"Hububat, bakliyat ve yağlı tohum üretimini artırmak zorundayız"

Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım kaleme aldı...

Gezegenin yaşadığı en büyük felaketlerden birisine dönüşen ve Çin'den başlayıp, dünyaya yayılan yeni koronavirüs ( COVID - 19) tarım ve gıdanın önemini bir kez daha gösterdi. Dünya ve elbette Türkiye bundan gerekli dersi çıkarmalı. Virüs nedeniyle iş yerlerini, alışveriş merkezlerini, bankaları kapatabilir, insanların sokağa çıkmalarını yasaklayabilirsiniz. Fakat, kırsalda tarımda tarlayı, bağı bahçeyi kapatamıyorsunuz. Üretim devam ediyor, devam etmek zorunda. Çünkü insanların tedavi olmak için sadece ilaca değil gıdaya da ihtiyacı var. Yaşamaları için tarımsal üretim şart. Bu çerçeveden bakınca, tarımsal üretimin sürdürülebilir olması, doğa ile dost bir üretim için kıt kaynakların en verimli biçimde değerlendirilmesi gerekiyor. Üretimin planlanması ve kendine yeterlilik temel hedef olmalı.

Türkiye bu yönüyle çok büyük potansiyele sahip. Özellikle tahıllarda, bakliyat ürünlerinde bir çok ürünün gen merkezi. Bu potansiyel doğru değerlendirildiği taktirde kendine yeterli bir ülke olmanın ötesinde ciddi bir ihracatçı da olabilir. Ancak, uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle ne yazık ki Türkiye ithalatçı bir ülke konumuna getirildi. Üreten çiftçi bile tüketici olmaya başladı. Aslında üretim yapmak için ciddi çaba gösteren, yüksek girdi maliyetlerine rağmen üretimi sürdüren ciddi bir kitle var.

Çiftçi, ürün fiyatına göre üretime karar veriyor

Ancak yeterli para kazanamadıkları için her yıl farklı bir ürüne yönelmek zorunda kalıyorlar. Tarım ve Orman Bakanlığı'nın her ay yayınladığı ‘Ürün Masaları Raporları’nda da yer verildiği gibi çiftçi o yıl hangi ürün para ediyorsa o ürünü ekiyor. Yani fiyatına bakarak üretime karar veriyor. Çiftçi para kazanabilmek için o yıl hangi ürünün fiyatı yüksekse onu tercih ediyor. Çok sayıda çiftçi tercihini aynı yönde kullanınca bu kez üretim artıyor, fiyat düşüyor ve sadece bir yıl içinde üretici o üründen tekrar vazgeçiyor. Bunun temel nedeni üretim planlamasının olmayışı. Bu konuda sayısız örnek verilebilir. Pamuk üretiminden mısır üretimine, buğdaydan, yağlı tohumlara veya yağlı tohumlardan diğer ürünlere geçiş gibi bir çok örnek var. Fakat, son yılların en somut olanı buğday ile nohut üretimi arasındaki tercih.

Özellikle 2016'dan sonra buğday ambarı olarak bilinen İç Anadolu'da buğdaydan nohut üretimine geçiş başladı. Türkiye'nin nohut üretimi 455 bin tondan 630 bin tona yükseldi. Aynı dönemde buğday üretimi ise 21 milyon 500 bin tondan 19 milyon tona geriledi. Buğday üretimindeki düşüşü tek başına nohut üretimine bağlamak elbette doğru değil. Bu dönemde genel olarak ülkede tarla ürünlerinden meyveciliğe bir geçiş oldu. İthalatın artmasıyla birlikte yerli üretim azaldı.

Nohutta kendine yeterlilik nasıl sağlandı?

