DEİK, dijitalleşme ve helva
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), 27 Eylül’de DEİK Dijital Teknolojiler İş Konseyi’ni duyurdu. Teknoloji dünyasında gündemin çok yoğun olduğu bir döneme denk gelen açıklama, birkaç boyutu ile dikkate değer. Konseyin lansmanındaki görüntü, önemli transferler yapmış bir futbol takımını çağrıştırıyordu. Açıkçası takım çok iyi ancak bunun başarıyı getirmesi garanti değil. Gördüğüm kadarıyla şu anda SWOT analizinin biraz ötesine geçilmiş ancak büyük resimden bir adım ileri atıp hızlı gelişme için gereken odaklanmanın sağlanması biraz zaman alacak.
DEİK Dijital Teknolojiler İş Konseyi Başkanı Erdem Erkul, Fortune 500 listesinden ve marka değeri sıralamalarından yola çıkarak değerin yaratılabileceği ve rekabetçi olunabilecek nokta konusunda zihinleri netleştirmesi önemli. Fortune Türkiye’nin teknoloji editörlüğünü 14 yıla yakın süre yapmış biri olarak, derginin özellikle ABD’deki edisyonunun listelerden ziyade şirketlerin hikayeleri ile yarattığı değere odaklandığını not düşeyim. Ben de bu işi yaparken aynı yolu izlemeye çalıştım ama Türkiye’deki şirket verileri ve şirket hikayeleri çoğunlukla kurgusal olduğu için bazen gol yiyip hata yaptığım oldu. Bu dönemde ölçeğin önemli olduğunu öğrendim. Ekonomik değer yaratmanın yolu, kendi ölçeğinize ve bilgi/birikiminize uygun hareket etmenizden geçiyor.
Bunun gerçek hayattaki karşılığı da bu tezimi doğruluyor. Türkiye’de her Fortune 500 Türkiye listesi açıklandığında ve basın toplantısı ile duyurulduğunda çıkan haberler, bu listede yer alan şirketlerin tamamının Fortune 500 listesinin zirvesinde yer alan Wal- Mart kadar etmediğine ilişkin olurdu. Bunun nedeni, Türk şirketlerinin ölçeklerinin küçüklüğü nedeniyle bu şirketlerden büyüme dersi çıkarmasının mümkün olmamasıydı.
Büyük olanı örnek alarak büyümek zor. Büyük olmak için başka bir hikayenizin olması gerekiyor. Hem Erkul’un hem de DEİK Başkanı Nail Olpak’ın toplantıda mütevazı bir biçimde ortaya koydukları birikimleri, gerçek bir hikaye oluşturmayı sağlayabilir. Bunu Olpak’ın işaret ettiği iki noktaya dayanarak söylüyorum.
Tedarik zinciri ve helva vurgusu dikkat çekici
Olpak, söze girdiğinde dijitalleşme ve tedarik zinciri ifadelerini birlikte kullandıktan sonra, “Bugünkü konumuz tedarik zinciri değil ama...” diyerek dijitalleşmeye odaklandı. Aslında tam tersi: Şu anda dijitalleşmenin başarılı iş sonuçları yaratmak için tek hedef, yeniden şekillenen global tedarik zincirinde dijital olanakları kullanarak vazgeçilmez hale gelmek olmalı. Olpak’ın amiyane tabirle elini korkak alıştırmayıp Dijital Teknolojiler İş Konseyi’nin tamamen tedarik zincirine odaklanmasını sağlaması gerekiyor.
İkinci konu: Helva. Yüksek lisans düzeyinde Dijital İş Yönetimi dersi verirken ben bunu platform ve ekosistem oluşturmak olarak anlatıyordum ama helva çok daha iyi bir benzetme olurmuş çünkü tadı nedeniyle sonuç çok daha anlaşılır. Olpak, DEİK’in iş ilişkiler ağı ve kurduğu yeni takımla sahip oldukları malzemeyi kullanarak helva yapacaklarını ifade ediyor. Bu, çok güzel bir iş modeli tanımlaması.
Ancak helva yapmanın da ayrı incelikleri var. Özellikle son iki yılda cenaze kaldıra kaldıra bunu da öğrenme fırsatım oldu. İrmiği iyi kavurmanız, şerbeti bir kerede üzerine boşaltmanız ve yiyenlerin midelerinin rahatsız olmaması için yağı, en sonunda koyarak yanmasını engellemeniz gerekiyor. Ne zaman harlı ateş kullanıp ne zaman kısacağınızı da deneyimle öğreniyorsunuz. Olpak’ın ilk sözü strateji, helva benzetmesi de bu anlattığım biçimiyle icra tarafında büyük önem taşıyor.
Önemin kaynağı şu: Dünya şu anda ABD ve Rusya arasındaki satranç oyunuyla iki kutuplu düzene geri dönme satrancını oynarken Türkiye’nin tavla oynar gibi belirli noktalara kapı alarak sürdürülebilir bir pozisyon kazanması mümkün değil. Bölgemiz bir tavla bölgesi olsa ve zar atmayı seviyor olsak da satrançta her taşın sadece belirli hamleleri yapabildiğini akılda tutarak oyun kurmak gerektiğini unutmayalım. Tabii satrancın, taşlarınızı satranç tahtasının üzerine yerleştirme biçiminizle kazandığınız bir oyun olduğunu da...
PÜF NOKTASI
DEİK’in iş ağı kadar satranç tahtası ve bir araya gelme dinamikleri de önemli. Flora’nın Co-CEO’su Mithat Can Ulubay’ın, 28 Eylül’de gizli moddan çıkan 9 milyon dolarlık yatırım turlarını Linkedin’den haber vermesi hiç zor olmadı. Tanışmıyorduk ama her ikimizin de karbon ekonomisi ve sürdürülebilirlikle rekabet gücü yakalamaya ilgisi karşılaşmamızı sağladı. Merkezi San Francisco’da bulunan Flora, iki Co-CEO Mithat Can Ulubay ve Uğur Kaya’nın kurduğu bir şirket. 300 binden fazla müşteriye sürdürülebilir ürünlere uygun fiyatlarla daha fazla erişim sağlayan Flora, yılda 10 bin ton karbondioksit emisyonu tasarrufu sağlıyor. Goldman Sachs’ta tanışan ikili, e-ticaret platformlarına ve tüketici ürünleri markalarına milyarlarca dolarlık satın alma ve birleşme işleminde danışmanlık yapıyor. Google AdSense’in öncüsü Gokul Rajaram’ın, Ulubay ve Kaya’nın sürdürülebilirlik tutkuları ve vizyonlarının 30 dakika içinde o ana kadarki en büyük yatırımlarımdan birini yapmaya karar vermesini sağladığını söylüyor. Tüketicilerin yüzde 77’si satın aldıkları ürünlerin çevresel etkilerine dikkat ederken ve sosyal medyada sürdürülebilir markalarla geleneksel markalara göre sekiz kat fazla etkileşim kurması Flora’nın tüketici dinamiğini açıklıyor. Karbon ekonomisi ise uzun vadeli trendi.