Olumlu kıskançlık sanatçıya çok şey kazandırır

4 sezondur devam eden Amadeus, dün 101. kez çıktı izleyici karşısına. Böylelikle toplam izleyici sayısı 250 bini geçerek, Türk tiyatro tarihinin en başarılı oyunlarından biri oldu. Projenin mimarları Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu yapımcısı Sadri Alışık, Piu Entertainment yapımcısı Cemil Demirok ve Amadeus’un Salieri’si Selçuk Yöntem ile bir araya geldik: “Gerçek beslenme alanı tiyatrodur."

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Olumlu kıskançlık sanatçıya çok şey kazandırır

Aslı BARIŞ

Oyunun başarısını neye bağlarsınız?

SELÇUK YÖNTEM: Bu işe inanıp bu işi ele alanların yılmadan, azimle telif hakları dahil planlayıp organize etmelerine bağlarım. Bir de burada taşın altına elinizi soktuğunuz zaman her şeyin olması gerektiği gibi olması çok önemliydi. Organizasyon da öyle oldu. Oyuncu kadrosunun seçimi, müzik direktörünün seçimi, orkestra, koro, yönetmen oyuncular bir arada iyi bir buluşma gerçekleştirdiği zaman başarı ortaya çıkıyor.

Kaldı ki pandemi dönemi de bu sürece dahil, değil mi?

S.Y: Evet, zaten başarısının en büyük göstergelerinden biri. Pandemi döneminde maskelerle insanların birer sıra boşluklarla gelip oyunu seyretmeleri bizim için müthiş heyecan verici ve coşkulu bir olaydı. Ve hatta konuşma yaparken ağlamamak için kendimi zor tuttum. O kadar tehlikede gelip oyunu izlemeleri bence Türk tiyatro tarihinde de unutulmaz bir anı olarak kaldı. Pandemi döneminde evden çıkıp bir tiyatroya gelip bir risk altına girip oyun seyretmek gerçekten yapılan işin niteliğini belirliyor. Bu oyun 1200 kişiyle başlayıp 2200 kişilik salonlarda dolu oynadı her gece. Ankara’da da 300 kişilik salonda oynadı dolu olarak. Bu istatiksel olarak çok güzel bir sonuç.

İkonik oyuncularda tiyatroyu her zaman her şeyin önünde almak var galiba. Tiyatro bu noktada bir er meydanı gibi mi?

S.Y: Tiyatro olmasaydı ben bunları yapamazdım ki! Tiyatro bizim gerçek beslenme yerimiz. Bütün dalları bünyesinde yoğuran bir sanat dalı. Tiyatronun içinde sinema da var, heykel de var, resim de, müzik te, dans ta… Hepsi var içinde. Onun için o beslenme alanında beden dilini ve enstrümanını iyi kullanırsan bunu kameraya da minimalize edebilirsin oyuna ve oyunculuğuna gerçekçilik kazandırabilirsin. Er meydanı çok güzel bir laf, dediğim gibi gerçek beslenme alanı tiyatro.

Hikayeyi başa sararsak, projenin çıkış noktasından bahsedebilir miyiz?

SADRİ ALIŞIK: Her sene Cemil ile Edinburgh Tiyatro Festivali’ne gideriz, vizyonumuzu geliştirmek için 2017’de de gittik, oradan da Londra’ya geçmiştik, National Theatre’da Amadeus oynanıyordu. Dedik ki “Türkiye’de yapsak ne güzel olur…” İzledik, çok beğendik, “yapalım” dedik ama haklarını vermediler.

Neden?

S.A: O sırada orada oynuyor diye. Kimseye vermiyorlarmış, biz de peşindeydik. Sonra bir telefon geldi “artık müsait alabilirsiniz” diye. Dedik: “Alıyoruz!” CEMİL DEMİROK: Bu arada oyunu ilk izlediğimizde National Theatre’dan çıktık, nehir kenarında yürürken “Ya bunu Türkiye’de yapmalıyız. Salieri kim olur?” diye konuştuk. İkimizin aklına ilk Selçuk Abi geldi. İlk onunla konuştuk zaten.

Bu oyun daha önce de sergilenmişti, öyle değil mi?

S.A: Evet, bu oyunu 1984’te İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Yücel Erten, Can Gürzap, Alev Sezer ve Sermin Hürmeriç oynadı. Sonra 96’da Can Gürzap yönetti Zafer Algöz oynadı. Şimdi de üçüncü versiyonunu biz sahneye koyuyoruz.

