Zihnimi ‘an’da kalmaya ikna ediyorum

Milli sporcu Şahika Ercümen yeni bir rekora imza attı. Serbest Dalış Dünya Kupası’nın ayağı olan Ida Depth Challenge’da 85 metreye kadar dalarak hem Türkiye hem de Asya kıtası rekorunu kırdı. Su altı dünyasına minnet borcu olduğunu söyleyen Ercümen ile bu yolculuğu konuştuk: “Deniz benim evim.”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Zihnimi ‘an’da kalmaya ikna ediyorum

Helin KAYA

Ida Depth Challenge’da başarılarınıza bir yenisi daha eklendi… Üstelik Türkiye’nin depremle sarsıldığı zor bir dönemde daha az antreman yapmanıza rağmen… Bu süreçten biraz bahseder misiniz?

Bu yarış sezonun ilk yarışıydı. Fakat ülkemiz, deprem nedeniyle çok zor bir süreçten geçiyordu. Ben de antrenmanlara ara verip birkaç defa deprem bölgesine giderek gönüllü olarak çalıştım. Aynı zamanda İstanbul’dan da destek veriyordum. Dolayısıyla uzun bir süre antrenman yapamadım. Ülkemiz böyle bir durumdayken önceliğim farklıydı. Bu nedenle ilk gittiğim dalış kampından açıkçası çok ümitli değildim. Biraz antrenman olsun ve adaptasyon sağlayayım diye katıldığım bir yarışmaydı. Fakat kısa süre içerisinde çok iyi bir form yakaladım. Sırasıyla önce 71 sonra 77-80 ve 85 metreye dalarak -yılın benim için olan ilk yarışmasında- dünya kupası ayağında çok güzel dereceler elde ettim. Böylece hem Türkiye hem de Asya kıtası rekorunu kırdık. Tüm aksiliklere rağmen, geç başlayan bir antrenman kampı ve yarışmadan iyi bir dereceyle dönüyor olmak beni çok motive etti. Sezona çok kuvvetli bir giriş yapmış oldum. Sezona iyi başlamak çok önemliydi bizim için. Bu güzel başlangıcı Filipinler’deki yarışma sayesinde yaptık.

Her defasında bir adım ileri gitmek ve yine başarmak… Ne hissettiriyor bu size?

Ben her zaman kendisiyle yarışan ve kendi potansiyelinin en iyisini ortaya koymaya çalışan bir sporcuyum. Dolayısıyla birinci olunca aslında her zaman çıtayı biraz daha yükselttiğimi ve kendim için hep daha iyisini yapmam gerektiğini düşünürüm. Genelde şampiyon olunca rehavete kapılacağım zannediliyor, bende bu durum tam tersi. Sorumluluklarım arttı ve kendi limitlerimi biraz daha zorlamalıyım diye düşünüyorum. Beni motive eden bir etkisi oluyor bu başarıların. Ama biliyorum ki bunu yaptıysam daha iyisini de yapabilirim ve yapmalıyım. O yüzden bunlar sadece bu yolculuktaki aşamalar gibi geliyor. Yani birinci olsam da benim için bunun bir limiti yok. Her zaman daha iyisini yapabilirim, daha derine dalabilirim… Bunu biliyorum ve her seferinde elimden gelenin en iyisini yapmaya odaklanıyorum.

Biraz başa sararsak, ilk dalış tecrübelerinizi gerçekleştirdiğiniz dönemlerde derin suları karanlık ve ürkütücü bulduğunuz hiç oldu mu?

Deniz bana her zaman evde olduğum hissini verdi. Derinler, karanlık… Çünkü çocukluğum astım hastası olduğum için çok zordu. Bırakın spor yapmayı okula bile gidemiyordum. Ve su sporları sayesinde aslında yaşama tekrar döndüm. O yüzden suya ve denize çok büyük bir minnet borcum var. Korkudan ziyade aslında beni sağlığıma kavuşturan, hayata geri döndüren bir element olduğu için hiçbir zaman sudan korkmadım. Bilakis kendimi aslında karadan daha rahat hissediyorum suda. Hatta köpek balıklarıyla mesela pek çok dalış yapıyoruz ve orada bana hep soruyorlar ‘korkmuyor musun köpek balıklarından?’ diye. Ben de ‘insanlardan korktuğum kadar korkmuyorum’ diyorum.

Su altındaki yaşam, o dünya sizin için ne ifade ediyor?

Su altı, yer çekimsiz, masmavi, sessiz büyülü bir dünya. Benim evim zaten deniz. Tek kelime ile anlatacak olursam; huzur.

Peki, antremanlara gelirsek… Dalış öncesinde nasıl bir hazırlık içerisine giriyorsunuz?

Aslında bu uzun bir süreç. Örneğin bir dalışa bir süre hazırlanıyorsam sezon başında farklı bir program uyguluyorum. Sezonun ortasına ve sonuna doğru hem antrenman programım hem beslenme programım değişiklik gösteriyor. Sezonun başında fitness, uzun koşular ve bisiklet gibi pek çok farklı spor branşından destek alırken bu süreç büyük bir rekor denemesi olunca sadece spesifik olarak dalışa yönelik egzersizler olarak değişiyor. Dolayısıyla farklı periyodlarda farklı çalışmalar yapıyorum fakat her ne kadar fiziksel antrenman yapsam da bu işin en büyük kısmını –bence yüzde 70’i- mental olarak hazır olmak oluşturuyor diyebilirim. Yaptığım tüm fiziksel çalışmalar, iyi beslenme, kendime odaklanmaya çalışmam ve mental çalışma lar aslında bana özgüven kazandırıyor. Kendime ‘evet sen bunun için çok çalıştın, çok çabaladın, elinden geleni yaptın ve hazırsın’ diyebiliyorum. Aslında zihnimizin kuvvetiyle de pek çok şeyi başarabiliyoruz. Yani bazen en iyi dalışlarıma çok uzun süre hiç antrenman yapamadığım, bir hastalık sonrası ya da çok uykusuz bir dönemimden sonra da katılabiliyorum. Bu da aslında o limitlerin dahi bizim zihnimizde olduğunu gösteriyor.

