Masasının iki yüzü var: Biri şiir öteki yayıncılık
Edebiyatımızda önemli yere sahip üretken ve çok yönlü yazarlardan biri olan neredeyse yarım asırdır tanıştığım Turgay Fişekçi çalışma masasını anlatırken “Benimki hem yazar hem yayıncı masasıdır” diyor.
FARUK ŞÜYÜN
Sevgili Turgay, çalışma masan ile başlayalım: Bir hikâyesi var mı?
“Vallahi benimki sıradan bir masa, öyle heyecan verici bir hikâyesi yok. Ancak, yalnızca bir yazar masası değil de bir ‘yazar ve yayıncı masası’ diyebilirim. Hem şiirlerimi, günlüklerimi yazıyorum, hem de yayıncılık işlerimi yürütüyorum. Çok yönlü bir masa!”
Masanın en ilginç özelliği bu olmalı; üzerinde şiirlerini, yazılarını yazman için gerekli olanların yanı sıra yayıncılık için lâzım olan kaşeler, hesap defterleri, ajandalar duruyor... Hem şiirsel hem de ticari bir yanı var:
“Evet, eskiden daha çoktu yayınevleriyle işim. Şimdi koşullar çok değiştiyse de yine kitap siparişleri alıyorum, fatura kesiyorum, paket yapıyorum... Hatta bazen Cağaloğlu’na siparişleri el arabasıyla götürüyorum!”
Sen, sevdiğim şairlerden birisisin. Neredeyse yarım asırdır şiir yazıyorsun. Öncelikle şair yönünü konuşmak istiyorum. Nasıl, ne zaman başladın, kaç şiir kitabın oldu?
“Şiire lise yıllarında ilgi duymaya başladım. Hukuk Fakültesi’nde okurken Cağaloğlu’na gidip geliyordum; yayıncılık da yapan Vedat Günyol gibi isimlerle tanışınca bu dünyanın büyüsüne kapıldım. Ama şiir, her zaman hayatımın merkezinde oldu. Rahat şiir yazabileceğim koşulları yaratmaya çalıştım. İlk kitabım 25 yaşımdayken çıktı. Şiir kitaplarım birçok ödül aldı: Behçet Necatigil, Behçet Aysan, Ceyhun Atuf Kansu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday... Bazı şiirlerim Yeni Türkü tarafından bestelendi. Geçtiğimiz 45 yıla baktığımda şiirin hayatımı belirlediğini söyleyebilirim.”
Ben, Derya Köroğlu’nun bestesi ‘Vira Vira’ adlı parçaya yazdığın sözlerle, 1990 TRT Pop Müzik dalında ‘Yılın En İyi Söz Yazarı Ödülü’nü aldığını da hatırlıyorum. İlk romanın ‘Hep Yanımda Kal’ ile de ‘İnkılâp Kitabevi 2005 Roman Ödülü’n var. ‘Raylar Üzerinde Avrupa’ (2001) gezi kitaplarından. Peki, tezgâhta yeni bir çalışma yeni bir kitap var mı?
“Açıkçası yok. 2022’de tüm şiirlerimi tek cilt halinde toplamıştım. Artık şiir yazmam diye düşünüyordum, ama nafile! Şiirden kopamadım, yazmaya devam ediyorum. Belki ileride yeni bir kitap olur ama şu an için bir planım yok.”
Nasıl yazıyorsun?
“Bazı şairlerimiz her gün düzenli olarak yazar. Ben, esinle yazıyorum. İlk dizenin gelmesini bekliyorum. Kafamda bir şiir düşüncesi belirince, o sırada not almak için elimde ne varsa onunla yazıyorum.”
Not alıp da şiire dönüşmeyen dizeler de vardır mutlaka. Onları saklıyor musun?
“Çok düzenli bir insan değilim maalesef. Dağınık not kâğıtlarım vardır elbet ama özellikle onları saklamak için bir çaba içerisinde değilim.”
