Yarın ve ‘şey’ler…

Düşüncemizi değiştirirsek, çevremizdeki dünya da değişir. Bugünkü ufacık bir değişiklik bizi çok farklı bir yarına götürür. Ne kadar nitelikli ve hak eder olursak olalım, daha iyi bir hayata ancak bunu kendimiz için düşleyebildiğimiz ve kendimize ona sahip olma izni verdiğimiz zaman ulaşırız.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Yarın ve ‘şey’ler…

Şeref Oğuz

Gelecek, daima dünden daha fazla merak edilir. Düne bakılır; yarına dair ipucu taşıyor mu diye… Bugüne bakılır; yarına dair bir ilham aranır… Kristal küreye bakılır, kehanetlere kulak kabartılır… Yarın neler olacak? Özellikle de kendi yarınımızda...

Ülkede her gün 2 milyondan fazla kahve falı, yarına dair bir öykü taşıyor mu diye açılır. İşimiz ne olursa olsun, yarın daima bir şekliyle gündemimizdedir. Dünün müneccimleri “yarın”ı, yıldızlardan okumaya çalışırdı. Bugünün falcılarını var eden de yine bu “yarın ne olacak?” merakı…

Faust’a ruhunu Mefisto’ya sattıran da aynı kaygı değil miydi? Sahi, yarın ne olacak? Soruyu bir de şöyle soralım; Yarın bilinebilir mi? Bunun “kesin” cevabı; “hayır”dır. Pozitif bilimlerle uğraşan bir bilim insanı da bir teolog da size aynı şeyi söyleyecektir; “Yarın bilinmez, bilinemez. ”Yine de bu durum, bizlerin yarına dair merakını yok edemiyor.

Bir üniversite kantininde kahve falı bakan hanımdan, Wall Street’te çalışan fortune teller’lara kadar “her dinden, her kesimden ve her kültürden” yüz milyonlarca insan, hemen her gün şu soruyu soruyor; Yarın ne olacak?

YARIN KESTİRİLEBİLİRDİR

Yarını bilemeyiz… Bu doğru… Ama yarını kestirebiliriz.  İsabetli tahminler yapabiliriz. Hatta daha fazlasını da başarabiliriz;  Yarını inşa edebiliriz. “İnşa edilmiş bir yarın”, zaten geleceği belirliyor ve bu durumda yarına dair yapacağımız tahminler, “sürprize az yer bırakacak şekilde” gerçekleşiyor.

Peki, neden yarın?  Çünkü yarınını konuşmayanın yarını olamaz. Dışımızdaki dünya bizden hızlı değişiyorsa, başımız belada demektir.  Dünya çok hızlı değişiyor ancak sorun, biz bu değişimin ne kadar farkındayız? Kendi iç gündemimizle boğuşurken yarınları inşa edenler, farklı bir dünya yaratıyor.

Peki, ne yapmalıyız? “Düşüncemizi değiştirirsek, çevremizdeki dünya da değişir. Bugünkü ufacık bir değişiklik bizi çok farklı bir yarına götürür. Yüksek ve zor yolları seçenler için büyük ödüller, yılların gerisinde saklıdır.

Her seçim özensiz bir körlük içinde yapılır ve içinde bulunduğumuz dünya bize hiçbir güvence sunmaz. Dünyadaki serüvenimizin zor yanı, ölü sistemlerin üzerine çıkabilmektir: Savaşların, dinlerin, ulusların, yıkımların...

Bütün bunların bir parçası olmayı reddetmek, onun yerine, olabileceğimiz en yüce benliği ifade etmektir. Ne kadar nitelikli ve hak eder olursak olalım, daha iyi bir hayata ancak bunu kendimiz için düşleyebildiğimiz ve kendimize ona sahip olma izni verdiğimiz zaman ulaşırız.”

Günümüzde yarına dair konuşanlar, sadece falcılar değil kuşkusuz. Bugün dünyanın en iyi üniversitelerinde, “gelecek kürsüleri” kuruluyor. Bir sonraki büyük şeyi, bir başkasından, birkaç gün önceden tahmin edebilme, başlı başına bir disiplin haline geliyor.

200 YIL ÖNCESİNİN DELFİ KÂHİNLERİ

Tıpkı 2000 yıl öncesinin “Delfi Kahinleri (Delphi Oracle)” gibi çalışan 30 bine yakın bilim insanı, dağıldıkları yerkürede, geleceğin tarihini bugünden yazmaya çalıştılar. Pek çok araştırma laboratuvarında, keşfedilmiş ancak hayata geçirilmek için sırasını bekleyen sayısız buluş var.

