Avrupa’da Türkiye karmaşası

ABD’nin savunma desteğini çekmesinin ardından yeni güvenlik mimarisindeki Türkiye’nin önemini hatırlayan Avrupa’nın, on yıllardır ihmal ettiği Türkiye’ye birden bire kucak açmasına Ankara da olumlu karşılık verdi. Ancak Ankara’nın bazı şartlarının karşılanması koşuluyla… Pazarlık daha yeni başlıyor...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Avrupa’da Türkiye karmaşası

ZEYNEP GÜRCANLI

-Avrupalılar, kuracakları yeni güvenlik mimarisinin Türkiye’siz olamayacağını anladı. Ancak Türkiye’yi sürece “ne kadar dahil edecekleri” konusunda henüz uzlaşmaya varabilmiş değiller.


-Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasında bir barış anlaşması sağlanması durumunda, bu anlaşmanın uygulanmasını garanti altına almak amacıyla Ukrayna’ya asker göndermeye hazır olduğunu uluslararası basın aracılığıyla sızdırmaya başladı bile…

ABD’nin Avrupa’ya sağladığı “güvenlik şemsiyesini” yavaş yavaş kapatmasıyla birlikte Türkiye’nin değerinin de artmaya başladığı açık; Avrupalılar, kuracakları yeni güvenlik mimarisinin Türkiye’siz olamayacağını anladı. Ancak Türkiye’yi sürece “ne kadar dahil edecekleri” konusunda henüz uzlaşmaya varabilmiş değiller.
En büyük anlaşmazlık, Avrupa Birliği’nin iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa arasında yaşanıyor; Fransa kurulacak yeni Avrupa güvenlik sisteminde Türkiye’yi “kol boyu uzaklıkta” tutmak isterken, Almanya daha kucaklayıcı bir tavır almaktan yana.

Nitekim Paris ve Berlin arasında bu konudaki ilk somut tartışma da, Avrupa’nın oluşturduğu yeni savunma fonundan Türkiye’nin yararlanıp, yararlanmaması üzerine çıktı.

AB SAVUNMA FONU NASIL OLUŞACAK?

Avrupa Birliği’nin oluşturmakta olduğu “savunma pastası” çok büyük; AB liderleri gerçekleştirdikleri olağanüstü toplantıda, dört yıl içinde kullanılmak üzere yaklaşık 800 milyar Euro’luk bir savunma fonu oluşturulmasına karar verdi. Bu fonun büyük kısmı, üye devletlerin savunma ve güvenliğe yönelik ulusal harcamalarını arttırmalarıyla ortaya çıkacak.

AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen durumu, “Eğer üye devletler savunma harcamalarını GSYH’nin ortalama yüzde 1,5’i oranında arttırırlarsa -Komisyon’un yıllık ilave savunma harcamaları için belirlediği üst sınır- , bu dört yıllık bir süre zarfında 650 milyar Euro’ya yakın bir mali alan yaratabilir” sözleriyle özetledi.

Von Der Leyen’in bahsettiği bu fona en büyük payın ise savunma bütçesini devleştiren Almanya’dan, 500 milyar Euro olarak gelmesi bekleniyor. Almanya’daki seçimlerden sonra beklenenin aksine, yeni koalisyon hükümetinin oluşumu çok hızlı ilerliyor. Seçimlerden en çok oyu alarak çıkan CDU/CSU, Sosyal Demokratlar ile oturduğu koalisyon masasında, savunma harcamalarını arttırabilmek için Anayasa’daki “borç freninin” arkasından dolaşacak  uygulamalar konusunda uzlaştı. Alman Anayasası’na göre ülkede denk bütçe olması ve borçlanılmaması gerekiyor. Ancak CDU/CSU ile Sosyal Demokratlar, GSYH’nın yüzde 1’ini aşan savunma harcamalarının “borç freni” adı verilen bu Anayasal uygulamadan ayrı tutulması üzerinde uzlaştı.

BORÇLANMANIN ÖNÜ AÇILDI

Avrupa Birliği de borçlanma meselesinde Almanya’nın izinden gidiyor. AB’nin İstikrar ve Büyüme Paktı, üye ülkelerin savunma bütçelerini arttırmaları önüne çeşitli bürokratik engeller çıkarıyordu. Pakt, AB üyesi ülkelerin  borçlarını GSYH’nin yüzde 60’ının altında ve dış borç açıklarını da yüzde 3’ün altında tutmalarını gerektiren katı mali kurallar içeriyordu.
Bu engellerin aşılması amacıyla AB Komisyonu, Pakt’ın “ulusal bazda çıkış maddesi” olarak adlandırılan istisna hükümler içeren maddesini aktifleştirdi. Böylece ülkelerin, herhangi bir ceza olmadan savunma harcamalarını arttırmasının önü açıldı. İstisna maddesi uyarınca, AB üyesi ülkelerin GSYH’nin yüzde 1,5’ine kadar olan ilave savunma harcamaları, dört yıl boyunca AB’nin harcama limitlerinden muaf tutulacak, ancak bunun ötesinde artan savunma harcamalarının ulusal bütçelere uygun olması gerekecek.

AB Komisyonu sadece mevcut bürokratik kuralları esnetmekle de kalmadı; ReARM Europe bütçesini tamamlayabilmek için, Avrupa Yatırım Bankası’nın bu yöndeki yetkileri de arttırıldı. Ayrıca AB bütçesine savunmayla ilgili yatırımlar için teşvik unsurları koyulmasını kararlaştırdı.

