Ekolojik dengeyi gözeten bir yerel yönetim anlayışı

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Yerel seçimler sonrasında; kentlerin, sürdürülebilirlik, demokrasi, eşitlik ve sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde hakkaniyete uygun şekilde planlanması gerekiyor.

Türkiye’de yerel yönetimler, 2019’dan bu yana, salgın, deprem ve iklim krizi kaynaklı afetler gibi daha önce hiç karşılaşmadıkları boyutlarda zorlayıcı gündemlerle yüzleşmek zorunda kalıyorlar.

Çok bileşenli bu krizler ve riskler dikkate alındığında; yerel yönetimlerin planlı, acil ve stratejik müdahalelerde bulunması her zamandan daha önemli hale geliyor.

Önümüzdeki dönemde, daha sağlıklı ve dirençli bir yaşam için doğal varlıkları ve ekolojik dengeyi gözeten demokratik bir yerel yönetim anlayışına ihtiyaç olduğu kesin.

TEMA Vakfı, 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilecek Mahalli İdareler Seçimleri öncesinde önemli bir çalışma hazırladı. 2024 Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi adını taşıyan bu çalışma, ekosistem bütünlüğünü gözeten dirençli kentler ve sağlıklı bir yaşam için yerel yönetimlerin atabileceği adımları özetliyor.

Belge, iklime ve doğa olaylarına dirençli, katılım mekanizmaları güçlendirilmiş, yaşanabilir kentler için öneriler sunuyor. Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi’nin ana başlıklarını hatırlatmakta fayda var…

Doğa olaylarına karşı dirençlilik

Kent sorunlarının çoğu, yerleşim alanları planlanırken arazilerin doğal özelliklerinin ve ekolojik dengelerin göz ardı edilmesinden kaynaklanıyor. Örneğin, dere kenarlarına veya taşkın bölgelerine yapılan yerleşimler, sık sık sel ve su baskınlarına maruz kalıyor. Verimli tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması gıda üretimi için gerekli tarım alanlarını azaltıyor.

Kent içi aktif yeşil alanların yetersizliği, şehir içinde sıcaklıkların artmasına ve buna bağlı olarak hem can kayıplarına hem de enerji maliyetlerinin artmasına yol açıyor. Beton yapıların yoğunluğu ve yanlış konumlandırılmaları, hava akımını engelleyerek kentsel ısı adalarının oluşumuna neden oluyor. Sulak alanların, orman varlıklarının tahrip olmasıysa yerel iklim dengesinin bozulmasına ve biyolojik çeşitlilik kaybına neden oluyor.

Bu sorunların çözümü için arazi kullanımında arazinin; jeolojik yapısı, gıda, su ve diğer ekosistem hizmetleri üretimindeki işlevleri gibi özelliklerinin dikkate alınması geriyor. Bir kentin planlanmasında ve yönetiminde doğal varlıkların, habitatların korunması, ekosistem bütününde koruma-kullanma dengesinin gözetilmesi, afet risklerinin azaltılması için doğa tabanlı çözümlerin uygulanması gerekiyor.

İklimi koruma ve iklim değişikliğine uyum

Kentler, nüfus yoğunluğu ve sanayi faaliyetleri nedeniyle iklim değişikliğinin nedenleri ve sonuçları bakımından önemli bir role sahip. Ülkemizde il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranının 2022 yılı itibarıyla yüzde 93,41 düzeyinde olması, bu alanları iklim değişikliğine karşı özellikle kırılgan hale getiriyor. Kentlerdeki plansız yoğun yapılaşma nedeniyle beton ve asfalt yüzeylerin genişlemesi, bunun karşılığında yeşil alanların azalması kentsel ısı adalarının oluşumunu meydana getiriyor ve sera gazı emisyonunu artırıyor.

