Ürün sen olacak mısın?

Bu hafta sonu “The Social Dilemma” belgesel filmini izledim... Mevcut bilişim ve sosyal medya devlerinin bireyler ve dünya için ne büyük bir tehdit olduğunu anlatıyor; bağımlılık, izolasyon, depresyon, akıl sağlığında bozulma, gençlerde intihar oranlarında artış, kişisel büyük verilerin toplanması, siyasal çıkarlar için kullanılması ve gözetim kapitalizmi, dezenformasyon, yanlış haberlerin ve komplo teorilerinin yayımı, gerçek meselelerden uzaklaştırma, sosyal kutuplaştırma, toplumsal kaos, öfke, linç kültürü, ve toplumsal güvenin ortadan kalkması. Filmde Myanmar’da Rohinga müslümanlarına uygulanan soykırımı dümdüz Facebook’la ilişkilendirdiler...

Peki bütün olumsuz sonuçlar niye ortaya çıkıyor? Çünkü bir noktada yatırımcılar yaptıkları işin para kazandırmasını istedikleri için reklam gelir modelini geliştirmişler. Filmde açık yüreklilikle modeli geliştirenler diyor ki: “Ürüne para ödemiyorsan ürün sensin.”

Ne demek bu?
Seni satmıyorlar tabii, sen sosyal medyayı kullandıkça, senin davranış ve algındaki değişikliği satıyorlar. Bu değişikliği müşterileri olan reklam verenlerden aldıkları içeriği sana tükettirerek gerçekleştiriyorlar. Karı maksimize etmek için de önemli olan seni sürekli sosyal medyaya bağlamak, etkileşime girmen, başkalarını da etkileşime sokmanı sağlayarak büyümek. İnsan güdüleri, dopamin salgılama mekanizmaları ve duyguların manipülasyonu ile istenilen içeriğe yönlendirmek. Seni herkesin senin gibi düşündüğünü sandığın fanusların içine hapsederek, daha çok seni cezbedeceği tahmin edilebilir reklam tüketmeni sağlamak. Bunları yapan böyle kötücül insanlar da yok. Devasa bilgisayar çiftliklerindeki yapay zeka algoritmaları hissedarlar için karı maksimize ediyor.

Sanal gerçekliği geliştiren bilgisayar bilimci Jaron Lanier filmde bu böyle devam ederse 20 yıl içinde uygarlığı yok ederiz, iklim değişikliği ile baş edebilme yeteneğimiz kalmaz, demokrasiler bir tür işlevsiz otokratik yapılara dönüşür ve küresel ekonomi çöker diyor.

Halbuki bu hiç de böyle olmak zorunda değil...Büyük veri ve kişisel veri tabanlı reklam tükettirmeye yönelik gelir modellerinin yasaklanması en basit çözüm. Örnek mi istiyorsunuz; Açık Radyo, 1995 yılından beri 1200 programcısıyla ve binlerce dinleyicisinin verdiği desteklerle yayın yapıyor. Bir başkası, Change.org Türkiye. 2012 yılından beri imza atan 18,5 milyon kullanıcısı arasından destek verenlerin katkıları ile ve reklam almadan hizmet veriyor. Her ikisinin amacı da kar elde etmek değil, topluma fayda sağlamak.

Artık mevcut sosyal medya araçlarından kendimizi koparıp kar amacı gütmeyen, bizi ürün olarak görmeyen medya ve sosyal medyaya yönelmenin zamanı geldi de geçmiyor mu? Ne dersiniz?

Tüm yazılarını göster