Türk dizileri sanat mıdır, inovasyon mudur?

D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Türk dizileri dikkat çekici bir başarıya imza atıyor. Amerika’dan sonra dünyada en fazla dizi ihraç eden ülkeyiz. Bollywood’u geçip Hollywood ile kafa kafaya yarışmak yabana atılacak bir durum değil. İhracatı en hızlı büyüyen sektör olarak 1 milyar dolara koşuyor. Kuşkusuz ekonominin canlanmasında önemli bir kalem dizi sektörü, fakat döviz girişi yanında kültür ihracatı yapması daha kritik. İhracat rakamlarının üzerine dizilerden dolayı gelen turistlerin harcamalarını eklemek lazım. Geçen sene yaklaşık 55 milyar dolar turizm gelirimiz var. Benim tahminime göre bunun en az 1 milyar doları dizilerden dolayı ülkeye sempatisi oluştuğu için gelenlerden kaynaklanabilir. Dizilerin, Türk kültürüne dair önyargıları kırarak bir sevgi oluşmasına neden olması ve ülke tanıtımına katkı vermesi başlı başına önemli. İnsan, bilmediği şeye düşmandır. Türkiye’yi ve zenginliklerini ne kadar çok insan bilirse o kadar dostumuz olur.

Peki, söz konusu bu diziler inovasyon mudur?

Ekonomik değer yaratan yenilik tanımımıza göre inovasyondur. Yenilik üzerinden yaratılan bir gelir mevcut. Her dizi senaryosu ve prodüksiyonu yenidir. Daha önce var olan bir diziyi aynen çekemezsiniz. Aynı senaryo olsa dahi oyunculuk, cast, çekim, mekanlar, görsel sanat ve kostüm boyutunda yenilik katmak zorundasınız. Diğer türlü izlenme şansınız yok. Dizilerin büyük kısmı özgün senaryolar. Edebiyat kitaplarından uyarlamalar için de geçerli bu nokta. Roman ya da hikâye şeklinde edebiyat eseri olarak zaten mevcut olabilir ama perdeye aktarılması ve canlandırılması yeni bir üretim. Ayrıca diziler önemli gelir üretiyor. Hülasa, inovasyon diyebiliriz rahatlıkla.

Bu hafta dizileri yazıma konu etmemin nedeni, bu vakaya dair çok ince bir çizgi var. Sanat tarihçilerinin ve sanatçıların fotoğrafçılığı sanat olarak kabul edip etmeme tartışmalarını bir tarafa bırakırsak, sinemanın baskın şekilde sanat olarak kabul edildiğini söyleyebiliriz. Sanat eserine dair en önemli kriterlerden birisi; özgün olmasıdır. Yani tekrarlanamaz. Bu konuda temel belirleyici kuramsal görüşlerden birisi George Dickie’nin tanımıdır; “sanat eseri, bilinçli olarak insan eliyle yapılmış, belirli bir sosyal kurum olan Sanat Dünyası için hareket eden, kişi veya kişiler tarafından, bazı özellikleri hakkında fikir birliğine varılmış, özgün niteliklere sahip, beğeni kazanmaya aday, objedir”. Daha önce yazılarımı takip edenler bilir, sanat ile inovasyonu biz kesin çizgilerle ayırırız.

Sanat; inovasyon değildir, çünkü tekrar edilemez

Bir yeniliğin inovasyon olabilmesi için sürdürülebilir bir gelir ve pazar yaratması gerekiyor. Yani tekrarlanabilir, seri üretilebilir olması şart. Dizi filmleri sanatsa, inovasyon nasıl oluyor? İşte inovasyonun ilginç ve biraz gri alanlarından bir tanesi, bu sektör. Sanatın inovasyona nasıl dönüştüğüne dair harika bir örnek. Eğer siz bağımsız sanatsal bir film yapar ve gelir üretme kaygısı taşımadan sadece festivallerde sinema çevrelerine gösterirseniz bu sürece ve çıktısına sanat diyebiliriz. Ki sanatsal ve endüstriyel film ayırımları yapılıyor. Eğer film ya da dizi çoğaltılarak pazara sunuluyor ve önemli gelirler üretiyorsa, sanattan inovasyona geçmiş olur. Çok az sektörde bu şekilde sanatın inovasyona dönüştüğüne şahit oluruz. İnovasyon süreçlerinde yaratıcılık ve tasarım önemli rol oynar ama çoğu kez ürün sanatsal yaratım aşamalarına hiç uğramadan somutlaşarak nihai halini alır. Tesla’nın elektrikli araçlarına ya da Ford’un otomobillerine sanat diyemeyiz, ki zamanının en başarılı radikal inovasyonlarıdır. Bu şekilde disiplinler arası örneklere ve başarılı işlere çok ihtiyacımız var.

Tüm yazılarını göster