Ortadoğu satrancında "ilk devre"; kim kazandı, kim kaybetti? 

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Ortadoğu'da 7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e saldırısı ile başlayan şiddet sarmalı, "vekil güçlerin" savaşı olmaktan çıkıp, bölgedeki asıl aktörler arasında sıcak çatışmaya evrildi. Artık İsrail ile İran arasında bir çatışmadan bahsediyoruz. 

İsrail'in Şam'daki İran Büyükelçiliği'ni vurması ile başlayan iki ülke arasındaki doğrudan çatışmada "ilk devre" İran'ın İsrail'e füze saldırıları ile bitti. Şimdi dünya nefesini tutmuş, çok daha kanlı bir "ikinci devre" olup olmayacağını, İsrail'in yeniden karşılık verip vermeyeceğini bekliyor. 
Ortadoğu'daki iki egemen ülke arasındaki çatışmanın bu ilk devresinde saldırılar karşı tarafa ağır zarar vermek amacından çok, "siyasi kazanç elde etmek" stratejisiyle yürütüldü. İsrail, Şam'daki İran Büyükelçiliği'ne saldırıda Devrim Muhafızları Kudüs Gücü'nün kritik komutanlarından ikisini bertaraf etti. Böylece bölgedeki "vekil savaşlarında" İran'a, Kasım Süleymani suikastinin ardından, ikinci büyük darbeyi vurmuş oldu. 

İRAN'IN KONTROLLÜ SALDIRISI

İran'ın verdiği füze saldırısı karşılığında İsrail'deki olası hedeflerin hiçbirin büyük zarar görmemiş olması üzerine, Tahran rejiminin stratejisini ya da silah gücünü küçümseyen yorumlar ortaya çıktı. Peki gerçekten böyle mi?

Olası bir sıcak savaş öncesinde askeri strateji açısından en kritik unsurlardan biri kendi "gizli ve güçlü silahlarını" rakibin öğrenmesini engellerken, rakibin savunma sistemlerinin açıklarını bulabilmektir. 

İran, çok kapsamlı, tek bir hedef yerine geniş bir hedefler zincirine odaklanan füze saldırısıyla aynen bunu yaptı; İran'ın saldırıda kullandığı füzelerden hiçbiri yeni geliştirdiği, vuruş gücünü ve menzilini dünyanın bilmediği silahlar değildi. Eski, bilindik füzeleri ile gerçekleştirdi saldırıyı. Böylece İsrail'e kendi özel mühimmatı konusunda ipucu vermemiş oldu. 

Geniş çaplı saldırı ile hem İsrail'in mevcut hava savunma sistemlerinin ayrıntılarını, hem de bölgedeki ABD gemilerinden İsrail'e verilen savunma desteğinin teknolojik ayrıntılarını öğrenme şansı elde etti. Şimdi "ters mühendislik" yoluyla İran'ın bu savunma sistemlerini daha kolay bertaraf edebilecek silahlar ve strateji belirlemesinin, eğer olursa çatışmanın "ikinci devresinde" daha etkin saldırılar yapabilmesinin önü açıldı. Savunma planları "açığa düşen" İsrail ve ABD düşen ise, şimdi çok masraflı yeni bir stratejik planlama yapmak zorunda bırakıldı.

SİYASİ SONUÇLAR

İran'ın saldırısı bölgedeki siyasi dengeleri de ortaya serdi; 

Arap ülkelerinin, aslında bir "Arap- Müslüman davası" olan görülen Filistin meselesine çok da aldırmadıkları bir kez daha ortaya çıktı; Filistin'i çoluk çocuk demeden bombalayan İsrail olmasına rağmen, Arap ülkeleri İran-İsrail sıcak çatışmasında İsrail'in de içinde olduğu "Batı kampına" daha yakın durdu. Hatta Ürdün, İran'ın İsrail'e saldırısının bertaraf edilmesi için bizzat askeri olarak devreye girdi. 

İran ile İsrail arasındaki "ilk devre" çatışmanın İsrail'deki aşırı sağcı ve oportunist Netenyahu hükümeti de karlı çıktı; ORtadoğu'da savaş skalası büyüyünce, Gazze'de ölen masumlara uluslararası ilgi azaldı. Üstelik son dönemde İsrail'e koşulsuz destek verilen Batı ülkelerinde halkların kendi hükümetlerine karşı artan eleştirileri bastırılmış oldu. 

İran'daki Molla rejimi ise, İsrail'in Şam Büyükelçiliği üzerinden doğrudan "egemenliğine" yaptığı saldırıya karşılık vermiş oldu. Böylece İran içinde son dönemde Molla rejimine karşı artan halk hoşnutsuzluğu da "savaş durumu" üzerinden bertaraf edildi. 

ABD'de Biden yönetimi de yaklaşan Başkanlık seçimleri öncesinde İsrail'e verdiği savunma desteği ile ülkedeki Yahudi diasporasını memnun etti. Amerikan halkına Biden yönetiminin yürüttüğü "arka kapı diplomamasi nedeniyle" çatışmanın fazla büyümeden bastırıldığı izlenimi de verilmiş oldu. Yaşlı Biden'ın "Başkomutan" imajı pekiştirildi. 

TÜRKİYE'NİN ÇIKARACAĞI DERSLER

İran ile İsrail arasındaki bu "ilk devre" doğrudan çatışmadan Türkiye'nin de çıkaracağı bazı dersler var; 

Askeri açıdan, İHA-SİHA teknolojisinin savaş uçakları karşısında ne kadar çaresiz kaldıkları, Türkiye'nin hava savunması için en önemli yatırım alanının yeni nesil savaş uçakları olması gerektiği ortaya çıktı. Şimdi Türkiye'nin F-35 projesinden atılmasının stratejik sonuçlarını bir kez daha düşünüp, ona göre pozisyon belirlemek gerek.

Siyasi açıdan ise, bölgenin önemli ülkesi Türkiye'nin böylesine büyük bir krizde bu kadar devre dışı kalması anlamlı; İran ile ABD arasında "gayrı resmi" iletişim İsviçre üzerinden yürütüldü. Araya Katar gibi bazı Arap ülkeleri de girdi.  Ankara'ya düşen ise "yardımcı rolden" ileri gidemedi, bir kez daha. Bunun nedenleri üzerinde de düşünmek gerek elbette.

Tüm yazılarını göster