Gözler FED’de, Türkiye ne alemde?
ABD Merkez Bankası’nın(FED) Çarşamba günü yapacağı toplantıda faiz oranını 4 yıldan beri ilk kez düşürmesi beklenirken piyasalarda gözler FED’e ve FED Başkanı Powel’a çevrildi. Yaygın beklenti FED’in en az 25 baz puanlık (% 2.5) bir faiz indirimine gitmesi. Ancak FED’in daha yüksek oranlı bir artırıma gidebileceğini belirten, hatta gitmesi gerektiğini vurgulayanlar da var. FED’in 25 baz puan yerine 50, hatta en az 64 baz puanlık bir indirime gitmesi gerektiğini iddia edenlerin sayısı toplantı günü yaklaşırken arttı. FED’i faiz indiriminde geç kaldığını ileri sürerek eleştirenler arasında New York Fed’in eski başkanı Dudley de var. Bu görüşü savunanlar son haftalarda ABD ekonomisinde gözlenen yavaşlamanın ve istihdamdaki gerilemenin güçlü bir faiz idirimini gerekli hale getirdiğini vurguluyorlar.
Merkez bankaları indirim yarışında
FED’in yanısıra dünyanın dört bir yanındaki önemli merkez bankalarının da faiz indirimi yarışına katılması bekleniyor. Bunlar arasında Çin, Brezilya, İngiltere, Japonya, Endonezya, Tayvan, Ukrayna ve Güney Afrika merkez bankaları dikkati çekiyor. Dünyada bu faiz indirimi yarışı sürerken TCMB’nin Perşembe günü yapacağı toplantıda nasıl bir karar alacağı da merak ediliyor.
Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere birçok ülkede ekonomideki yavaşlamanın hızlanması merkez bankalarını faiz politikalarını gözden geçirmeye sevketti. Ekonomisi zayıflayan ülkelerde enflasyon değil deflasyon sorunu öncelik kazanmaya başladı. Çin Halk Cumhuriyeti bu ülkelerin başında geliyor, Çin yönetimi deflasyonla mücadeleye öncelik vermeye kararlı görünüyor.
TCMB kimliğini nasıl kaybetti?
Türkiye ekonomisinin 2018’den itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güdümünde sürdürülen seçime odaklı hızlı büyüme zorlamaları nedeniyle 5 yıl kaybettikten sonra Sayın Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında akılcı politikalara dönülmesi, 2024 yılı için daha iyimser tahminler yapılmasına olanak verdi. Akılcı politikalara dönme vaadiyle bu görevi kabul eden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in finans dünyasında mekik dokuyarak Türkiye’nin nihayet aklın yolunu seçtiğini uluslararası piyasalara anlatması da Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacını karşılama yolunda olumlu adımlar atmasını sağladı. TCMerkez Bankası da talihsiz bir “kadın başkan” denemesinden sonra ciddiye alınabilecek bir kurum haline geldi. Ancak bu gelişmelere bakarak ülkenin ve ekonominin temel sorunlarının çözüldüğünü ve geleceğin parlak olduğunu düşünmek için çok erken.
Parası para olmaktan çıkan Türkiye
Bugün gelinen noktada Türkiye ekonomisindeki göreceli iyileşmenin kalıcı olacağını ve ekonomimizin yapısal sorunlarının çözüldüğünü söylemek olanaksız. Türkiye halen dünyada en yüksek enflasyona sahip üçüncü ülke ve yıllık enflasyon oranını 1970’lerden beri yalnızca 2002-2007 döneminde tek haneli rakamlara indirilebilmiş bir ülke. Bu oranın son yıllarda yeniden üç haneli rakamlara yaklaştığını da unutmamak gerekiyor.
Bu süreç Türk Lirası’nın paranın tüm işlevlerini yerine getiren bir para olmaktan çıkmasına yol açtı. Türk lirası bugün paranın dört temel işlevinden yalnızca birini, “mübadele aracı” olma işlevini yarım yamalak da olsa sürdürmekte.
Türk Lirası paranın diğer işlevlerini gereğince yerine getiremediği için TL. kullanılarak yapılan alım satımlar çoğu kez satıcı ile alıcı arsasında bir pazarlığa dönüşüyor. Bu ortamda 5 lira ve 10 liralık baknotlardan sonra 50 liralık ve 100 liralık banknot da ancak bahşiş parası olarak kabul görüyor. Türk lirasını gerçek para niteliklerine sahip bir para haline getirmeden enflasyonu istenen düzeye indirmek olanaksız.
Hukuksuzluğun kol gezdiği ülke
Türkiye’nin hukuk düzenine ve adalet sistemine duyulan güvenin dip noktada bulunduğu da bütün dünyanın bildiği bir gerçek. Bu temel sorun aşılmadan Türkiye ekonomisinin ihtiyacı olan yabancı yatırım sermayesini çekmesinin ve rekabet gücünü artırmasının olanaksız olduğunu da hatırlatmak gerekiyor. Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin “ekonomi rayına oturdu, her şey yolunda” havasına girmesinin ciddiye alınamayacağını gösteriyor.
Öte yandan dünya ekonomisinden yansıyan risklerin ve jeopolitik gelişmelerin kazandığı yeni boyutların Türkiye’yi olumsuz etkilemesi de kaçınılmaz görünüyor. İsrail’in Ortadoğu’daki azgınlığının yaratacağı sorunların ötesinde, Çin ile ABD arasında yaşanabilecek çok boyutlu bir hesaplaşmanın çok daha vahim gelişmelere yol açabileceğini yazıp duruyor ciddi gazeteler. Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin “ekonomi rayına oturdu, her şey yolunda” havasına girmesinin ciddiye alınamayacağını gösteriyor.
Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin “ekonomi rayına oturdu, her şey yolunda” havasına girmesinin ciddiye alınamayacağını gösteriyor.