İhracat sorunu büyüme sorunu

Erhan ASLANOĞLU
Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

2020 yılı ortalarında pandeminin hemen arkasından büyük bir çıkışa geçen ihracat, Türkiye ekonomisinin büyümesinin lokomotifi oldu. Başta Çin olmak üzere Asya’dan ürün tedarik sorunları hem süre olarak hem maliyet olarak arttı.  Özellikle Avrupa’dan ülkemizin ihracat ürünlerine büyük bir talep artışı başladı. Çok olumsuz bir gelişmeden çok iyi bir fırsat çıktı ve sanayicimiz bunu çok iyi değerlendirdi. Zaten ihracatımızın yüzde 95’i imalat sanayi ürünlerinden oluşuyor.

Yüksek teknolojili ürünlerin payı çok düşük kalsa da düşük ve orta teknolojili sektörlerde rekabet gücü oldukça yüksek bir sanayimiz var. İhracatta asıl sıçrama 2021 yılında oldu. 160-180 milyar dolar arasında seyreden ihracatımız 225 milyar dolara ulaştı. Bunun nedeni rekabetçi kur değil, küresel ekonominin yüzde 6,1 gibi bir oranda 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek hızda büyümesi, AB pazarında çok daha büyük bir yer bulmamız ve bu fırsatı değerlendirecek güçte bir sanayiye sahip olmamız oldu. Tüm bu çerçevede yüzde 11 olarak gerçekleşen 2021 büyümesinde en büyük pay da ihracattan geldi.

İç ve Dış Koşullar Değişti

Bu başarı yapısal bir değişim olmadan, küresel değişim rüzgarları çerçevesinde mevcut kapasitenin iyi değerlendirilebilmesiyle geldi. İçinde bulunduğumuz dönemde ihracatta ortaya çıkan sıkıntılar,  hem iç hem dış faktörlerin sonucu olarak karşımıza çıkmaya başladı. En önemli iç faktör geçtiğimiz yıl Eylül ayı ile beraber para politikamızdaki değişim oldu.  İhracatta ve büyümede rekor kırdığımız bir yıl para politikasını gevşetmeye başlayarak ve rekabetçi kur söylemiyle TL’de aşırı değer kaybına yol verdik. Ülkemizde enflasyonun en önemli nedeni döviz kurlarındaki artıştır. TÜFE’nin yüzde 19’lardan yüzde 85’lere fırladığı bu süreçte kur geçişkenliği de sıçrama gösterdi. Para politikasının yarattığı belirsizlik sadece döviz kurlarının değil, emtia fiyatları, ücretler gibi her türlü maliyet artışının nihai fiyatlara geçişkenliğini büyük oranda arttırdı. Üreticinin maliyet artışını gösteren Yurtiçi ÜFE son bir yılda yüzde 158 arttı. Dolar / TL’de son bir yıllık artış yüzde 86, euro /TL’de yaklaşık yüzde 70 oldu. TL maliyet artışı kur artışının en az iki katı olunca kârlılık ve rekabet gücünde sıkıntılar artmaya başladı. Bu bir sarmal, kurlar artarsa maliyetler ve enflasyon yine artacak, bir süre sonra aynı sıkıntı tekrar edecek. Bir taraftan işin sürekliliğini sağlayacak bir dengelenmeye ihtiyaç varken, diğer taraftan bu sarmaldan çıkmak için enflasyon ile mücadelede çok sıkı bir para politikasına ihtiyaç bulunuyor.

Küresel resesyona doğru tedarik sorunu azalıyor

Rekabet gücünü olumsuz etkileyen önemli bir unsur küresel ekonominin ciddi bir yavaşlamayla resesyona doğru gidiyor olması diyebiliriz. Başta Avrupa olmak üzere ihracat pazarlarımızdaki zayıflama, siparişlere, satınalma yöneticileri endeksine, özetle ihracat iklim endeksine son aylarda olumsuz yansımış durumda. Bu yılın ilk 9 ayında ihracatımız yüzde 17 artarken, ithalatımız yüzde 40 artmış durumda. Dış ticaret açığımız yüzde 156 arttı.  İhracatımız artıyor ama çok ciddi bir ithalat ile artabiliyor. Bu yapımızı değiştiremedik. İthal fiyatları artınca dış açığımız çok daha fazla artıyor. İhracatta yüksek teknolojili ürünlerin payını artırırken, ithalatta da enerji bağımlılığımızı azaltmamız gerekiyor. Yakın geleceğin ekonomisinde enerji bağımlılığını fosil yakıtlarla değil, yenilenebilir enerjilerle azaltmamız lazım. Bu konuda doğal olarak büyük bir potansiyelimiz bulunuyor.

Hem ihracat rekabet gücümüzdeki düşüş hem de hammadde ve enerji fiyatlarındaki artış dış ticaret hadlerimizi tarihi düşük seviyelere getirmiş bulunuyor. İhracat birim değer endeksinin ithalat birim değer endeksine bölünmesiyle hesaplanan dış ticaret haddimiz geçen yıl 90-95 arasındayken, bu yıl 70-75 arasına gerilemiş bulunuyor. Bir birim ithal ürün alabilmek için çok daha fazla emek ve ürün vermemiz gerekiyor.

Küresel olarak yaşanan bir diğer değişim ise pandeminin etkisini azalmasıyla tedarik sorunlarının azalması, sürelerinin kısalması, ulaşım maliyetlerinin düşmesi oldu. Bu çerçevede Çin’den olmasa bile Endonezya, Vietnam gibi ülkelerden özellikle Avrupa’ya ürün arzı artmaya başladı. Yaşanan yüksek maliyet artışları ile zorlanan tekstil, giyim gibi bazı sektörlerimiz tekrar Asya ülkeleri ile rekabette zorlanmaya başlamış görünüyor.

İç koşullar ve yapısal değişime odaklanalım

Özetle, ihracatta başarımız yapısal bir değişim olmadan, ihracatçımızın çıkan fırsatı değerlendirebilecek gücüyle geldi. İç ve dış koşullar değişince ihracatta zorluklar başladı. Dış koşulları değiştiremeyeceğimize göre iç koşullara ve yapısal değişime odaklanmamız lazım. İçeride kur-enflasyon sarmalından çıkmak için sıkı para politikası başta olmak üzere kapsamlı bir dezenflasyon programına başlamamız gerekiyor. Yapısal olarak ise ithalat bağımlılığını azaltacak güçlü bir yenilenebilir enerji dönüşümü ile yüksek teknolojili ürünlerin ihracatta payını hissedilir şekilde arttıracak sanayi planlarına ihtiyacımız bulunuyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
TL değerli mi? 28 Şubat 2024