Pek çok büyük şirketin stratejik planlama bölümlerinde, daha başarılı yönetim tekniklerinin taslakları oluşuyor. Yüzbinlerce araştırmacı, kurumunun yarınını kestirebilmek için kafa patlatıyor. Genelde bilgi ekonomisi ve teknoloji ekseninde kalsam da yarını oluşturan her “şey”i merak eder dururum.

Ancak yarın merakına dair en büyük tehdit; gelecek körlüğünden gelir. Zira geleceğe bakarken tahmin ile temenniyi karıştırırız genelde…

YARIN HİÇ KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR

İnsan, gelecek körüdür. Ama onu merak etmekten vazgeçmez. Ülkede günde 2 milyon kahve falı, geleceğe dair bir işaret umuduyla açılır... Yarın, hiç kimseye vaat edilmemiştir.

Yarını tahmin etmenin en garanti yolu, onu inşa etmekten geçer... Ancak yarını merak edenin en büyük yanılgısı (Parmenides yanılgısı) gelecek körlüğüdür. Zira insan, yarını tahmin ederken; bugünü geleceğe uzatır. Yarını bugünün tekrarı ya da doğrusal devamı sanır. Yanılgı, kırılmaları görememesidir. Zira her gün yeni bir başlangıçtır ve yarına dair öngörülemeyen, bu kırılımlardır.

TÜRKİYE “UÇACAK” AMA KANATLAR?

Türkiye’nin geleceğine dair pek çok projeksiyon yayınlandı 10 yıl öncesinde…. 2023’e dair “hedef” haline getirdiklerimiz de bir nevi tahmindi aslında... Goldman Sachs’ın 2035, 2050 dünyasına dair araştırmalarını inceledikçe, Türkiye’nin ilk 10’da yer alacağı tahmini yer alıyordu.

Türkiye için “10 yıl içinde uçacak” tahmini, yüzlerce (siyasi, ekonomik, çevre, şartlar, savaş, yenileşim, doğal kaynak vs.) fırsatın oluşturacağı kırılmaya göre şekillenecekti. Ancak 10 yıl önce anlı şanlı tahmin modelleri ve uzmanlarca yapılan 2023 tahminlerine bakıp, gelecek körlüğünü kavrayabiliriz.

Cumhuriyet’in 100’üncü yılında 2 trilyon  $ milli gelir, 500 milyar $ ihracat, turist başına 1000 $ gelir, Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı %3, savunma sanayi ihracatı 25 milyar $ ve bu liste uzar gider. Enflasyon mu? Daima tutturamadığımız %5 tabii ki… İşsizlik; varla yok arası; %5.

YARINA DAİR TAHMİNLERİMİZ NEDEN TUTMADI?

Aslında her gelecekçinin (fütürist) tutmayacak bir tahmini vardır. Bırakın falcılık tekniklerini, önümüzdeki dönemin bütçesini planlayanları dahi çuvallamasına, “öngörülemeyen gelişmeler” yol açar. Biz temenni ettik ama bu yarını gerçekleştirecek şey’lere dair plan yapmadık, kendiliğinden olur sandık ve 100’üncü yıl fırsatını kaçırdık.

Fırsatlar gelirken ve önü kesilerek yakalanır. Ancak fırsat görülemez ardından koşulursa yakalanamaz. Sözde değil özde yapısal reform yapmaz, hukuktan verimliliğe ülkeyi orta gelir tuzağındaki patinajdan çıkaracak adımları atmaz isen, geleceği ancak temenni edersin fakat asla tahmin edemezsin.

TAHTINI YAPARSIN DA BAHTINI YAPAMAZSIN

Tahtın; öngördüğün, tahminindir. Bahtın ise hayatın sana sunduğu… 1982’de henüz siyah beyaz yayın yapan TRT’nin renkli yayına geçişine dair bir araştırma incelemiştim. Her sayfası denklem salkımı gibi matematik taşan bu bilimsel(!) çalışma; “önümüzdeki 10 yıl sonunda TRT yayınları içinde renkli oranının %50’ye varacağını” söylüyordu. Sonuç; ertesi yıl TRT tam renkli yayındaydı. Çalışmanın öngöremediği, teknolojideki kırılma idi ve doğal olarak çuvallamıştı.

Bir de tahminler kataloğu olmanın ötesinde geleceği tasarlayan beş yıllık kalkınma planlarımız var ki gelecek körlüğü şaheseri gibidirler. 2013’te hazırlanan 10’ncu beş yıllık kalkınma planı; çok değil 5 yıl sonra 2018’de; 1,3 trilyon dolar milli gelir ve 1,97 TL dolar kuru öngörmüştü. Netice; G20’nin sonuncu ülkesiyiz ve dolar; 20 liraya göz kırpıyor. Sonuçta; gelecek körlüğü, tahmin ile temenniyi karıştırmaktır.