Yeni nesil ‘yeni sanayi’de çalışmak istiyor

Tezmaksan, bir yandan ihracat yaptığı ülke sayısını artırırken diğer taraftan yeni yatırımlarla büyüyor. Makine sektöründe ‘kapasitematik’ ile fark yaratan şirketin Genel Müdürü Hakan Aydoğdu, “Bir gerçek var ki, yeni nesil sanayide çalışmak istemiyor, robotlarla uğraşmak istiyor” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Yeni nesil ‘yeni sanayi’de çalışmak istiyor

Doğan Selçuk ÖZTÜRK / ANEKDOT

● Hakan Bey, makine sektörünün içinde doğmuşsunuz. Hikâyenizi kısaca dinleyebilir miyiz? 1972 yılı İstanbul doğumluyum. Sivaslı bir ailenin altı çocuğunun beşincisiyim, ilk erkek benim. Liseyi Tercüman Koleji’nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okudum. Tezmaksan kurulmadan önce babam İstanbul’da bir yakınıyla beraber Uzay Makina’yı kurmuş. Babam sanılanın aksine üretimden başlayarak sektörü öğrenmiş. Ben de o firmada uzun bir süre freze tezgâhında çalıştım. Önceleri bir ustaya bağlı çalışıyordum, bunun avantajıyla işi bizzat deneyimleyerek öğrendim. Aynı zamanda bir dönem ihracat müdürlüğü de yaptım. O sıralarda çok yoğun bir şekilde yurt dışı görevlerim oluyordu ve bu sayede 60 ülkeye gittim. Zorlu bir süreçti.

● Uzay Makina ve Tezmaksan yol ayrımına giriyor ve sizin de sorumluluğunuz artıyor sanırım o dönemde… Tezmaksan Türkiye’de üretilmeyen makineleri Türkiye’ye getirip sanayiye kazandırıyor, Uzay Makina da makine yapıp ihraç ediyordu. Askerliğimi Konya’da yaptığım sırada Uzay Makina ile Tezmaksan’ın ortaklığı sona erdi. Bu süreçte babam Tezmaksan’ı devraldı. Ben de askerliğimi bitirip döndükten sonra hiç tatil yapmadan ertesi gün işin başına geçtim. O dönem firmada genel müdür pozisyonu boştaydı ve genel müdür olarak göreve başladım. O yıllarda Tayvanlı bir firma ile iş yapıyorduk ve aramızdaki saat farkından dolayı sabah çok erken vakitte işe gelip aramalarımızı yapıyorduk. Hatta ben uzun dönem bu şekilde çalıştım.

10 KAT BÜYÜDÜK

● Hem Tezmaksan hem de siz, o yıllarda nasıl bir dönüşüm yaşadınız? Ben de babam gibi önce üretimle başladım işe, sonra üretim kısmından ticaret kısmına geldim. Bunun çok faydasını gördüm. Üniversitede aldığım dış ticaret derslerinde gördüğüm ithalat, akreditif, Eximbank kredileri, serbest bölgede şirket kuruluşu vb. konuların da işime çok katkısı oldu. 2008 yılına kadar çok hızlı büyüdük. Sanayi de iyiydi Türkiye’de. Tezmaksan 10 kat kadar büyüdü bu dönemde. Dolayısıyla farklı yatırımlara girdik. Üretim tarafındaki eksiğimizi kapatmak üzere kalıp ve makine üretimine girdik. Hızlı büyüme nedeniyle ortaklık yapısı kurduk. Ancak vizyonumuz uyuşmayınca 2008 krizinin de etkisiyle 2009 yılında oraları kapadık.

● Şirketiniz, kurduğunuz akademi kanalıyla da sektörde iyi tanınıyor. Akademi nasıl kuruldu? Biz bir nevi proje mühendisliği yapıyoruz. Üreticiye şu makineyle şu kadar zamanda şu kadar üretebilirsin diyoruz, anlaştığımız zamanda makineleri getiriyoruz, kuruyoruz. Takımlandırması, fikstürlemesi vs. anahtar çevirene kadar bu hizmetleri veriyoruz. Daha sonradan da o firma ile Katolik evliliği yapmış oluyoruz. Çünkü makineler bilgisayar kontrollü…

Herhalde Türk filmlerinin de etkisiyle, öğrenciler sanayide çalıştığı zaman alt seviye bir iş yapacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki tanıdığım, yanında bin kişi çalıştıran patronların çoğu sanat okulu mezunu, bir torna tezgâhı ile işe başlayan kişiler...

 

Operatörü işten ayrılınca bizden yeni operatör istiyorlar, yeni bir parça geliyor veya makine arıza yapıyor, teknik yardım istiyorlar. Sürekli bir iletişim halindeyiz. Bu işler hızla büyürken 2010 yılından sonra her şeyi dijitalleştirmeye başladık. Hangi makine, hangi dönem, ne kadar arıza yapıyor ve bunu nasıl çözebiliriz? Bunların hepsini büyük veri olarak tutuyoruz. Operatör konusuna dönersek, müşterilerimiz bizden sürekli operatör istediği için bu işe el atalım dedik ve akademi kurmaya karar verdik. Sonra bir baktık ki teknik okulların birçoğunun makinesi yok. Müfredat çok eski. Sanayicilerimiz “öğrenciler bir şey öğrenmeden mezun oluyor” diyor. Öte yandan gerçekten imkânı olmadığı için eğitilmemiş bir kesim var. Biz dedik, arada köprü olalım. Tabii bu arada hocaların eğitimlerinin de yeterli olmadığını gördük. Milli Eğitim Bakanlığı ile yaptığımız protokolle 10 yılı aşkın süredir eğitimcinin eğitimini sağlıyoruz. Anadolu’dan İstanbul’a birçok kişiyi getirdik, eğittik. Makinesi olmayan okullar hocalarıyla buraya geliyor, eğitimlerini ve sertifikalarını alıp gidiyorlar. Bir okulda makine arıza yaptıysa onu sosyal sorumluluğumuz çerçevesinde tamir ettiriyoruz.

