Domatesli simit inovasyon mudur?

D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Hatırlayalım; inovasyon, gelir yaratan yeniliktir. Yenilikten kasıt; yeni bir ürün, hizmet, iş modeli, süreç veya pazarlama şeklidir. İnovasyonun teknoloji tabanlı olma zorunluluğu yok. Önceki yazılarda bu konuyu tartışmıştık. Domatesli peynir gelir yaratan yenilik tanımımıza uyuyor. Gelirin sürdürülebilir olması çok kritik. Kendisini ispatlamış bir ürün. Dolayısıyla sürdürülebilirlik eşiğini çoktan aşmış durumda. Ayrıca inovasyonun 3 temel şartını karşılıyor: teknik olarak yapılabilirlik (feasibility), iş olarak uygulanabilirlik (viability) ve müşteri talebi (desirability). O halde pekâlâ inovasyon diyebiliriz. Hatta bana göre Türkiye’den çıkan en başarılı inovasyonlardan biridir.  

Girişimciyi farklı şekillerde tanımlayabiliriz. Bence girişimci inovasyonu ticarileştirebilen kişidir. Diğer bir deyimle, girişimcinin işi inovasyondur. Tam da burası, bam telidir. İnovasyon, girişimci ile tüccarı ve esnafı ayrıştıran nirengi noktasıdır. Simidi fırından alarak pastanelere dağıtan kişi tüccardır. Pastane sahibi esnaftır. Simidin arasına domates ve peyniri koyarak yeni ürün/yeni bir pazar yaratan kişi girişimcidir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye işletme tarihinde en başarılı girişimlerden birisinin Simit Sarayı olduğunu düşünüyorum. Sadece özgün bir inovasyondan dolayı değil, aynı zamanda yerel bir tadı global arenaya sunabilmesinden dolayı takdiri hak ediyor. Bir ülkenin en iyi olduğu alanlarda inovasyonlara yoğunlaşması gerektiğine inanıyorum her zaman. Gıda, Türkiye’nin rekabet gücü ve inovasyon potansiyeli en yüksek olduğu sektörlerden biridir. Birçok meyve sebze farklı ülkelerde yetişebilir ama yerel tatları taklit etmek çok zordur.

Ürün dışında, en az onun kadar önemli deneyim inovasyonlarından bahsetmek gerekir bu noktada. Domatesli simidimi sipariş verirken, tüketirken ve sonrasında bir deneyim yaşıyorum. Eğer bu kanallarda kötü tecrübeler yaşanırsa çok başarılı bir ürünün sonu hüsran olabilir. Çünkü domatesli ya da kaşarlı-salamlı simit, klasik simide göre ayakta yürürken değil genelde oturarak çay eşliğinde tüketilen bir ürün. Pakete girerse soğuma ve deforme olma riski var. Ayakta yemek zor ve hijyenik değil. Dolayısıyla ürünü tamamlayan deneyim yolculuğunun çok iyi tasarlanması gerekir. Uzun kuyruklar, pis masalar, bayatlamış çay, mimari tasarımı kötü mağazalar ürün satışlarını baskılayabilir. O bakımdan, sürekli olarak güçlü ürün inovasyonların zamanla hizmet ve deneyimlere dönüştüğünü vurguluyoruz. İnovasyona uçtan uca bütünsel olarak bakmak gerekir. İnovasyon profesyonellerinin işi Ür-Ge ile başlamaz, onunla bitmez.

Son olarak, kalkınma ekonomistlerinin ve politika yapıcıların şu soruyu yanıt aramaları gerekir: 50 alelade simit fırını mı, yoksa bir Simit Sarayı mı daha büyük ekonomik etki yaratır? Kuşkusuz, harcıalem ürünler yerine katma değeri yüksek inovasyonlara imza atan, markalaşan, ihracatta bulunabilen ve daha çok insan istihdam edebilen girişimler teşvik edilmelidir. Simit Sarayı 22 ülkedeki şubesi ile Türkiye’ye döviz sokan bir işletme. 400 üzerinde mağazasında binlerce insan çalışıyor. Ortalama bir Simit Sarayında ortalama bir simit fırınından en az 5 kat fazla insan istihdam ediliyor. Ekonomik gelişmeyi pek çok açıdan destekliyor. Kalkınmak isteyen ülkeler için tek bir yol var: inovasyon. Vaziyet böyle olunca, inovasyonu sadece havalı ofislerin ve plazaların gündeminden çıkartıp sokağa indirmeliyiz. Adeta “gerilla inovasyonu” şeklinde toplumun tüm kesimlerini harekete geçirmeliyiz. “İnovasyon Aktivizmi” yabana atılacak bir misyon değil. İnovasyon aktivistlerimizin sayısı artmalı.

Vatandaşa inovasyon yapabilme cesareti verebilmeliyiz. Bunu ancak hem formal eğitim ile hem de farklı mekanizmalar tasarlayarak ve kamu-üniversite-sanayi iş birliği ile başarabiliriz. Türkiye ne zaman 1000 tane Simit Sarayı gibi yeni pazarlar (mavi okyanuslar) yaratan yüksek inovasyonlar/markalar çıkartır, o zaman kişi başı geliri 20K$ üzerine çıkan gelişmiş ekonomi sınıfına girer.

Tüm yazılarını göster