Avşa’dan bir şey götürmek gerekirse, bu ne olmalı?

Avşa’nın coğrafi işaretli bir üzümü, adalıların mirası ve bir uzmanın dikkat kesildiği detaylar... Gusto Danışmanlık’ın kurucusu Mehmet Yalçın’la Avşa’da başlayan sohbet, yalnızca üretimi değil, kültürü, kalkınmayı ve hatırlamayı da konuşturuyor. Peki bir ürünün hikâyesi neden sadece tarımsal değil, aynı zamanda toplumsal bir meseleye dönüşür?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Avşa’dan bir şey götürmek gerekirse, bu ne olmalı?

Zeynep AKTAŞ

Avşa’da katıldığım “Coğrafi İşaretli Adakarası Üzüm Hasadı” etkinliğinde, sahile yürürken kalabalığın temposuna kapılmak kolaydı. Ama bir kişi, insanlardan çok raflara ve ellerdeki çantalara bakıyordu.

Gusto Danışmanlık’ın kurucusu ve Türkiye’nin ilk şarap yazarı, Mehmet Yalçın’ın dikkatini çeken şey basitti:

“Gidenlerin çantasında bu adaya ait ne var?” diye sormak istiyordu sanki. Gerçekten de bazen, bir yerin değeri, oradan neyle döndüğünüzle anlaşılır.

İşte o gün, Avşa’nın rüzgârı, toprağı ve gündelik telaşı içinde Mehmet Yalçın’la sohbete oturduğumuzda konuşma sadece üzümle sınırlı kalmadı. Konu toprağın bereketinden çıktı, kültürün eksilişine kadar uzandı.

Kendine ait hikâyesi olan her değer yaşar

Avşa’dan bir şey götürmek gerekirse, bu ne olmalı? - Resim : 1Avşa, Mehmet Yalçın için bir ilk. “Bu da benim mahcubiyetim,” diyor ve ekliyor:

“Ama burada çok değerli bir iş yapılıyor. İnsanlar kendi yerel değerlerine sahip çıkmaya çalışıyor.”

Ona göre bu çaba, sadece nostalji değil, aynı zamanda güçlü bir ekonomik modelin de başlangıcı.

Çünkü dünyada artık herkes, biraz tozlu, biraz unutulmuş ama kök salmış değerlerin peşinde. Avşa’nın toprağı da, insanı da bu bakımdan kıymetli.

Adakarası Üzüm Hasadı etkinliğinin henüz yolun başında olduğunu kabul ediyor ama umutlu:

“Böyle girişimler kısa vadede değil, zaman içinde meyve verir. Tanıtım, üretim ve tüketim bir zincir hâlinde gelişir. Önemli olan bu zincirin kurulması ve istikrarla devam ettirilmesi.”

Yerel ürün, yerinde anlam bulmalı

Mehmet Yalçın’ın en çok önem verdiği konu, yerli bir ürünün kendi memleketinde karşılık bulması.

“Bir ürünü bulunduğu yerde insanlar benimsememişse, ona dışarıdan saygı göstermek zor,” diyor.

Bu bağlamda Avşa’da yetişen üzümlerin, daha görünür olması gerektiğini vurguluyor:

“Sahilde dolaştığınızda, menülerde ya da raflarda yerel ürünleri daha çok görmelisiniz.”

Önerisi net: “Bu iş sadece üretmekle olmaz. Sunumdan ambalaja, hikâyesinden kullanım biçimine kadar bir kimlik kazandırmalısınız.” 

Ona göre Adaya özgü bir bardak, şişe ya da sunum detayı; küçük ikramlarla desteklenen yaratıcı bir fikir dahi bu algıyı değiştirebilir.

Üzümün hikâyesiyle kültürün ruhu birleşiyor

Anadolu'nun bereketli topraklarından biri olarak Avşa, sadece tatil değil, üretim kültürünün yeniden yazılabileceği bir yer.

Mehmet Yalçın’a göre Türkiye’nin en büyük gücü, henüz keşfedilmemiş çeşitliliği.

“1300’ü aşkın üzüm çeşidimiz var. Bu müthiş bir potansiyel. Önemli olan bunların doğru şekilde değerlendirilmesi.”

Bu çeşitlilik içinde özellikle coğrafi işaret almış ürünlerin kıymeti artıyor.

“Coğrafi işaret sadece üretim değil, aynı zamanda o ürüne bağlı bir yaşam biçiminin, geleneklerin, mirasın da tescilidir,” diyor.

Bu nedenle Avşa’daki üretimin sadece tarımsal değil, aynı zamanda kültürel bir atılım olduğunun altını çiziyor.

Her kasabada bir kitapçı, her bağda bir hikâye olmalı

Sohbet, bağdan raflara uzanıyor.

Yalçın’ın derdi yalnızca üretimle değil, o üretimin etrafında şekillenecek sosyal ve kültürel yaşamla da ilgili.

“Yazlık beldelerde bir kitapçı bulmak zorlaştı,” diyor ve ekliyor:

“Halbuki kültür, toprağın ürününden önce gelir. Kültürel dernekler, küçük yayınevleri, yerel hikayeler… Tüm bunlar o bölgenin markalaşmasında vazgeçilmezlerdir.”

Örnek bir olaydan yola çıkarak kültürle üretim arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Ona göre, bir toplum edebiyatına, sanatına ya da kültürüne sahip çıkamıyorsa, toprağından çıkan ürünleri de markalaştıramaz.

Bu hatırlatma, yerel kalkınma ile kültürel sahiplenme arasındaki bağı net bir şekilde tarif ediyor.

Öz kaynaklarını tanımayan toplumlar başkasının hikâyesine kapılır

Mehmet Yalçın, yerli ürünlerin değerini yitirmesini yalnızca ekonomik değil, sosyokültürel bir mesele olarak da görüyor.

Ona göre tüketim alışkanlıklarındaki değişim, derin bir kültürel kaymayı da beraberinde getiriyor.

“Kendi çayımızı terk ediyoruz, sentetik aromalarla dolu başka tatlara yöneliyoruz. Oysa çay bizim kültürümüzün parçası.”

Koyun ve kuzuya dayalı mutfak kültürünün zayıflamasından, geleneksel yemek tariflerinin içeriğinin değişmesine kadar birçok örnek veriyor.

“Bunlar birer detay gibi görünse de, toplamda ulusal hafızanın silinmesine neden oluyor,” diyor.

Poşetlerinde ne vardı?

Sohbet boyunca eleştirilerinin yanı sıra umutlu bir çerçeve de çizen Mehmet Yalçın, tüm bu gözlemlerine rağmen iyimserliği elden bırakmıyor.

İleriye bakabilmek için motivasyonun önemine dikkat çekiyor:

“Eksikler var ama iyi niyetli çabalar büyüdükçe sonuç almak mümkündür.”

Sohbetimizi bitirdiğimizde, feribota yetişmeye çalışanların telaşına baktım.

O gün Avşa’dan ayrılanların poşetinde ne vardı bilmiyorum; ama masada kalan cümle, bu adanın yarınlarını taşımaya yetecek kadar güçlüydü.

 

Gündem