TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan uyardı: İthalat yapamaz hale gelebiliriz

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşan YİK Başkanı Tuncay Özilhan, "Krediye ulaşmaktaki zorluklar, üretimi etkiliyor. Böyle giderse üreticiler ithalat yapamaz, üretemez hale gelecekler" diye konuştu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mehmet KAYA

TÜSİAD, Türkiye’nin gelecek perspektifine yönelik olarak, demokrasi, hukuk ve ekonomik sorunların çözümüne yönelik kapsamlı politika geliştirilmesini talep etti. Ankara’da toplanan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyinin açılış konuşmalarında, güncel ekonomik sorunlara yönelik değerlendirme Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan tarafından yapılırken, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan genel siyasi bir değerlendirme yaptı.

YİK Başkanı Özilhan, ekonomik görünüm ışığında ithalat yapma imkanının dahi kalmayabileceği riskler olduğunu vurgularken, enflasyonun tüm dengeleri bozduğunu ve ivedi olarak düşürülmesi için çaba harcanması gerektiğini kaydetti.

Tuncay Özilhan: İthalat yapamama riski var

YİK Başkanı Tuncay Özilhan, salgın sonrası başlayan Ukrayna savaşının tüm dünya ekonomisini etkilediğini ve gelişmiş ülkelerde enflasyonun yükseldiğini, para politikasındaki sıkılaşmanın ekonomik aktiviteyi yavaşlattığını vurgulayarak, Türkiye’nin de bundan etkilendiğini, yılın ilk yarısındaki yüzde 7,5 seviyesindeki büyümeden dolayı iyimser olamadıklarını vurguladı. “Ekonomi politikasının da esas hedefi yüksek büyümeyi sürekli kılmak üzere bünyeyi güçlendirmek olmalı. Ekonominin temelleri dışarıdan gelecek şoklara karşı yeterli ölçüde dayanıklı olmayınca, olumsuz etkiler kaçınılmaz oluyor” diyen Özilhan, Türkiye’nin de ekonomik aktivitesinin yavaşladığını, enerji ve hammadde fiyat artışı kaynaklı ithalatın arttığını kaydetti.

Kurun yarattığı etki ile cari açığın önlenmesinin mümkün olmadığını, TL’deki değer kaybına rağmen yüksek açığın sürdüğünü vurgulayan Tuncay Özilhan, küresel likiditenin azlığı nedeniyle mevcut yüksek cari açığın bazı ülkelerden alınan kaynaklar, Merkez Bankası rezervi ve net hata noksandan oluşan, gelecekte devamı riskli şekilde finanse edildiğini anlattı.

Tuncay Özilhan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Önümüzdeki aylarda cari açığın finansman koşullarının ne olacağını bilemiyoruz. Döviz sorununu çözemezsek enflasyonu düşüremeyiz. Enflasyon bir ekonomideki bütün parametreleri bozan en büyük sorundur. Enflasyonu düşüremezsek, öngörü ufkunu uzatamaz, yatırım ortamını iyileştiremeyiz. Enflasyon sorununu çözemezsek, istihdam yaratamayız; refah artışı sağlayamayız, gelir adaletsizliklerini düzeltemeyiz. Bu nedenle ekonomi politikasının bir numaralı önceliği enflasyonun kalıcı olarak tek hanelere indirilmesi olmalı.

Yüksek enflasyon tüm dengeleri bozuyor. Yüksek enflasyon ortamında tasarrufların hızla eriyecek olması insanları tüketime yönlendiriyor. Tasarruflar ve dolayısıyla yatırımlar azalıyor. Kredilerin vadesi kısalıyor. En olumsuz etki yatırım kredisinde ortaya çıkıyor. İş dünyası çıkartılan çok sayıda düzenlemeyi takip etmekte, anlamakta ve uyum göstermekte zorlanıyor. Krediye ulaşmaktaki zorluklar, üretimi etkiliyor. Böyle giderse üreticiler ithalat yapamaz, üretemez hale gelecekler.”

Örtülü kriz uyarısı

Serbest piyasa ekonomisi sisteminin mükemmel olmadığını ancak mevcut koşullar altında en iyi alternatif olduğunu söyleyen Özilhan, Türkiye deneyiminin de bu yönde olduğunu belirterek, “Türkiye’de ne zaman serbest piyasa ekonomisinden sapıldıysa her seferinde sonuç sıkıntılı olmuştur. Ekonomiyi canlandırmak için, döviz kurunu tutmak için faiz oranlarını bastırmak için serbest piyasanın dışına çıkarak alınan önlemler iki şeye yol açar: İlk olarak, güven azalır. Piyasanın olağan akışının dışına çıkılması, artık bilindik kuralların çalışmadığı bir düzen yaratır. Kuralsızlık, belirsizlik ve güvensizlik, riski büyütür. Artan risk tüm dengeleri daha fazla bozar. İkinci olarak, serbest piyasanın dışına çıkılması hiçbir zaman bir tek alanla sınırlı kalmaz. Piyasa dengelerinden herhangi birine iradi müdahale yapılması, zincirleme etki yaratır ve başka sorunlara yol açar. Çünkü ekonomik sistem birbiriyle bağlantılıdır. Bir yerden başlayan iradi müdahale ekonomik sistemin geneline yayılır” sözleriyle kriz uyarısında bulundu.

