Almanya’nın yenilgisinin nedenleri hakkında çeşitli tezler var. Bazıları stratejik –çok fazla cephede savaşmak, bazıları taktik –çabuk bir zafer uman Schlieffen Planının erken başarısızlığı, bazılarıysa savaşın son aylarında sayıları on binlerle ölçülecek kadar çok sayıda Alman askerlerinin teslim olduğu –Alman askeri tarihinde bir ilk- bir dizi yenilgiyi öne sürüyor. “Zaferin Seine nehrinde kazanılacağını” 1913’te bile iddia etmekte olan von Moltke’nin düzelttiği yeni haliyle bile Schlieffen Planı tek atımlık baruta benzeyen bir plan olarak biliniyor. Almanya Fransa ve Belçika karşısına 7 ordu (1,5 milyondan fazla asker) yığmış ancak Rusya cephesinde 2 milyon Rus askerine karşı sadece bir süvari ve bir piyade tümeni yerleştirmişti. Yani zaferin batıda kazanılacağından ve çabuk kazanılması gerektiğinden emin olan Almanya gücünü burada yoğunlaştırmış, Rusya cephesine kuvvetlerinin sadece 1/10’unu ayırmıştı. Üç günlük gecikmeye bile tahammülü olmayan bir yıldırım harbi planı sonradan çok hatalı görünüyor olmakla birlikte savaşın uzayacağı anlaşıldıktan sonra olanları başlangıçtaki plana bağlamak gerçekçi görünmüyor. Yine de Almanya sonlara doğru zorlukla da olsa dört yıl boyunca savaşabildi. Ancak Schlieffen Planı daha geniş anlamda o kadar da boş bir plan sayılmamalıdır çünkü üstü örtük olarak Almanya’nın uzun sürecek bir savaşı kazanacak ekonomik gücünün olmadığının kabulünü içeriyordu. Almanya’nın ekonomik gücünün birden fazla cephede süren bir harpte hem savaş makinesini çalıştırıp hem de halkının tarımsal ürün ve sanayi malı ihtiyacını sağlamaya yetecek kadar ileri olmadığının altını kesinlikle çizmek gerekiyor. Örneğin 1918’e gelindiğinde İngiltere ve Fransa 8000, Almanya ise sadece 20 tank üretebilmişti. Tıpkı İtalyanların II. Dünya Savaşı’na sadece üç tank tümeniyle girmeleri ve El Alamein sonrası son kalan tankların Roma’ya çekilerek savaştan muaf tutulmaları gibi. Bu tümen daha sonra yeniden organize olmuştur ama 1943’e kadar atıl kalmıştır. Askeri doktrinde ve otomotiv sektörü tasarımında önde olan İtalya, ekonomisinin zayıflığı nedeniyle seri üretime geçememişti. I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın durumu tam olarak aynı değildir ama Alman ekonomisi de savaşı çok uzun süre sürdürecek halde değildi.

Ama kaybedenler bunun nedenlerini anlamak istemediler. Versailles’da çok katı koşulların dayatılması da bir etken oldu. Sağcı Almanlar değişik bir hikâye, farklı bir tarih ve yeni bir mit ürettiler. Alman muhafazakâr devrimi siyasi olarak böyle oluştu. İdeolojik ve kültürel kaynakları ayrı konudur. Sonuçta 1920’lerin siyasi dili Völkisch, Jungkonservativ, Nationalrevolutionär, Bündisch kelimeleriyle doluydu. En geniş “muhafazakâr devrim” dalgasının içinde, SPD dâhil çeşitli irili ufaklı sosyalist partilere üyelik ve yöneticilik dönemlerinde bile benzer düşünen, 1921 sonrası yavaş yavaş “genç fikirlere” ulaşan Ernst Niekisch gibi, muhtemelen Hitler'in yegâne alternatifi olabilecek figürler bulunuyordu. Niekisch adım adım “Nasyonal-Bolşevizm” –National-Bolschewismus- olarak adlandırılacak “muhafazakâr devrim” hizbinin görüşlerini oluşturmuştur. Elbette “muhafazakâr devrim” sonradan Nazi partisi olacak alt kolu da içeren geniş bir dalgaydı saptamasını yapmakla konu kapanmış olmuyor. Tam tersine ancak bu saptama yapıldıktan sonradır ki problemin analizine başlanabilir.

Fransa’da da vardır. Maurras “muhafazakâr devrimden” bahsetmemiş miydi? Maurras : “En pratique, on ne réussira jamais une Révolution, surtout une Révolution conservatrice, une Restauration, un retour à l'Ordre, qu'avec le concours de certains éléments administratifs et militaires”. Oraya gelene kadar mesela “Jeune Droite” da var. Yani evet, muhafazakâr devrimcilik literatürde vardır. Hatta devrimcilik çoğu zaman muhafazakâr devrim veya muhafazakârlıkta devrimciliktir. İtalyan “rivoluzione conservatrice” ise Almanya etkisiyle sonradan eklenmiştir. Berlusconi için de kullanılmıştır. Türkiye’de de tedavüle girmiştir ancak uygun düştüğünü sanmıyorum.  Belki ‘1920’lerde Berlin, 1980’lerde Ankara’ diye bir tez yazılabilir. Güzel bir mukayeseli analitik siyaset bilimi anlatısı olur.

Tüm yazılarını göster