Ülkeleri yöneten siyasi erkler genelde kendilerinden önceki dönemi eleştirirler. Ancak bunun bir sınırı vardır. Çünkü kendileri de aldıkları mirasın üzerine politikalarını inşa ederler. Bundan dolayı da eleştirinin şiddeti çok olmaz. Ancak siyasi erk, bir karşı devrimle başa geldi ise bu eleştirilerin sınırını zorlar, hatta kendirlerinden önceki sistemi, kurumları yeniden kurarlar. Eğer yeni sistem işlerse devrim başarılıdır, işlemezse de sistem çöker yerine yeni bir sistem gelir.
Türkiye Cumhuriyeti böyle kurulmuştur. Cumhuriyetin kurucu kadrosu yeni bir sistem getirmekle kalmamış, Osmanlı Devleti’nin birçok kurumunu da yok etmişti. Kurulan yeni sistem işlemiş, kurumsal düzenlemeler ülkeyi her alanda yukarı çekmişti.
Osmanlı Devleti’nin Merkez Bankası yoktu. Merkez Bankası’nın bazı görevlerini İngiliz Fransız sermayeli Osmanlı Bankası yürütüyordu. Cumhuriyeti kuranlar ulusal bir merkez bankasının olmamasının yarattığı sorunları biliyorlardı. Mustafa Kemal ATATÜRK bir merkez bankası kurmak için araştırmalar yaptırmış, yurtdışından merkez bankası başkanlığı yapmış kişileri ülkeye çağırıp yazılı ve sözlü raporlar almıştı. Nihayetinde 1930 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) kuruldu. TCMB’nin özerk olması için A.Ş. şeklinde kuruldu.
TCMB kurulduğu günden itibaren birçok kriz atlattı. Yakın dönemde 1994, 1999, 2001 ve 2009 krizleri yaşandı. Bu krizlerin hiçbirinde zarar etmedi. Bankanın ilk zarar ettiği yıl 2003 yılı idi. Daha sonra 2023 ve 2024 yıllarında banka yine zarar açıkladı. TCMB 2023 yılında 818,2, 2024 yılında 700,4 milyar TL zarar etti. Merkez bankaları kâr amaçlı kurulmaz. Ancak son iki yıldaki TCMB zararının altında bir bölüşüm sorunu var. TCMB’nin bu iki yıldaki zararının altında servet ve sermaye birikimini artırma çabası olduğunu görüyoruz. Banka 2023 yılında kur korumalı mevduat (KKM), 2024 yılında da yine KKM ve reeskont kredileri nedeni ile zarar etti. Yani banka servet sahibinin servetini artırması, sermaye sahibinin sermaye birikimini artırmak için aracılık etti/kullanıldı.
Enflasyon, servet sahiplerinin korunmasından dolayı arttı
TCMB, bölüşümde sermaye sınıfının yanında yer alırken homojen bir para politikası uyguladı. Yani zenginle, yoksulu aynı kefeye koydu. Örneğin kredi kartı faiz oranını artırırken limiti 10 bin TL olan ile limiti 1 milyon TL olana aynı faizi uyguladı. Bunu da enflasyonu düşürmek için yaptığını söyledi. Halbuki Türkiye’de enflasyon düşük gelirlilerin, emeklilerin harcamalarından dolayı yükselmemişti. Tam aksine servet sahiplerinin ve sermaye sınıfının korunmasından dolayı enflasyon artmıştı. Piketty’nin ücret dışı gelirlerin büyüme oranı ekonomide GSYH’deki artışın üzerine çıkarsa gelir dağılımı bozulur, eşitsizlik artar savı böylece gerçekleştiği gibi kâr itişli enflasyon ekonomiye egemen oldu.
2002’de iktidara gelen AKP yöneticileri kendileri burjuva sınıfından olmasa da burjuva sınıfına hizmetten hiç geri kalmadı. Sonunda onlarda İslami burjuvaziyi yarattılar. Bu iki burjuva sınıfı el ele, kol kola ülkenin kaynaklarını kibarca kendileri için kullandılar. Bu sürecin beklenenden uzun sürmesi küresel dinamiklerden özellikle sermaye akımlarından kaynaklandı. Sermaye girişinin durduğu anda da kriz patlak verdi. Krizde herkes aynı gemide değildi. Nitekim burjuvazi krizi lehine çevirdi, KKM ve kredi plasmanı yoluyla daha da çok zenginleştiler. Bedelini halk ödedi. Bunun açık göstergesi artan borçlanma ve bütçe açıklarıdır.
Bu ekonomik yapılanma ameliyatla düzelir
TCMB bu süreçte anahtar rol oynadı. Sözde kur artışını engellemek için 2021’de ve son olarak da geçen ay döviz satarak yine sebepsiz zenginleşmeye aracılık etti. Bu durum TCMB’yi yönetenlerin umurunda mı? Hiç sanmıyorum. Onlar ABD merkez bankası Fed yöneticilerinden daha fazla maaş ve diğer ücret dışı yan gelirlerini alarak lüks yaşamlarına devam etmekte. (Fed Başkanı Powell'ın yıllık maaşı 203 bin dolar, TCMB Başkanı’nın yıllık maaşı 190 bin dolar. ABD’de kişi başına gelir 82 bin dolar, Türkiye’de ise 15 bin dolar. Fed Başkanı’nın maaşı kişi başına gelirin 2,4 katı iken TCMB Başkanında bu 12,6 kat. TCMB özel banka olsa, başkanı kovarlar).
Türkiye’de olası bir iktidar değişiminde kimse “yapısal reform” kavramını kullanmasın. Bu yönetim sistemi ve ekonomik yapılanma tıpkı Beşiktaş teknik direktörünün takımı için söylediği gibi ağrı kesici ile değil ancak ameliyatla düzelir.
Okuma önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Nisan 2025 sayısı.