2011’de Japonya’nın Fukuşima kentinde 9,0 şiddetinde bir deprem oldu. Ardından gelen tsunamiyle Fukuşima’daki nükleer santralde Çernobil’den sonra tarihin en büyük nükleer faciası yaşandı. Kazadan sonra nükleer santralleri olan iki ülke, ne yapacaklarını uzun uzun tartıştılar ve iki farklı karara vardılar: Japonya tedbirleri artırıp nükleer enerji üretimine devam etmeye, konuyla hiç ilgisi olmayan Almanya nükleer santrallerini kapatmaya karar verdi. Neden mi? Çünkü Almanya’da Yeşiller adında “dünya için endişelenen” bir siyasi parti var. Almanlar son nükleer santrallerini bu sene yıktılar.
Bu kararın faturası yıllar sonra ortaya çıktı. 2022’de Putin Ukrayna’yı işgal ettiğinde herkes aynı soruyu sordu: Rusya, bu cesareti ve finansmanı nereden buldu? 2011-2022 arasında Avrupa Birliği, Rusya’dan ithal ettiği doğalgaz için Almanya başta olmak üzere yüz milyarlarca avro ödedi. Savaş başlamadan önce Almanya’nın doğal gaz ihtiyacının yaklaşık %55’ini Rusya karşılıyordu.
Yine Yeşillerin oluşturduğu gündem sağ olsun, Avrupa Birliği’nin iklim hedefleri var. Peki, iklim hedefleri kime yarıyor? 14 Kasım günkü yazımda anlattığım gibi, bugün güneş panelleri, rüzgâr enerjisi, hidroelektrik veya batarya gibi yeşil teknolojilerin üretiminde dünyanın kapasitesinin neredeyse tamamı Çin’de. Hatta bazı ürünlerde Çin’in kapasitesi dünyanın toplam talebinden daha fazla. Yani eskiden Avrupa’yı Rusya’ya bağımlı yapmak için çalışan çevreciler bugün de Avrupa’yı Çin’e bağımlı yapmak için çalışıyor.
ABD, elektrikli araçlarda ve daha birçok yeşil teknoloji ürününde Çin’e karşı %100 civarında gümrük vergisi koyarak net tavır aldı. AB’de ise üye ülkeler mevcut %10 ithal araç vergisi üstüne Çin’den gelen elektrikli araçlara %35 oranında vergi koyabilmek için birbirinin gözünü oydu. Oysa bu koruma tedbirleri ile Çinli araçların önünü kesmek zaten mümkün değil. G20 içinde Çin’den gelen elektrikli araçların pazar payının yüksek olmadığı iki ülke var: ABD ve Hindistan. İkisi de Çin’e %100 gümrük vergisi uyguluyor.
Bilin bakalım AB’de Çin’e gümrük vergisi konmasına en çok karşı çıkan ülke kimdi? Almanya. Çünkü Alman otomotiv şirketlerinin Çin’de de yatırımları var. O yüzden Çin Komünist Partisi ile karşı karşıya gelmek istemiyorlar. Zira böyle tedbirlere karşı Çin, bir Avrupa ülkesinde küçük ama etkili bir lobi grubunu manipüle etmek için bir gün Fransız konyaklarına başka bir gün İspanyolların meşhur jamonlarına ek vergiler getirebiliyor (Küçük bir not, dünyada en çok domuz Çin’de yeniyor!). Ancak korkunun ecele faydası yok. Çin’de otomotiv pazarında Almanların pazar payı 2020’de %27’den bu sene %17’ye düşmüş. Bütün dünya gibi Çinliler de Çin’de üretilen elektrikli arabaları tercih ediyor. Çünkü yüksek donanımlı ve ucuzlar.
Bir de Çin’den bol bol yatırım aldıkları için AB içinde Macaristan gibi Çin’i savunan bazı ülkeler de var. Onlar da haklı. 10 milyon nüfuslu Macaristan 2023’te AB’ye yapılan Çin yatırımlarının %44’ünü tek başına almış. Malum, BYD Manisa’da kurmak için söz verip karşılığında vergi muafiyetleri aldığı fabrikasını da Macaristan’da kuruyor. Neden? Çünkü Macaristan’ın AB’nin karar alma mekanizmalarında oy hakkı var; Türkiye’nin yok. Son dönemde basında çıkan haberler, AB’nin Türkiye’de fabrika açmak isteyen Çinli firmaları tehdit ettiğini iddia ediyor.
Türkiye, karar süreçlerinde söz hakkı olmadan Gümrük Birliği içinde yer alıyor. Yirmi yıl önce bu tolere edilebilirdi; çünkü ticaret, kurallara göre işliyordu. Bugün ise ticaret açığımız içinde Çin’in payı %60 iken, bu durum sürdürülebilir değil. Wolfgang Münchau’nun Kaput kitabında anlattığı gibi, Almanya, demokratik sistemin kısa vadeli gündemlere odaklanan lobilerin elinde nasıl esir olduğunun en somut örneği. Ufak tefek grupların taassup veya menfaatlerine göre karar verirseniz, bir gün Rusya’ya başka bir gün de Çin’e bağımlı hale gelirsiniz. AB’deki 27 demokrasideki kısa vadeli kararlarla Çin Komünist Partisi’nin uzun vadeli vizyonu arasındaki mücadeleyi kimin kazanacağı net değil mi?
NATO’nun dezenformasyonla ilgili raporlarında Rusya’nın Avrupa’da kaya gazı gibi yerli enerji kaynaklarına karşı kampanya yapan sivil toplum kuruluşlarına finansman sağladığı açıkça yazıyor. İnsan düşünmeden edemiyor: Acaba 2011’de Almanya’nın nükleer enerjiyi terk etme kararının arkasında da Rusya kaynaklı dezenformasyon olabilir mi? Yoksa bugünkü iklim hedeflerini de Çinli sosyal medya operatörleri destekliyor olabilir mi? Peki, Türkiye neden Avrupa’daki pazarını Çinlilere karşı korumak için Avrupa kamuoyu nezdinde kampanyalar yürütmüyor?