MAKİNE KONUŞMAYA BAŞLADI

● ‘İlk’leriniz var mı? Türkiye’de kimsenin yapmadığı bir şey yapalım dedik. Ne yapalım? Makine kiralayalım. Leasingden farkı şu: Leasingde malı siz alıyor, ödediğiniz taksitin sadece faizini gider olarak gösteriyorsunuz, bütün riskler size ait. Bizden kiraladığınız zaman bilançoyu güzel biçimde makyajlıyor, ödediğiniz kiranın tamamını vergiden düşüyorsunuz. Bütün riskler bize ait, düzenli bakımını yapıyoruz. Bu uygulamamız bizi kapasitematik adını verdiğimiz bir makine takip yazılımı yapmaya götürdü. Kiralamayı yaparken tanımladığınız risklerden biri makinenin çalınmasıydı. Makineyi nasıl takip edelim? Buradan yola çıktık. Sonra bir baktık ki biz aslında makineyi sadece GPS’le takip etmenin haricinde makinenin ürettiği kodları da takip edebiliyoruz, çıkan kodları alıp anlamlı hale getirebiliyoruz. Bunu bir ekranda gösterelim, dedik. Makine konuşmaya başladı. “Ben şu anda 10 bin devirde, şu eksende, şu hızda gidiyorum veya şu motorda şu kadar çekme var, herhalde bozulacağım” gibi. Müşteri de biz de bu veriyi görüyoruz. Ancak biz makineyi takip etmekten çoktan vazgeçtik. Müşteri öğle yemeği, çay molası vb. planlı duruşları sisteme tanımlarsa, üretimdeki verimliliği anlık olarak ölçebiliyoruz. Birinci vardiyayla ikinci vardiyayı kıyaslayabiliyoruz, iki operatörü veya iki makineyi karşılaştırabiliyoruz. Bu bizi başka bir yere taşıdı. Kapasitematik şimdi birçok firmada kurulu. Sonra da verileri toplamaya başladıkça fark ettik ki Türkiye’de verimlilik %65. Sonra robotlaşmada da çok eksik olduğunu gördük. Kardeşimin başında olduğu şirketi robot şirketine çevirdik, Tezmaksan Robot Teknolojileri kurmuş olduk. Bir gerçek var ki, yeni nesil sanayide çalışmak istemiyor, yeni nesil ‘yeni sanayi’de çalışmak istiyor, robotlarla uğraşmak istiyor. Geçtiğimiz mart ayında ihracata başladık, şu ana kadar 21 ülke oldu. Önümüzdeki sene 40’a tamamlamayı düşünüyoruz. Yeni fabrika kuruyoruz, operasyonu oraya taşıyacağız. Temeli mayıs ayında atmıştık, mart ayında faaliyete geçmesini planlıyoruz.

Sıfırdan başlamak lazım

● Okumayan çocuğu cezalandırma yöntemi olarak sanayiye vermek diye bir kavram var toplumumuzda. Çocuklarımıza sanayiyi sevdirmek için neler yapıyorsunuz?

Herhalde Türk filmlerinin de etkisiyle, öğrenciler sanayide çalıştığı zaman alt seviye bir iş yapacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki tanıdığım, yanında bin kişi çalıştıran patronların çoğu sanat okulu mezunu, bir torna tezgâhı ile işe başlayan kişiler... O yüzden “Torna ile Şekillenen Hayatlar” diye bir kitap yazdık biz akademide. Kitapta başarılı sanayici iş adamlarının hayat hikâyeleri var. 280’in üzerinde seminer verdik. Gittiğimiz seminerlere o iş adamlarını da götürdük ki çocuklar her üniversite bitirenin Koç’a CEO olmayacağını görsünler. Yani sıfırdan başlamanız lazım, öğrenme sürecini geçirmeniz lazım. Gittiğimiz yerlerde anket yaptık, orada şunu gördük: On öğrencinin yedisi okuduğu fakültedeki işi yapmak istemiyordu, bunu beşe düşürdük. Aklını çeldik onların. Hatta orada bir kız öğrencimiz şöyle dedi: “Erkek midir sanayiciler? Kadın olmaz mı sanayide?” “Kadın Sanayici Olmaz mı Dediniz?” isimli ikinci kitabımızı böylece çıkardık. Güncel müfredatı içeren bir kitap yazdık, “CNC Operatörleri Kitabı” diye. Şu ana kadar yetmiş bin adet bastık, talepte bulunan okullara ücretsiz gönderiyoruz. O kadar çok gencimizle ilgili hikâyemiz var ki... Bunların etki analizini yapmaya çalışıyoruz. İki, üç aya kadar sonuçları kamuoyuyla paylaşacağız.

 

 

Bu konularda ilginizi çekebilir