Tuncay Özilhan, ekonomiye yönelik kurallı bir sistem, hukuk üstünlüğüne dayalı güven ortamının oluşturulması, istikrarlı ve öngörülebilir politikalara geçilmesinin ardından ekonominin performansını yükseltecek politikalara ağırlık verilmesi gerektiğini savundu.

Doğu ve batı arasındaki köprü niteliği fırsat yaratıyor, seçimlere giderken hamaset yerine program tartışılmalı

Türkiye’nin küresel olarak her zaman doğu ve batı arasındaki köprü niteliğinden dolayı önem taşıdığını, bunun aynı zamanda bir fırsat olduğunu vurgulayarak, “Önümüzdeki seçimlere hazırlanırken iktidar ve muhalefetten de beklentimiz ülkemizin, yüksek potansiyelini nasıl gerçekleştirebileceği konusundaki görüşlerini kamuoyu ile paylaşmaları. Siyasi partilerden duymak istediklerimiz: kişi başı gelir itibariyle zengin ülkeler arasına girmek, dijital devrimi yakalamak, net sıfır emisyona dönüşümü tamamlamak, toplumsal gelir adaletini ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için hangi hedefleri koydukları ve bu hedefleri gerçekleştirmek için hangi politikaları önerdikleri; hamaset, karşılıklı suçlamalar ve altı doldurulamayan iddialar değil” diye konuştu. Özilhan, Türkiye’nin bölge ülkelerine rol model olabilmesi için öncelikle kendi sorunlarını çözmesi gerektiğini kaydetti.

TÜSİAD Başkanı Turan: Yeni yüzyılda Cumhuriyet değerleriyle demokratik değerler bir arada yükselmeli

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan da konuşmasında ağırlıklı olarak uzun vadeli bakışla Cumhuriyetin “ikinci yüzyılı” için beklentilerini değerlendireceğini belirterek, Cumhuriyetin kuruluş aşamasında benimsediği halkın egemenliğine dayalı, idari gücün mutlak değil sınırlı olduğu bir yönetimin benimsendiğini hatırlattı.

Yeni yüzyılda Cumhuriyet değerleriyle demokratik değerlerin bir arada yükseltildiği bir sistem önerdiklerini belirten Turan, bireysel hürriyet, çoğulculuk, din ve vicdan özgürlüğü, laiklik, imtiyazsız eşitliğe dayalı bir demokratik sistem arzuladıklarını kaydetti. Turan, “Demokratik bir cumhuriyetin; toplumsal cinsiyet, inanç konusundaki bireysel tercih, etnik kimlik ve benzeri konularda hiçbir ayrım yapmadan, tüm vatandaşların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu, bir toplum düzenini esas aldığının bilincindeyiz. İkinci yüzyılımızda, herkesin, hiçbir ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşitliği, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı tartışmalarını geride bırakmak istiyoruz. Tüm vatandaşların hakkının-hukukunun gözetildiğinden hiç kimsenin şüphe etmediği; kadınların, çocukların tacize, tecavüze, şiddete uğramalarına, küçük yaşta evliliklere hiçbir gerekçeyle göz yumulmadığı bir toplum hayalini, maalesef günümüzde hala korumak durumunda kalıyoruz” diye konuştu.

Ahbap çavuş ekonomisi

Ekonomik alanda da planlamaya dayalı, bireyin ezilmediği, hukuk üstünlüğünün korunduğu bir yapının gerekliliğine vurgu yapan Orhan Turan, “Cumhuriyetimizin birinci yüzyılı, iç ve dış siyasetin ekonomi üzerindeki etkisini bariz biçimde ortaya koyar. Kayırmacılığın, yolsuzlukların, ahbap-çavuş kapitalizminin, kaynakların verimli alanlara değil, kişisel ilişkiler üzerinden aktarılmasının ekonomik ilerlemeyi nasıl zayıflattığını, teori ve tarih, gözler önüne serer. Yüksek büyümenin reçetesi; küresel düzenle iyi entegrasyondan, evrensel normlara uygun yatırım ikliminden, başarının sırrının; adamını bulmak değil, iyi bir iş fikri bulmak olduğu iş ortamından, duyum almanın değil, öngörülebilirliğin önemli olduğu bir piyasadan, deneysel değil, deneyime dayalı, popülizme değil, uzun vadeli hedeflere odaklanan, kayırmacılığa değil, kurallara dayalı bir ekonomi politikası anlayışından oluşur” dedi.

Orhan Turan, gelir adaletsizliği ve yoksulluğun da Türkiye’nin temel sorunlarından biri olduğunun altını çizdi.