O zamanlarda ses getirmiştir hiç şüphesiz… Ama şu anda daha fazla patlama yaptı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

C.D: Biz özel kurumlar olduğumuz için işi büyütmemiz, satmamız, pazarlamasını daha büyük yapmamız… Devlet tiyatrosu, opera balede pazarlama işi daha sınırlıdır… Oyun bir sezon iki sezon oynar kalkar, öyle planlanmıştır. Bize soruyorlar “Sizce kaç sezon oynanacak Amadeus? Ben şahsen “hep” diyorum. Bence bu oyun kapanmaz. Çünkü çok iyi bir metin, çok iyi müzikler, canlı orkestra, koro… Her şeyiyle bir bütün. Ve sonuçta biz eylül ayında 5. sezona başlayacağız. Her sezon kapalı gişe oynamaya devam ediyoruz çünkü çok değerli bir ekiple yaptık. O yüzden bence kült bir eser…

Mozart da pür pak bir insan değil. Canlandırdığınız Salieri’den bahsedelim… Oldukça katmanlı bir karakter… Siz nasıl görüyorsunuz onu?

S.Y: Bence orada iki üç iyi replik var bu işi anlatan. Biri Salieri “Mozart buraya gelmeden böyle bir adam mıydım? Böyle bir adam değildim, geldiğinden beri hayatım mahvoldu” diyor. Bu, değişmini anlatıyor. Diğeri yaradan ile konuşma: “Yeryüzünde seni temsil eden tek kişi o ve bunu idrak eden tek kişi benim. Bütün hırs buradan kaynaklanıyor…” Yani “Onun müziğini anlayan kafa veriyorsun ama onun müziğini yapma yeteneğini vermiyorsun bana!” İşte isyanı oradan başlıyor. Böyle bir noktadaki karakter işleyişi yazarın dehası esasında. 20. yüzyılın en önemli yazarlarından Peter Shaffer. Ve neden Salieri koymuyor Amadeus’u koyuyor?

Bu soru geliyordur şüphesiz. Zira Salieri ana kahraman aslında, değil mi?

S.Y: Evet… Bütün oyun onun üzerine kurulu. Oyun anlatırken hem seyirciyle ilişki kuruyor hem kendini anlatıyor hem de oyuncularla olan ilişkisini… Yani yapısında hem epik unsurlar var hem dramatik unsurlar var. Amadeus olduğundan Salieri karakterinin meydana gelip bu hikâyeye anlatımı olmasını değerlendiriyor, çok akıllıca. Salieri olsaydı ismi bu kadar çarpıcı olmazdı bence. Amadeus olması ve orada Salieri değerlendirmesi çok güzel.

Mozart ile tanışmasaydı, bu tüketici kıskançlık sarmalına girmeseydi Salieri’nin hayatı nasıl evrilirdi?

S.Y: Belki Mozart ile karşılaşmasaydı Salieri bir insan hakkında böyle şeyler yapmayacaktı. Çünkü Mozart esasında Salieri’yi deşip onu aşağılık duygusuna sokacak hareketler yapıyor. Mozart da pür pak bir insan değil esasında. Serseri bir adam Mozart, ama aynı zamanda bir deha…

Sanatçı kıskançlığı denen bir şey var mıdır?

S.Y.: Var. Olumlu kıskançlık diyorum ben ona. Yani sadece bir oyunda oynuyordur o kadar güzel oynamıştır ki “ben de keşke bu oyunun içinde olsaydım” kıskançlığı olur. Bu olumlu bir kıskançlıktır. Ondan daha iyisini yapacağım diye hırslanmak, iyi bir hırstır... Ama olumsuz anlamda kıskançlık omuzuna basıp onu geriye itmek, kuyular kazmak evrende kimseye bir şey kazandırmamıştır. Ama olumlu kıskançlık sanatçıya çok şey kazandırmıştır.

Siz böyle bir duygu yaşadınız mı hiç?

S.Y.: Ben büyüklerimi kıskandığım için gerçekten çok çalıştım. Onların beden dilini kullanmak için çok kıskandığım sanatçılarla beraber oldum. Başta hocamız Cüneyt Gökçer. O iyi bir kıskançlık. 

Bu dönemde kıskançlık duygusunu pompalayan öğelerden biri de sosyal medya sanki. Herkes başkasının hayatına ya da sahip olduklarına bakıyor. Sizin sosyal medya ile aranız nasıl?

S.A: Mutsuzluk öğesi oldu bence. İnsanlar mutsuz, o yüzden bir yere tatile gidiyor. Tam tadını çıkaracakken bakıyor bilmem kim yurt dışında bir yere gitmiş. “Biz neden oraya gitmedik” sorusu aklına düşüyor, insanları mutsuz bir hale getiriyor.

