Merkez Bankası faiz artışı ne getirdi

Özcan KADIOĞLU
Özcan KADIOĞLU RAKAMLARIN DİLİ

Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu geçen hafta yapmış olduğu toplantıda döviz kurlarındaki ekim ve kasım ayının başında %11 yüksek artış sonucu önce Merkez Bankası Başkanı görevden alındı ardından Maliye ve Hazine Bakanı gizemli bir şekilde istifa etti. Bir anda piyasalarda şok etkisi oldu. Ardından Merkez Bankası’nın başına Eski Maliye Bakanı Naci Ağbal, ardından Maliye ve Hazine Bakanlığı’na da Lütfi Elvan atandı.

Piyasalarda bir anda bayram havası yaşandı. Dolar kuru 7.50 seviyesine, Euro 9,00 seviyesinin altına kadar indi. Ardından Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu 19 Kasım da vitrindeki faiz oranı ile içerdeki faiz oranı eşitlendi ve politika faiz oranında sadeleştirmeye gidilerek 475 baz puan artışla %15 e çıkarıldı.

Bir anda hükümet üyeleri tarafından ekonomi de, adalet te ve hukuk alanında reform yapılacağı, artık hükümetin yönünün Avrupa Birliği olduğu ısrarla vurgulandı. Bu da piyasalar tarafından erken sinyal olarak görülüp satın alındı.

Merkez Bankası'nın faiz kararında önceki kararlarda da yer alan "ihtiyaç duyulması halinde ek sıkılaştırma yapılacaktır" ifadesi özellikle vurgulandı.

Birçok ekonomist bunun doğru olduğunu bu yüzden dolayı kur düşüşünün yaşandığını ve yaşanmaya devam edeceğini yazıp konuştu.

Son günlerde yurt dışı tarafı daha ağır basan ama içeride de özelikle rezerv tartışmaları nedeniyle artan kur baskısı karşısında Merkez Bankası’nın daha sıkı durması konusunda kamuoyunda ciddi bir baskı vardı buna da cevap verilmiş oldu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) swap yoluyla dolar rezervlerini artırmasının, yeni bir kur şoku karşısında TL'nin değerini korumak için yeterli adım olmayacağı söylemleri giderek herkes tarafından dillendirilmeye devam edildi ve yapısal sorunların yapısal reformlarla çözüleceği gerçeği bir anda unutuldu. Türkiye'nin piyasalarda olası bir krize karşılık verecek finansal savunmasının yeterli olmadığı kur krizine karşı yeterli duruş sergileyemeyeceği ifade ediliyordu.

Merkez Bankası’nın döviz rezervinin net şu kadar ya da brüt bu kadar olması değil. Asıl sorun, insanların maalesef önünü göremeyip ekonomi politikalarının nasıl olacağı konusunda geleceğe dair hesaplar yapamamasından kaynaklanıyor.

Şahsen ben bu konuda çok farklı düşünüyorum. Bunun sebebini sizlere tablo halinde sunmaya çalışacağım. Bunu yaparken 2018 yılından itibaren Merkez Bankası toplantısı öncesi ve sonrası kur hareketlerini inceleyip sizlerle analizimi paylaşacağım.

Faiz artışları bir nebzede olsa geçici olarak kur üzerinde bazen etki yapıyor ama bu kalıcı bir etki maalesef olmuyor.

Döviz kurlarındaki istikrarsızlığın artışın sebepleri,

- Salgın konusunda alınan tedbirlerin tartışılması ve verilerin şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılmaması,

- Ekonomilerde kapanmaların ve yasakların ne kadar devam edeceği konusunda tahminler yapılamaması,

- Turizm gelirlerinde çok ciddi anlamda kayıp yaşanması,

- ABD yaşanacak olan Başkan değişikliği

- İçte ve dışta Siyasi gerilimlerin devam etmesi,

- S 400 füze sistemi ve F35 uçak krizi,

- Merkez Bankası net rezerv azalması ve sürekli polemik konusu olması,

- Kurumların yıpratılması,

- Atamalarda liyakat yerine sadakate önem verilmesi,

- Yöneticilerin bilimsel verileri kullanmaktan çekinmesi,

- Kurumlar üzerindeki siyasi baskının artması.

Yapısal sorunlar yapısal reformlarla çözülür. Pansuman tedaviler günü kurtarmamıza yardımcı olur ama ilerde daha büyük olumsuz olayların gelişmesine sebep olur.

Bir ülkenin ekonomisi faiz artışı ile istikrara kavuşup uçuşa geçmez, aynı şekilde faiz düşüşü ile de ülke ekonomisi batıp uçurumdan aşağı yuvarlanmaz. Bunlar günü kurtaran palyatif tekbirlerdir.

Tabloyu dikkatli incelerseniz Para Politikaları Kurul toplantısı ve sonrası ciddi bir değişim olmadığını göreceksiniz.

                                                                                                                            Hazırlayan: Özcan Kadıoğlu           Kaynak: Merkez Bankası

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar