Fiyatları aşağı çekecek ‘sihirli’ formül belediye otobüsünden çıktı!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Dolu geçen birkaç otobüs yüzünden işe geç kalacağı endişesi yaşayan genç memur sonunda zar zor da olsa bir otobüse binebildi. KPSS’yi kazanalı ve işe başlayalı çok olmamıştı. İyi sayılabilecek bir maaşı olmasına rağmen henüz araba alabilecek durumda değildi. Mesaiye gecikmeyi de hiç istemiyordu. İlk günlerden amirlerinin hışmına uğramak niyetinde değildi. Uzman yardımcısı olarak başladığı iş yaşamında basamakları hızla tırmanmak niyetindeydi.

Otobüsle metroya kadar gidecek, oradan aktarma yapacaktı. Metro iyiydi de, bu sıcakta otobüs hiç çekilmiyordu, çok kalabalıktı. Otobüs ve metroda kulaklığını takar ve müzik dinlemeyi tercih ederdi. Aksilik işte, bugün kulaklığını yanına almayı unutmuştu. İster istemez konuşulanları dinliyordu. Herkesin derdi aynıydı; pahalılıktan, geçim zorluğundan konuşuluyordu. İktisat eğitimi almıştı, bu konulara hakimdi ama bazı vatandaşların finansal okuryazarlığı da hiç fena görünmüyordu.

“Türkiye çok pahalı!”

“Türkiye Avrupa’dan bile pahalı hale gelmiş” diyerek konu açmaya çalıştı bir teyze yanındakine dönerek. Önce bunu duymazdan gelen orta yaşlı kadın, teyze mırıldanmaya devam edince “Ee, ne yapayım” dercesine baktı, belli ki sohbet etmek niyetinde değildi.

Döviz artmıyormuş, ondan oluyormuş. Torunum dedi” diye devam etti, konuşmaya pek hevesli görünen teyze.

“Yani” diye karşılık verdi pencere kenarında oturan kadın yolcu.

Teyze karşılık aldığı için mutlu görünüyordu.

“Benim komşunun akrabaları Almanya’da. Onlar bile Türkiye çok pahalı, eskiden döviz bozdurduk mu elimize çok Türk parası geçer; rahat rahat harcardık. Artık öyle değil. Bundan sonra tatile Türkiye’ye gelmeyeceğiz, diyorlar.”

“Ne yapalım yani!” Pencere kenarında oturan orta yaşlı kadın adeta laf olsun diye söyledi bunu, konuşmanın bir an önce bitmesini ister gibiydi.

Ama sohbet koyulaşacağa benziyordu. İşyerinde her gün dövizdi, dış ticaretti, ödemeler dengesiydi; bunlara kafa yoran genç memur kulaklığını unuttuğuna içten içe memnun oldu.

“İşte torunum dedi, döviz az arttığı için oluyormuş bunlar. Torunum çok meraklı bu işlere, akıllı çocuk hem. Bulursam fotoğrafını gösteririm, telefonumda vardı. Bir sürü şey söylüyor da ben pek anlamıyorum; ihracat falan ne demekse kötü etkileniyormuş. Komşumun çocukları da tatile Yunanistan’a gitti. Orası daha ucuzmuş. Anlata anlata bitiremediler. Onlar da döviz düşük olduğu için oralar ucuz diyor. Torunuma göre döviz artsa her şey düzelirmiş. Bilmiyorum işte.”

“Döviz artınca ucuzluk mu olacak?”

Konu döviz olunca kulak kabartanlar da çoğaldı. Ayakta ve kadınların hemen yanında duran iki genç birbirlerine bakarak gülümsedi. Biri diğerine “Boş ver, karışma” der gibi bir işaret yaptı ama diğer genç konuşmadan duramadı.

“Teyzeciğim torununa sorsana döviz artınca ucuzluk mu olacakmış?”

“Bilmiyorum ki evladım, o da senin yaşlarında, öyle diyor.”

Orta yaşlı bir erkek “Teyze doğru söylüyor” diye söze karıştı. Trafikte neredeyse hiç ilerleyemeyen otobüste döviz kuru konusunda adeta bir açık oturum düzenlenmişti.

Genç memur kravatını gevşetti. Susmak istiyordu ama her gün üstünde kafa yordukları konu hakkında birkaç şey söylemek istedi.

“Beyefendi döviz artınca nasıl ucuzluk olacak, merak ettim.”

“Türkiye Avrupa’nın, hatta dünyanın en pahalı ülkesi olmuş, bunu biliyoruz, sebebi de belli, Türk parası çok değerli, bu yüzden dövizin artması gerekir.”

“Döviz artınca Türkiye daha ucuz bir ülke mi olacak yani?”

“Evet!”

“Türkiye kimin için ucuz bir ülke olacak?”

“Herkes için!”

“Peynir fiyatı düşer mi?”

Gülümsedi genç adam...

“Türk parasının çok değerli olduğu tartışılır da, neyse onu geçelim. Demek Türkiye herkes için ucuz bir ülke olacak. Peki ben bir örnek vereyim. Dolar şimdi kaç lira 34, hadi 30 diyelim. Bir kilo peynir de yaklaşık 300 lira, yani 10 dolar...”

Dövizin artması gerektiğini söyleyen adam atıldı.

“Tamam işte... Dolar örneğin bir kat artıp 60 lira olsa, o kadar artmaz da, mesela yani, peynir 10 dolardan 5 dolara inmeyecek mi?”

Hesap iyiydi, iyiydi de sanki biraz tek ayaklıydı!

“Doğru inecek. Ama bu ucuzluk yalnızca yabancı için gibi görünmüyor mu?”

Ateşli bir şekilde döviz artışını savunan adam bir şey diyemeyince genç memur devam etti.

“Peynir 5 dolara inince siz o peyniri 150 liraya mı yiyeceksiniz, 300’e mi?”

Yine bir sessizlik...

“Peynir 150 lira olmayacak tabii de, acaba 300’de kalacak mı, bir de o var.”

“Niye artsın ki” dedi adam.

“Niye mi; döviz iki katına çıkınca benzin, mazot aynı fiyatta kalır mı, nakliye fiyatı artmaz mı, bunlar artınca her şeyin fiyatı artış göstermez mi? Yabancı için yarı yarıya bir ucuzlama, o da içeride fiyatlar artacağı için ancak bir süre geçerli olacak; ama bizler peyniri artık 300’e bile yiyemeyeceğiz. Nerede kaldı kur artınca ucuzluk geleceği?”

“Böyle mi olacak evladım” diye söze yeniden girdi konuyu ilk açan teyze.

“Evet teyzeciğim aynen böyle olacak, kurun artması şu otobüste bulunan kimsenin hayrına değil.”

Üniversitedeki derse bedel

Öğrenci oldukları anlaşılan iki genç adeta iktisat dersi almış gibiydi.

“Sizin iktisat bilginiz bayağı iyi ve konuya hakimsiniz” dedi biri.

“Eğitimim bu, ayrıca işim de bu” diye yanıtladı genç adam, kravatını biraz daha gevşetirken, “Hem zaten her gün bu konuları ele alıyoruz ofiste”.

“Biz de iktisat okuyoruz” diye karşılık verdi diğer genç.

“Üniversitede çok tartışıyoruz, hocalarımız bile görüş birliği içinde değil. Bir kısmı ihracat ve turizm açısından kurun biraz artması gerektiğini dile getiriyor, bir kısmı ise üretimin ithalata bağımlı olması yüzünden girdi maliyetine dikkat çekip kur artışının ihracat için kurtuluş olmadığını söylüyor, siz ne düşünüyorsunuz?”

Tartışmanın harareti azalmış ve öğrenci olan iki gençle işe yetişme telaşındaki memur arasında sınırlı hale gelmişti.

“Arkadaşlar ineceğim durağa çok yaklaştım. Şu kadarını söyleyeyim, Merkez Bankası raporlarını ve bu konulara hakim güvenilir kişilerin söylediklerini iyi okuyun. Kur artışından enflasyona geçişkenlik çok arttı. Ayrıca fiyatlama davranışları çok bozuldu, özellikle hizmetler sektöründe, Merkez Bankası buna hep vurgu yapıyor zaten. Hem kur artırılacak enflasyonun düşürüldüğü nerede görülmüş, hele ki bizim gibi bir ülkede. Türkiye’nin Avrupa’nın en pahalı ülkesi olmasının önüne geçmek için öncelikle yapılması gereken kuru artırmak değil, enflasyonu düşürmek. Kuru artırıp enflasyonu daha da azdırınca bunun arkasından kuru yeniden artırma gerekliliği doğar. Tam bir kısır döngü... Ben bu durakta ineceğim, size tavsiyem ezberlerden uzak durun!”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar