Enerjide yeşil dönüşüm

Dr. S. Armağan VURDU DEVR-İ ÂLEM

Enerji sektörü, iktisadi kalkınmadan ve iklim krizi ile mücadeleden bağımsız düşünülemeyecek bir alan. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın yedincisi de ‘Erişilebilir ve Temiz Enerji’. Bu çerçevede, enerji üretim kompozisyonunun ve kullanımının değişimi, karbon yoğunluğunun azaltılması, yeşil dönüşüm alanının en önemli başlıklarından biri olarak ön plana çıkıyor. Daha düşük karbon emisyonu içeren bir üretim yapısı, enerji üretim ve kullanım sürecine ilişkin bir dönüşümü gerektiriyor.

Gün geçtikçe bu dönüşüm, ülkelerin ve firmaların uluslararası rekabet gücünün korunması ve geliştirilmesi için elzem hale geliyor. Bu noktada, enerji üretiminde fosil yakıtların payının azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerjinin payının artması, enerji verimliliği, düşük karbon emisyonlu ve karbonun yakalanması ve depolanmasıyla ilgili teknolojilerin geliştirilmesi önem arz eden hususlar.

Diğer önemli bir konu da dönüşümün sistematik ve planlı bir şekilde arz güvenliği gözetilerek yapılması. Nitekim, Rusya-Ukrayna savaşı bu meseleyi dünya gündemine taşıdı ve Avrupa ülkelerinin tekrardan kömür üretimine başlaması, nükleer enerjiyi yeşil enerji kategorisine almaları enerjide yeşil dönüşümün geleceğine ilişkin şüphe uyandıran gelişmeler oldu. Bir yandan da bu gelişmeler, Avrupa’nın Rusya gazına olan bağımlılığı azaltmak için yenilenebilir enerji kaynakları lehine dönüşümü hızlandırmasına da vesile olduğunu söyleyebiliriz.

Dünya genelinde baktığımızda, 1970’li yıllarda küresel enerji talebinin yaklaşık %90’ı fosil yakıtlar (petrol, doğal gaz ve kömür) tarafından karşılanırken, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha yaygın bir şekilde kullanılmasının da etkisiyle fosil yakıt kullanımının 2021 yılında %82 seviyesine gerilediği görülüyor. 2011-2021 yılları arasındaki on yıllık dönemde, küresel yenilenebilir enerji üretimi iki kat arttı. 2011’de toplam tüketimde yüzde 9 olan yenilenebilir enerjinin payı 2021’de yüzde 13’e yükseldi. Aynı dönemde küresel yenilenebilir enerji talebi yüzde 14 artış kaydetti. Bu artış, enerji kaynaklı karbon salımının yüzde 5 (1.7 gigaton) yükselmesine sebep oldu. Türkiye özelinde ise, 2021 yılı elektrik üretiminin %30,9'u kömürden, %33,2'si doğal gazdan, %16,7'si hidrolik enerjiden, %9,4’ü rüzgârdan, %4,2’si güneşten, %3,2'si jeotermal enerjiden ve %2,4’ü diğer kaynaklardan elde edildiğini görüyoruz. 2022 yılı Kasım ayı sonu itibarıyla ülkemizin kurulu gücü 103.541 MW’a ulaştı. Bunun kaynaklara göre dağılımı; %30,5 hidrolik enerji, %24,4 doğal gaz, %21,1 kömür, %11,0 rüzgâr, %9,0 güneş, %1,6 jeotermal ve %2,4 ise diğer kaynaklar şeklinde.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yapılan bir çalışmada, Türkiye yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak 2030 yılına kadar GSYH’sini yılda 8 milyar ABD Doları daha artırabilecek, 300 bini aşkın yeni iş yaratabilecek, sera gazı salımlarını 2019 düzeyine göre yüzde 8 azaltabilecek kapasiteye sahip. Dönüşümden kaynaklı enerji verimliliğindeki artışların en fazla istihdam artışını otomotiv, makine, beyaz eşya, kurulum ve onarım ile kimya sektörlerinde göstermesi bekleniyor.

Yenilenebilir enerji dönüşümü ve enerji verimliliği Türkiye’nin dış ticaret dengesi üzerinde de ciddi etki gösterme potansiyeline sahip. Dönüşüm, yalnızca enerji ithalatını azaltmayacak, verimlilik artışları sayesinde, ihracata yönelik sektörlerin rekabet gücünü de artıran bir etki yaratacak. Enerji üretiminde fosil yakıtlardan yenilenebilir kaynaklara geçiş için önümüzde AB uygulamaları benzeri bir karbon fiyatlama mekanizması ve emisyon ticaret sistemi kurulması, firmalarımızın rekabetçiliği için gerekli olan üretim maliyetlerinin azaltılmasına yönelik yenilenebilir enerji dönüşümü ne ilişkin teşviklerin devam etmesi önemli başlıklardan bazıları.

Şüphesiz, enerji sistemlerini dönüştürürken biyolojik çeşitliliğin ve sosyal yapının korunması, bunun yanı sıra, gelişmiş ülkelerin iklim kriziyle mücadele alanındaki düzenlemeleri, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin koşullarını göz ardı etmeden ve özellikle dönüşüm için gerekli finansman imkanlarını da seferber edecek bir anlayışla yürütmeleri son derece önemli konular. Zira küresel enerjide dönüşüm için yıllık 1 ila 3.5 trilyon dolarlık bir yatırım yapılması gerekli. Bunun başarılabilmesi için de her zaman belirttiğim gibi güçlü bir küresel yönetişim ve iş birliği şart.

Tüm yazılarını göster