ReArm Europe için öngörülen 800 milyar Euro’nun kalan yaklaşık 150 milyar Euro’luk kısmı için ise, AB borçlanma yolunu seçti. ABD’de Trump yönetiminin Ukrayna’yı birden bire terketmeye karar vermesi nedeniyle acil hale gelen bu fonun tamamlanması için, Almanya ve Hollanda gibi ülkeler AB’nin borçlanması önüne koydukları engelleri kaldırma eğilimine girdiler. AB, ReArm Europe için kalan 150 milyar Euro’yu, Komisyon’un tahvil ihraç etmesi ve üye devletlere borç vermek için sermaye piyasalarından borçlanmasına izin veren yeni bir savunma aracından bulmayı planlıyor.

SİLAHLAR NEREDEN ALINACAK?

“ReArm Europe”-”Avrupa’yı yeniden silahlandır” adıyla anılan bu devasa bütçe ile “nereden silah alınacağı” konusunda ise Avrupa Birliği içinde büyük bir anlaşmazlık yaşanıyor.

Fransa, bu bütçenin sadece AB ülkelerinin ürettiği silahların alımında kullanılmasını isterken, Almanya buna karşı çıkıyor. Berlin yönetimi, aralarında Türkiye, İngiltere, Japonya ya da Güney Kore gibi Avrupa’ya yakın duran ülkelerden de silah alımı yapılmasından yana bir tavır içinde.
AB içinde hem Almanya’yı, hem de Fransa’yı destekleyen ülkeler mevcut; Mesela Türkiye’den silah alımı yapılmasını istemeyen Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan, Fransa tarafında duran ülkeler. Almanya gibi, Türkiye’nin de AB’nin silah alım listesine eklenmesini isteyen kilit ülke ise Polonya.
Polonya halen AB Dönem Başkanlığı’nı da yürütüyor. Polonya Başbakanı Donald Tusk da bu hafta görüşmeler için Ankara’da olacak. Tusk’ın gündemindeki ana konulardan birinin Türkiye’nin de ReARM Europe programına bir şekilde dahil edilmesi olacak.

TÜRKİYE DE BİLGİLENDİRİLDİ

Fransa ve Almanya arasındaki anlaşmazlıkta, yaptığı bir jestle, AB Komisyonu’nun da Almanya safında yer aldığını söylemek mümkün… ReArm Europe programının görüşüldüğü olağanüstü AB zirvesinin ardından AB Komisyon Başkanı Ursula Von Der Leyen, daha önce hiç yapılmamış bir şey yapıp, aralarında Türkiye’nin de olduğu bazı ülkeleri zirve sonuçları hakkında resmen bilgilendirdi.

Online olarak gerçekleşen bilgilendirme toplantısında, NATO üyesi olup da AB üyesi olmayan Türkiye gibi, İngiltere, Norveç, İzlanda ve Kanada’nın yer alması, ancak ABD’nin toplantıya davet edilmemesi dikkat çekiciydi.

Sadece Türkiye’deki mevcut hükümet değil, muhalefete de Avrupa kapıları sonuna kadar açılmış görünüyor bu dönemde… Avrupa Sosyalist Partileri’nin Avrupa Komisyonu’nun kritik savunma stratejisinde ortak tavır oluşturmak üzere düzenledikleri toplantıya ilk kez CHP de davet edildi. Toplantıya CHP adına Genel Başkanı Özgür Özel katıldı.

İş savunmaya gelince, ABD’nin terkettiği Avrupa’nın Türkiye’ye “dört koldan sarıldığını” söylemek herhalde yanlış olmaz.

TÜRKİYE’NİN TAVRI DA OLUMLU

Avrupa’nın on yılllardır ihmal ettiği Türkiye’ye birden bire kucak açmasına Ankara’nın verdiği karşılığın da olumlu olduğunu söylemek gerek.
Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasında bir barış anlaşması sağlanması durumunda, bu anlaşmanın uygulanmasını garanti altına almak amacıyla Ukrayna’ya asker göndermeye hazır olduğunu uluslararası basın aracılığıyla sızdırmaya başladı bile; Bloomberg bu konuda bir haber yaptı.
İngiltere’nin evsahipliğinde düzenlenen, AB’nin Rusya’ya yakın duran Macaristan ya da Slovakya gibi ülkelerinin davetli olmadığı, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin de temsil edilmediği Londra’daki Ukrayna toplantısında Türkiye’nin bayrak göstermesi de ayrıca önemliydi. Ancak şu notu da eklemek gerek; Rusya, coğrafi olarak da, ilişkiler anlamında da, Türkiye’ye pek çok Avrupa ülkesinden çok daha yakın. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan liderler düzeyinde gerçekleşen Londra toplantısına kendisi gitmek yerine, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı göndermeyi tercih etti. Bu durumu Ankara açısından, yakın gelecekte “siyasi dönüş” yapabilmek için bir çeşit “güvenlik sibobu” olarak yorumlamak mümkün.

Türkiye Avrupa’ya yakınlaşmakta istekli, ancak bazı şartlarının karşılanması koşuluyla elbette. Bu olası şartlar arasında Türk vatandaşlarının Avrupa’ya vize meselesinin çözümü, Türk savunma sanayisi ile Avrupa arasında koşulsuz işbirliği ve elbette Türkiye’nin Avrupa entregrasyonundaki “Kıbrıs engelinin kaldırılması” ilk akla gelenler.

Türkiye’nin taleplerinin arkası da gelecektir. Pazarlık daha yeni başlıyor...

 

Dünya