Mental olarak hazır olmaktan söz ettiniz, peki kendinizi mental olarak nasıl hazırlıyorsunuz?

Yaptığım çok mental bir spor aslında. Herkes bana dalarken ‘ne düşünüyorsun?’ diye soruyor. Benim yapmam gereken ise aslında bir şey düşünmemek. Sadece o an yapmam gerekeni yapmak, anda kalabilmek, şimdi ve burada olabilmek. O yüzden zihnimi anda kalmaya ikna edip o süreçten keyif almaya çalışıyorum. Ve özellikle nefesime odaklanarak, meditasyon çalışmaları yaparak bu hazırlık sürecini güçlendiriyorum.

Söyleşilerinizde sık sık masmavi bir dünyanın içinde kendi limitlerinizi keşfetmenin paha biçilemez olduğunu vurguluyorsunuz. Suyun altına daldığınız anda zihin ve bedeniniz bu dünya ile nasıl bir uyum yakalıyor?

Derin bir dalış yapıyorsam dalışa başladığım anda zaten benim için zaman ve mekan kavramları duruyor. Aslında çok hareketli bir meditasyon gibi değerlendirebilirim bu süreci. İşin özü aslında teslim olabilmek… Bazen korkularımız devreye girebiliyor ve korkularla yüzleşme cesareti gösterip, en iyisini yapmaya odaklanarak teslim olabilirsek, aslında çok daha akıcı bir şekilde süreç ilerliyor.

Birçok dünya rekorunuz, dünyanın farklı noktalarında dalış çalışmalarınız var. Peki, bu zamana kadar sizi en çok heyecanlandıran dalışınız hangisi oldu?

İlk kırdığım dünya rekoru buzun altında tek nefeste en uzağa gitme kategorisindeydi. Bu benim için bir dönüm noktası diyebilirim. Çünkü hem ilk dünya rekorum hem de pek çok zorlukla baş etmeye çalıştığım bir dünya rekoruydu. Buzun altında olmak, soğuk suda olmak, klostrofobik bir ortamda olmak bir yana erkekler dünya rekorunu da kırmaya çalışıyordum. Kadınlar dünya rekoru 70 metre, erkekler dünya rekoru 100 metreydi. Tam rekor denemesinden 10 gün önce Alman erkek bir dalgıç gelerek bu rekoru 100 metreden 108 metreye çekti. Benim için tabii zor bir süreçti çünkü 100 metreyi zar zor o zamanlar aşabiliyordum. Fakat çok isteyerek, inanarak son 10 günde odak noktamı kaybetmeden çalışmalara devam ettim. Böylece bu kadar zorluklara rağmen biz bu rekoru 110 metre ile kırdık. O yüzden bu kadar çok zorlukla ilk rekor denememde mücadele etmek beni çok şekillendirdi. Bundan sonraki denemelerime de hazırladı diyebilirim.

100. YILDA 100 METREDEN DERİNE DALIP YENİ BİR REKOR KIRMAK İSTİYORUM

Sıradaki hedefiniz ne?

Ağustos ayında yapılacak dünya şampiyonasında ülkemizi temsil edeceğim ve oradan ülkemize madalya ile dönmek istiyorum. Bunun dışında dünya rekorunu hedefliyorum. Tabii bir de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile yaptığımız denizlerin temiz tutulması, suyun altındaki yaşam gibi konulara da dikkat çektiğimiz çalışmalar devam edecek. Benim bir de çocuk kitabım var, su altı dünyasını anlatan. Bunun devamının gelmesini hayal ediyoruz ve bunun için çalışmalara başladık. Ama tabii sportif anlamda en önemli hedeflerimizden bir tanesi 100. yılda 100 metreden derine dalarak ülkemize yeni bir dünya rekoru kazandırmak. Bunun için biz son nefesimize kadar çalışmaya devam edeceğiz ama önemli bir sponsor eksiğimiz var. Bu çalışmalara devam edebilmek için hala sponsor arayışındayız ve umarız en yakın zamanda bu destek bulunur böylece biz çalışmalarımıza olması gerektiği gibi devam edebiliriz.

SU ALTINDA BALIKLARDAN ÇOK PLASTİK ATIK GÖRÜYORUM

Sizce insanoğlu doğaya verdiği zararı telafi edebilecek mi?

Maalesef ben artık her dalışımda balıklardan çok plastik atıklar görüyorum. Neredeyse geri döndürülemez bir noktaya ilerliyoruz. Hiç zamanımız kalmadı diyebilirim. Bir değişim olmazsa ve bunun önüne geçemezsek maalesef bu süreci durduramayacağız. Gerçekten çok riskli ve altını kırmızıyla çizmemiz gereken zamanlardayız. Umarım hepimiz bu sorumluluğun farkında olup bir an önce harekete geçeriz. Çünkü bizimle başlıyor her şey ve birlik olunca mümkün oluyor. Önce kendi yaşam tarzımızdaki küçük değişimlerle başlayabiliriz. Sıfır atık felsefesini benimseyerek, israfın az olduğu bir yaşam tarzını hayatımıza alıp bunu daha büyük kitlelere yaymalıyız. Böylece bu gidişatı değiştirebiliriz. Benim hala umudum var. Fakat, hemen, şimdi bir şeyleri değiştirmeye başlarsak...