Off-shoring ve re-shoring tamam da friend-shoring ne?

Ussal ŞAHBAZ Global İşler

Bu hafta IMF/Dünya Bankası yıllık toplantıları ve G20 Finans Bakanları toplantısı var. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen geçen hafta düşünce kuruluşu Atlantic Council’da tarihi bir konuşma yaptı (Çarşamba günü Osman Ulagay da yazmıştı). Nasıl 10 küsur yıl önce Başkan Obama’nın Kahire konuşması Ortadoğu’yu birkaç yıl yeniden şekillendirdiyse, Yellen’ın bu konuşmasının küresel ekonomide Türkiye gibi orta boylu gelişen ekonomilerin yerini yeniden şekillendireceğini düşünüyorum.

1980’lerden 2010’lara kadar “off-shoring” konuştuk. Tedarik zincirleri gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru yayıldı. Bundan en çok kazanan Çin oldu. Biz de otomotiv, beyaz eşya gibi orta teknolojili imalat sanayiinde bu trendden epey faydalandık. Son birkaç yıldır “re-shoring” konuşuyoruz. Re-shoring tedarik zincirlerinin anavatanında geri dönmesi demek. Bu arzunun birkaç nedeni var: Birincisi, tedarik zincirleri o kadar optimize edilmiş, o kadar ucu ucuna çalışıyordu ki COVID-19 gelince birçoğu koptu. Kıtlık hasıl oldu. İkincisi, ABD ve İngiltere başta olmak gelişmiş ülkelerde sanayi tedarik zincirlerinin kaybının orta sınıf üzerinde yarattığı baskı politik açıdan sürdürülemez hale geldi. Son olarak, Rusya-Ukrayna savaşı ve muhtemelen daha önemlisi Çin’in COVID-19 bahanesiyle içe kapanması gösteriyor ki, tedarik zincirlerinin geçtiğimiz 40 yıldaki gibi dünyanın her yerine rahat rahat yayılması artık mümkün olmayacak.

“Sadece serbest ticaret değil, güvenli ticaret istiyoruz”

Off-shoring ve re-shoring laflarını duymuştuk ama Janet Yellen konuşmasında yeni bir kavram ortaya attı: Friend-shoring. O ne ola ki diyeceksiniz… Yellen artık tedarik zincirlerimizin “güvendiğimiz” ülkelerde olmasını istiyoruz, diyor. Amacımız sadece serbest ticaret değil, güvenli ticaret, diyor. Bu politikamızı da ikili ve çok taraflı ticaret anlaşmalarıyla uygulamaya koyacağız, diye ilave ediyor. Yellen’ın dikkat çektiği iki alan var: Birincisi dijital hizmetler. Özellikle veri mahremiyeti ve sınır ötesi veri transferlerinde ortak yaklaşımlarımız olan ülkelerle iş yapacağız diyor. İkincisi, iklim değişikliği. Yellen diyor ki karbon fiyatlaması ve iklim değişikliği desteklerinde ikili aynı yaklaşıma sahip olduğumuz ülkelerle tedarik zincirlerini geliştireceğiz. Yani gerek dijital ekonomide gerekse karbon emisyonları etkisi nedeniyle sanayi ve tarımda ABD ve müttefiklerinin tedarik zincirlerinin içinde kalmak istiyorsan, bu alanlarda şekillenen kurallara uyman lazım. Aslında pasif bir şekilde kurallara uymak yerine, bu ittifak masasında oturup kuralları şekillendirmen lazım.

Dijitalde ve iklim mevzuatında pek sesimiz çıkmıyor

Türkiye olarak ne durumdayız? Dijital politikalar alanına bakalım. Bu konuda dünyada regülasyonların öncüsü Avrupa Birliği. ABD ile yakında Transatlantik veri paylaşımı çerçevesi üzerinde anlaşacaklar. AB ile Gümrük Birliği’miz maalesef dijital ekonomiyi kapsamıyor. AB dijital alandaki düzenlemelerini görüşe açıyor. Mesela yapay zekâ konusunda standartları belirleyecek ve muhtemelen ABD’ye de yol gösterecek EU AI Act 2020’de görüşe açılmıştı. Görüş veren bir Türk şirketi göremedim. Üyesi olduğumuz NATO geçen sene yapay zekâ alanında bir girişim sermayesi fonu kurdu. NATO’ya üye olduğumuz halde Türkiye bu fonda yok (Neyse ki sonradan açıklanan aynı konudaki DIANA isimli işbirliği platformuna girdik). ABD’nin başka coğrafyalardaki müttefikleri de yeni platformlar kuruyor: Mesela sosyalistlerin iktidara geldiği Şili, Yeni Zelanda ve Singapur “Dijital Ekonomi Ortaklık Anlaşması”nı imzaladı. Biz yokuz. G20’de dijital ekonomi gündemini biz başlatmıştık ama bugün pek sesimiz çıkmıyor.

Tedarik zincirlerinin yeniden yapılanması sırasında birkaç beyaz eşya, otomotiv yedek parça ya da hazır giyim yatırımı alacağımıza kuşku yok. Ancak 21. yüzyılda bu ürünleri satarak zengin olunmuyor. Kaldı ki bu yatırım kararları siyasi nedenlerle hızla değişebiliyor. En iyi örnek geçen sene VW’nin Manisa yatırımını sendikanın politik baskısı ile iptal etmesi oldu. Esas zenginlik getirecek dijital ekonomi ve iklim değişikliğindeyse kuralları koymak için masada olmamız lazım. Yoksa “friend-shoring” çağında elimiz boş, gözümüz yaşlı, tek başımıza kalabiliriz.

Tüm yazılarını göster