Fikrim çok! Zor olan arasından en iyisini seçmek

İnsan tüm umutları tükendiğinde tekrar canlanmak için ne kadar ileri gidebilir? İkinci kitabı ‘On Dün Önceki Kız’ ile okurlara bu soruyu sorduran Sezin Karameşe, geçmiş ve gelecek arasında ‘kader’ denen olguyu değiştirmeye çalışan Leyla’nın hikayesi ile çıkıyor karşımıza.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Fikrim çok! Zor olan arasından en iyisini seçmek

GÜLSEREN ÜST POLAT

Kitabın ismi ile başlayalım. Neden On Dün Önceki Kız? Açıkçası biraz farklı ve söylemesi de zor. Amaç tam da bu muydu diye düşünmüyor değilim…

Amaç elbette buydu. İsminin insanlara farklı gelmesini ve onların anlamlandırmaya çalışmasını istedim fakat arkasında çok karışık bir matematik yok. On Dün Önceki Kız’ın ne demek olduğu kitap okundukça hikâyenin içinde anlaşılıyor. ‘Dün’ kelimesi aslında ‘gün’den geliyor. On gün önce çok daha farklı olan bir kadının hikayesi diyebiliriz.

Ne anlatıyor bize On Dün Önceki Kız? Nasıl bir hikâye bekliyor okuru?

İnsan hayata karşı tüm umutları tükendiğinde tekrar canlanmak için ne kadar ileri gidebilir? Bunu sorguluyor aslında. İkiz kardeşini kaybettikten sonra ne kendisini ne ailesini psikolojik olarak toparlayabilen Leyla, Müphem adında bir toplulukla karşılaştığında hayatı değişiyor. Spritüel çalışmalarla bir kez geçmişe ve bir kez geleceğe gidebildiğini fark eden Leyla ‘kader’ denen olguyu değiştirmeye çalışıyor ama onu bekleyen birçok sürpriz var. Hem geleceğinde gördüğü bir aşk onu ölümden vazgeçiriyor hem de geçmişinde kardeşinin ölümüne engel olmaya çalışıyor. Tabi bu koşturma içinde hesaba katmadığı şeyler olduğunu kitabın sonunda fark ediyoruz. Kafa karıştırıcı ve sonu sürprizle biten kitapları sevenlerin keyifle okuyacağına inanıyorum.

Karanlık bir labirentin içinde çıkış yolu arayan bir kız var kitapta. Baktığınızda oldukça da zorlu Leyla’nın hayatı. Bu hikâye nasıl gelişti peki? Tamamen bir kurgu mu yoksa var mıydı bir Leyla hayatınızda?

Tepeden tırnağa Leyla gibi birini açıkçası hiç tanımadım ama Leyla’nın her birimizin içinde dönem dönem canlandığına inanıyorum. Herkes her an çok mutlu hissedip hayata olumlu ve umutlu bakamayabiliyor. O dönemler Leyla’yı anlamaya biraz daha yakın oluyoruz, kendimden ve kendi çevremden de biliyorum. Fakat Leyla’nın aynısı karakterde bir tanıdığım olsaydı onu elimden geldiğince psikoterapiye yönlendirmeye çalışırdım. Böyle birinin bakış açısından yazmanın nasıl olacağını hep düşünüyordum, en sonunda da yaptım.

Bu kitap sizin ikinci romanınız. İki yıl önce Otuz Yedi ile çıkmıştınız karşımıza. Aslında yazarlık anlamında çok yeni sayılırsınız. Yine de bu iki kitapta kaleminiz nasıl evrildi? Kaleminiz, dilinizde bir fark var mı?

Ben fark yaratmak için elimden geleni yaptım, yapmaya da devam edeceğim. Kendimi geliştirmediğim, her sene aynı dili kullandığım kitaplar sürüsü hayal etmiyorum. Her yeni kitapta okuyucu da bunu görsün çok isterim. İkinci kitabımda da bu farkı görenler olduğu için mutluyum açıkçası. Başta her yazdığımı ilk okuyan annemden, daha sonra da internette yapılan yorumlardan dilimin ve kalemimin geliştiği yorumlarını aldım. Ben genel olarak sade anlatım dilini tercih ediyorum, hem okurken hem yazarken. Fakat özellikle duygu betimlemelerine çok önem veriyorum. Kendimi de her yeni kitapta geliştireceğime inanıyorum.

Genelde yazma merakı küçüklükten başlar. Siz de öyle miydiniz? Basılı iki kitabınız var ama kıyıda köşede daha öncelerden yazdıklarınız, karaladıklarınız ya da notlarınız var mı?

Benim de aynı şekilde çocukluktan başladı. İlkokulda yeni yazmayı öğrendiğimde kendimce resimli bir hikâye yazmıştım. Daha sonra ortaokulda tiyatro metinleri, senaryo metinleri yazmaya devam ettim kendimce. Eski bir kamerayla yazdığım metinleri sınıf arkadaşlarımla çekiyorduk. Daha sonra lisede ilk defa kitap yazma deneyimim oldu, internette de yazdığım dönemler oldu. Üniversitede okul yoğunluğundan neredeyse hiç vakit ayıramadım yazmaya ama çok fazla film izlemeye başladım, hayal gücümün gelişmesinde fazlaca rol oynadığını düşünüyorum. En sonunda da yolum İnkılap Kitabevi’yle kesiştiğinde ilk profesyonel yazma hayatına adımımı atmış oldum.

Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun olduğunuzu biliyoruz. Kariyerinizi yazarlık üzerine mi çiziyorsunuz? Yoksa yazmak sizin için bir hobi mi? 

Benim için küçükken hobi olarak başlayan bir şey şu an kariyer hedefime dönebilir. Önceden ne olmak istediğim sorulduğunda hep senarist olmak istediğimi söylerdim ama öyle basit değil elbette bu. Şu an küçük adımlarla başladım bu yolda her geçen gün kendimi geliştirip iyi bir yazar olmak en büyük hedefim. Yazarlık üzerine bir kariyer kurmak için elimden geleni yapacağım.

Sezin Karameşe, yerli ve yabancı en çok kimi okur peki? Kimi beğenir, kimi örnek alır kendine?

Farklı farklı yazarlardan çok fazla okuduğum oluyor, tek bir yazara bağlı kaldığım çok olmuyor. Ama yerli olarak Zülfü Livaneli ve Buket Uzuner çok severim. Yabancılarda da Dan Brown, Adam Fawer, Paula Hawkins, Stephen King, John Green okuduğum çok oldu. Elimden geldiğince kimseden örnek almamaya çalışıyorum, örnek almaya kalkarsam onlar gibi yazmaya çalışırım çünkü. Ben kendi dilimi ve anlatım şeklimi oluşturmaya çalışıyorum. İzlediğim filmlerin kurgularından ilham aldığım çok olur ama yazma konusunda kimseden etkilenmemeye çalışıyorum.

Sırada ne var peki? Yeni bir kitap çalışması var mı, fikri oluşan?

Benim aklımda fikir hiç bitmiyor. Sonsuz fikrim var. O yüzden her sene bir kitap yazma gibi bir hedefim var kendime koyduğum. Zor olan o fikirler arasında en iyisini çekebilmek ve onu geliştirebilmek.