Fakat buğday üretiminden kaçış ile nohut üretimine yönelme çarpıcı bir sonuç ortaya çıkardı. Nohut üretimindeki artışa bağlı olarak ithalat azaldı. İhracat arttı. Türkiye nohut üretiminde kendi kendine yeterli duruma geldi. Nohut ithalatı 2018 yılında 93 bin ton, ihracatı ise 117 bin ton olarak gerçekleşmişti. 2019 yılında nohut ithalatı yüzde 86 azalarak 13 bin tona geriledi. Buna karşılık ihracat 127 bin tona çıktı. 2018'de 24 bin ton olan net ihracat 2019'da 114 bin tona yükseldi. Nohut üretimi ve ihracatındaki artışın sürdürülebilir hale gelmesi, ithalatın yeniden artmaması için üretimi destekleyici politikaların uygulanması ve çiftçinin para kazanması gerekiyor. Üretim artışına bağlı olarak çiftçinin sattığı nohutun fiyatı düşüyor. Bu düşüşü telafi edecek destekleme mekanizması devreye sokulmalı. Ayrıca, üreticiden ucuza alınan nohut tüketiciye pahallıya satılması da mutlaka önlenmeli. Fiyatın yapay olarak artırılması ithalatı yeniden gündeme getirecek.

Buğdayda ise, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'nin 2019 yılı buğday ithalatı 8 milyon 374 bin tonu ekmeklik ve 1 milyon 453 bin tonu makarnalık buğday olmak üzere 9 milyon 827 bin ton oldu. Nohut ithalatının yüzde 86 azaldığı 2019'da buğday ithalatı yüzde 56 arttı.

Türkiye kendi buğdayı ile mamul ihraç etmeli

Türkiye'nin buğday ithalatının önemli bölümü un, makarna ve diğer mamul ürün ihracatı için yapılıyor. Türkiye un ihracatında dünyada ilk, makarnada ise ikinci sırada. İthalata dayalı bir ihracat yerine üretime dayalı ihracat benimsense, ithalat yerine kendi üreteceği buğday ile un ve makarna ihracatı yapsa ülkeye çok büyük katma değer sağlanmış olur.

YAĞLI TOHUMLARDA İTHALAT BAĞIMLILIĞI

Benzer durum yağlı tohumlarda da yaşanıyor. İthalata bağımlı yapı, Türkiye'yi zorluyor. Tarım ve Orman Bakanlığı'nın verilerine göre mısır ithalatı 2018'de 2 milyon 122 bin ton iken, 2019'da 3 milyon 593 bin tona ulaştı. Ayçiçeği ithalatı da yine katlanarak arttı. 2018'de 712 bin ton olan ithalat, 2019'da 1 milyon 136 bin tona ulaştı. İthalattaki artışın en önemli nedeni üretimin planlı olarak yapılmaması, çiftçinin para kazanamaması. Üretim yerine ithalatı destekleyen politikalar uygulanıyor. Üretim artmıyor ama tüketim artarak devam ediyor. Üretim artmayınca ihtiyaç ithalatla karşılanıyor. 2020 üretim yılına bakıldığında hububat ve bakliyatta üretim artışı beklenirken yağlı tohumlarda aynı artış pek mümkün görünmüyor. Özellikle makarnalık buğday fiyatının yüksek seyretmesi nedeniyle buğdaya yönelme var. Yapılması gereken ithalat yerine üretim odaklı bir tarım politikası uygulamak. Türkiye, üretimi planlayıp hububat,bakliyat ve yağlı tohumlar üretimini birbirinin alternatifi olmaktan çıkarmalı, hepsinde ihtiyaca uygun olarak üretimi artırmalı.

Amasya’da Kral Et Entegre tesisinde hayvana vahşette karar çıktı İmzayı attı: Alex De Souza resmen Antalyaspor'da Bakan Tunç açıkladı: Tutuklulara 19 Mayıs'ta açık görüş izni F1 efsanesi 10 yıldır komada, ailesi tedavisi için saatlerini bile sattı 19 Mayıs'ta 81 ilde 'Gençlik ve Spor Festivalleri' düzenlenecek AK Parti'nin Kızılcahamam kampının tarihi değişti