Kentlerin iklim değişikliğine katkısı ve etkilenebilirliği göz önünde bulundurulduğunda, azaltım ve uyum faaliyetlerinde etkili stratejilerin uygulanması hayati önem taşıyor. Kent çeperlerindeki tarım arazilerinin, kent içi ormanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması bu bağlamda en stratejik gereklilik. Enerji verimliliğini artırmak; yenilenebilir, temiz enerji kaynakları kullanmak ve sürdürülebilir ulaşım alternatifl erini desteklemek iklim kriziyle mücadelede öncelikli adımlar ön plana çıkıyor. Ayrıca, yeşil alanların genişletilmesi ve planlama süreçlerinde ekosistemi gözeten bir anlayışla hareket edilmesi, hem iklim değişikliği etkilerini hafifl etmek hem de kent sakinlerinin yaşam kalitesini artırmak için kritik öneme sahip

Demokratik katılım

Yerel idarelerin alınan her türlü karara aktif yurttaş katılımını sağlaması, ihtiyaç ve sorunların doğru tespit edilmesinde çok önemli bir rol oynuyor. Seçim ardından göreve gelen belediye ekiplerinin başlayacakları stratejik planlama süreçlerini etkin yurttaş ve sivil toplum katılımı için bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerekiyor.

Kentli hakkı

Nüfusun büyük çoğunluğunun kentlerde yaşaması nedeniyle “kentli hakkı” olarak literatüre girmiş olan bu kavramın kırsalda yaşayanları da kapsaması önem taşıyor. Sağlıklı bir çevrede yaşama, ulaşım ve dolaşım özgürlüğü, tarihi ve kültürel mirasın korunması, kişisel bütünlüğün korunması, barınma güvencesinin sağlanması, iş birliği ve dayanışmanın artırılması, iktisadi ve sosyal adaletin sağlanması, toplumun her kesiminin kendini güvende hissetmesinin sağlanması, insan onuruna yakışır bir yaşamın kurulmasıyla bu hak tesis edilmiş olacak. Kentlerin, sürdürülebilirlik, demokrasi, eşitlik ve sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde hakkaniyete uygun şekilde planlanması gerekiyor.

Yaşanabilir kentler için temiz gıda, su ve hava

Gıda Yönetimi: Kentlerde sağlıklı ve sürdürülebilir gıda sistemlerinin oluşturulması, hem nüfusun beslenme ihtiyaçlarının karşılanması hem de olumsuz çevresel etkinin azaltılması açısından büyük önem taşıyor. Belediyelerin, yerel gıda üretimini ve tedarik zincirlerini güçlendirerek, taze ve besleyici gıdaların daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlaması gerekiyor. Bu süreçte, kentsel tarım ve çatı bahçeleri gibi yenilikçi uygulamaların teşvik edilmesi, gıda israfının önlenmesine yönelik bilinçlendirme kampanyalarının düzenlenmesi ve gıda atıklarının kompostlaştırılmasına yönelik altyapıların geliştirilmesi ön plana çıkıyor.

Su Yönetimi: Yeraltı ve yerüstü sularının, su havzalarının, dere yataklarının ve vadilerin korunması kentsel su yönetiminin temel taşları arasında yer alıyor. Kalite ve miktar açısından sürdürülebilirliğinin sağlanması için su varlıklarının mutlak surette korunması gerekiyor. Özellikle su kıtlığına maruz kalan ülkemizde, suyu tasarrufl u kullanmayı teşvik eden yenilikçi uygulamalar yaygınlaştırılması önem taşıyor. Şebekedeki kayıp kaçakların azaltılması, içme suyu kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi önemli bir diğer konu. XKatı Atık Yönetimi: Yerel yönetimlerin; entegre atık yönetim stratejilerini geliştirerek atıkların kaynağında azaltılmasını, ayrıştırılmasını ve geri dönüşümünün artırılmasını, organik atıkların depo sahalarına gönderilmeden kompost tesislerinde işlenmesini sağlayacak altyapılar kurması gerekiyor.

Hava Kalitesi Yönetimi: Hava kirliliği, Türkiye’de erken ölümlere neden olan çevre sorunları arasında birinci sırada yer alıyor. Belediyelerin, temiz hava eylem planlarının hazırlanması sürecinin en önemli paydaşı olmakla birlikte, planların hazırlanmasında yönlendirici ve hızlandırıcı rol oynaması gerekiyor. Kentlerde fosil yakıt tüketimini azaltacak yapılaşma koşullarının teşvik edilmesi, ulaşım planları ve uygulamalarının hayata geçirilmesi gerekiyor. Ayrıca, çimento, kömürlü termik santral ve maden işletmeleri gibi kirletici etkisi çok yüksek mevcut tesislerin kapatılması, yenilerinin planlanmasının önüne geçilmesi hava kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi bakımından önem taşıyor.

Tüm yazılarını göster