S.Y: Esasında yurt dışında olup fotoğraf çektiren de mutlu değil. Yani en güzel şey bakmamak. Hakikaten insanoğlunun dengesini bozdu. Çünkü olumlu şeyleri çok olumsuz bir hale getirmeye yeteneğine sahip insanoğlu. Kendini korumak istiyorsan bu erozyondan koruyabilirsin.

Aşkı Memnu’nun film uyarlaması da çok izlenecek

Size her mikrofon uzatıldığında konu bir şekilde Aşkı Memnu’ya, Adnan Bey’e geliyor. Bu durum sizi sıkıyor mu?

S.Y: Yani, Aşkı Memnu başarılı bir işti, iyi hoş da… Şöyle bir durum oluyor, hep aynı sorular soruluyor ve ben de motora takmış gibi aynı yanıtları veriyorum. Daha ilginç bir şeyler konuşamaz mıyız? Mesela başka röportajlar okuyorum ilginç sorularla ilerleyebilen röportajlar var… Mesela bu benim açımdan ilginç bir röportaji çünkü tiyatro konuşuyoruz, Amadeus’u konuşuyoruz. Bazen baştan diyorum “Onu sormasak, anlattım bu herifin başka fikri yok mu diyecekler benim için…”

Bir süre daha gelecek bu sorular, malum filmi çekiliyor…

S.Y: Film olarak yapılması güzel bir şey. Kesinlikle çok reaksiyon çekecek. Çünkü seyirci “bunca yıldır bu diziyi seyrediyoruz, filmini de izleyelim” diyecekler ve “Hurraaa” izleyecekler.

Peki neden tekrar tekrar izleniyor size göre? Mutlaka her sezon bir şekilde ekranda yer buluyor ve iyi de reyting topluyor. Halbuki hiçbir şekilde yeni değil…

S.Y: Aşkı Memnu da esasında başta söylediğimiz gibi, iyi bir buluşma, her şeyiyle… Çok iyi bir uyarlama, çok iyi bir kadroyla, ekiple buluştu. O yüzden izleyici sıkılmıyor. Aynı Amadeus’taki gibi, çok güzel bir buluşma…

Amadeus’un da film uyarlaması yapılmıştı, öyle değil mi?

C.D: Evet Amadeus ilk National Theatre Londra’da oynandı. Onun popülaritesinden sonra Hollywood yapımcıları gelip bunu Peter Shaffer’e “Bunun bir de filmini yazar mısın” demişler. Bazı izleyecilerin yorumlarını takip ediyoruz “Ya güzel oyun ama keşke şu sahnesini filmdeki gibi yapsalarmış, bozmasalarmış” gibi yorumlar yazılıyor. Halbuki orijinali bu.

S.Y: Esasında bunların hep kökeni tiyatrodan başlıyor. Burada Amadeus’un şöyle bir farklı boyutu da var: Tiyatroyla böyle bir başarı kazanmış olması, sürükleyici olması değişik. Bu başarıyı tiyatroyla yapmak çok önemli onun için buradaki manevi olay beni çok etkiliyor.

S.A: Türkiye’de aynı oyun 250 bin kişiye ulaşmış mı bilmiyorum ama 100 oyunda 250 bin sayıya ulaşan başka bir oyun yok.

RAKAMLARLA AMADEUS

• Oyunun hazırlık sürecinde 6 ayrı atölyede 4,5 ay süren çalışmalar yürütüldü.

• 1000 metreden fazla kumaşın kullanıldığı 78 adet üretilen kostümüyle, el yapımı şapka ve peruklarıyla, 40 adet el yapımı mask ve dönem ayakkabısıyla, Broadway ve West End yapımlarını aratmayacak bir prodüksiyon oldu. Oyunun kostümleri Nalan Alaylı tarafından hazırlandı. Dönem makyajları Neriman Eröz’e ait.

• Prömiyerinin biletleri satışa çıktıktan sonra 1 saatten kısa sürede tükendi.

• 11 Ocak 2020’deki prömiyerden sonra pandemi dönemine kadar toplam 14 oyun sahneledi ve 16.000 seyirciye ulaştı.

• Tarih 11 Mart’ı gösterdiğinde toplamda 25 oyunun biletleri tükenmiş, 30.000 bilet satılmıştı. Böylece sadece 60 gün gibi bir sürede en çok bilet satan tiyatro oyunu oldu.

• 4 sezondur devam eden Amadeus 10 Nisan’da 100. Oyunu sahnelendi. Toplam izleyici sayısı 250.000’i geçti.

• Amadeus İstanbul (Zorlu PSM, AKM), Ankara (ATO Congresium) ve Konya (Selçuklu Kongre Merkezi) olmak üzere 3 şehirde sahne aldı. 11 Mayıs’ta AKM’de yeniden sergilendi.