Masan tertipli görünüyor oysa:
“Mecburen tertipli olmak zorunda! Ajandam, gelir gider defterim... Hayati şeyler var orada. Ama evim ve kitaplığım dağınıklık anlamında tam bir kaos!
Yayıncılığa nasıl başladın? Yayınladığın kitapların sayısı 80’e ulaştı diye biliyorum, etkileyici!
“Adam Yayınları’nda çalışıyordum. 2005’te yayınevi kapanınca işsiz kaldım. Arkadaşlarımın ısrarıyla Sözcükler dergisini çıkarmaya başladım. 19 yıldır devam ediyor. Sonra da çevremdeki yazarların başka yayınevlerinde bastıramadığı kitapları basmaya başladım. Ama şu sıralar yayıncılık gerçekten zor bir dönemden geçiyor.”
Tüm çalışmalar bu masada gerçekleşiyor. Edip Cansever’in dizelerindeki gibi ne kadar çok şey taşıyor masan! Biraz da üzerindekilerden bahsedelim. Fazıl Hüsnü Dağlarca Ödülü’nü görüyorum:
“Beşiktaş Belediyesi’nin verdiği bir ödül, artık devam etmiyor. Heykelciği gerçekten çok güzel. Behçet Aysan ödülü de yine masamda...”
Not defterlerin, ajandan... Bunlar için birçok kişinin yaptığı gibi akıllı bir telefon kullanmıyor musun?
“Hayır, her şeyi deftere yazıyorum. Klasik yöntemlerden vazgeçemiyorum. Şu küçük yazıların olduğu defter de Sözcükler dergisinin 19 yıllık gelir gider defteri. Müzelik bir parça!”
Kesinlikle! Kaşe, koli bandı, makas... Hepsi yayıncılıkla ilgili.
“Söylediğim gibi fatura kesiyorum, paket yapıyorum... Makasa gelince hatırası büyük; annemin makası. Annem terziydi. 60-70 yıllık bir makas! Ayrı eve çıktığım zaman onu bana hediye etti, hâlâ kullanıyorum.”
Masada bir kurşun kalem görüyorum, ama çoğunlukla tükenmez kalem tercih ediyorsun sanırım:
“Tükenmez kalem daha pratik geliyor.”
Ya masa üzerindeki CD?
“Bursa’da Rıfat Ilgaz etkinlikleri düzenlenecek, onunla ilgili çalışmam için ayırdığım kaynaklardan birisi.”
Duvardaki resimler?
“Biri Artin Demirci’nin tablosu. Diğeri de Can Ersal’ın bir eseri.”
El arabasını biraz anlattın, hâlâ kullanıyor musun?
“Evet, çok işime yarıyor. Kitapları dağıtımcıya götürmek için kullanıyorum. Arabayla gitsem çok masraflı olacak. Kitapları koyduğum bu arabasıyla vapura binip karşıya geçiyorum. Hayatımı kurtarıyor!”
Çok seyahat ettiğini biliyorum, gezi günlüklerin de var. Ancak odada ya da masanda hatıra olarak alınmış biblo vb. şeylerden görmüyorum?
“Daha çok kartpostal, afiş gibi basılı olanları alıyorum. Onlar da arkada bir odada yığılı duruyor. Düzenli değilim demiştim! Kiracı olunca insan yerleşik hissedemiyor kendini. Taşınma düşüncesi bile ölüm geliyor! O yüzden az eşyayla yaşamaya çalışıyorum ama pek başarılı olduğum söylenemez.”
Karşıdaki sehpa... Dikiş makinesi mi?
“Evet, annemin dikiş makinesi. 1899 model bir Singer! Şu an çalışmasa da ondan bana kalan bir hatıra.”
Yazı masandan yola çıkarak senin dünyan hakkında ipuçları yakalamaya çalıştım. Bir masada yarım asra yakın bir süredir üretim yapan bir şair ve yayıncının hikâyesi devam ediyor… Yeni bölümleri bekliyorum…