Enseyi karartmanın “Lineker”cesi…

Ahmet Kasım HAN KAVANOZUN DİBİ

Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin sonuçları bu yazı kaleme alınırken henüz kesinleşmemişti. Ancak, öyle görünüyor ki Türkiye, 28 Mayıs 2023 tarihinde Cumhurbaşkanını seçmek için ikinci tura gidecek. Genel kanaat iki seçim arası on dört günlük dönemin zor ve gergin geçeceği yönünde. Özellikle de iş ekonomiye gelince beklenti bu yönde…

İngiliz futbolunun efsane oyuncusu Gary Lineker 1990 İtalya Dünya Kupasının yarı finalinde İngiliz milli takımı Almanya’ya karşı elenince şöyle demişti: “Futbol basit bir oyundur. Yirmi iki kişi doksan dakika boyunca bir topun peşinde koşar ve neticede, Almanlar her zaman kazanır.” Muhalefet seçmeninin ve siyasetçilerinin bir kısmı son 21 yılın hikayesinin sonucunda sanıyorum tam da böyle hissedebilir. Her ne kadar seçimin nihai galibi ancak bu ikinci turdan seçimden sonra belli olacaksa da, en azından şu an için, iktidarda muzaffer, muhalefette ise melankolik bir hava hakim.

Gerçek şu ki ikinci turda muhalefetin kazanma ihtimali daha yüksek olasılığı oluşturmuyor. Bunun değişik nedenleri var. Ancak, bir önemli nedeni muhalefet seçmeninin sosyolojisinin Lineker’in yukarıdaki sözlerine yansıyan ruh haline benzer niteliği. Bu yılgınlık duygusu yenilmişliğe, yenilgiyi kabul etmişliğe dönüşürse, önümüzdeki 28 Mayıs’ta güneye göç dalgası dahil her tür yaza münhasır iç göç refleksini, veya uzun Pazar kahvaltısı ataletini gözlemleyeceğiz. Bu da hali hazırda %49,5 civarı oy almış olan ve kazanmak için en fazla 314 bin civarı bir oya ihtiyacı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oldukça rahat bir ikinci tur zaferi kazanmasını hayli kolaylaştırabilir. Seçime katılma oranı ilk turdaki yaklaşık % 87’lik düzeyde olursa, bu rakam 274 binin altına inecek. Denilebilir ki, aslında Erdoğan’ın, çok merak edilen, “Sinan Oğan kimi destekleyecek”, sorusuyla kafasını yormak için dahi fazlaca sebebi yok. Oğan’ın oyunun onda biri Erdoğan’a yönelse bu Erdoğan’a yeterlidir. Sayın Oğan, Cumhur ve Millet ittifakları ile görüşüp nihayetinde biriyle anlaşsa dahi, aldığı ve %5,17’ye denk düşen 2 milyon 829 binden fazla oyun tamamını işaret edeceği tarafa taşıyabilir mi, bu da bir soru işareti. Bir Ümit Özdağ, Sinan Oğan anlaşmazlığı bile mümkün o aşamada.

Kaldı ki katılım oranında meydana gelecek her %1’lik düşüş, oy oranları 14 Mayıs ile aynı kalmak kaydıyla, Erdoğan’a kazanmak için gerekli oy miktarını 23 bin civarında azaltıyor. Bir başka şekilde söylersek seçime katılım kabaca %3 nispetinde düşse, Erdoğan sadece 14 Mayıs’ta ona oy vermiş olanların oyunu alsa dahi, başka hiç kimsenin seçmenine ihtiyaç duymadan, veya fazladan kimseyi ikna etmek durumunda kalmadan, seçimi kazanacaktır. Veya Oğan’a oy vermiş olanların yarısı evde otursa… diye devam edebilirim…

Ancak burada duruyorum. Bu analizlerin devamını getirmeyeceğim.

Yapılabilecek başka hesaplamalar da var emin olunuz. Bunların çoğu Erdoğan’ın seçimleri kazanmaya ne kadar yakın olduğunu gösterecek başkaca çarpıcı sonuçlar da üretebilir.

Muhalefet açısından, bu moral bozucu aritmetik Erdoğan’ın oylarında azalma olmadığını veya bu azalışın asgari düzeyde kaldığını varsayıyor. Bunun böyle olup olmayacağını şimdiden bilmeye imkân yok. Fakat böyle olabilmesinin ön şartının ne olduğu açık. Seçim dinamiklerinin bugünkü çerçevede sabitlenmesi ve muhalif seçmenin vazgeçmesi. Seçim sonuçlarında 28 Mayıs’da farklı bir senaryo ortaya çıkacaksa tam da buradan neşet edecektir (kaynaklanacaktır).

Bu seçimi iki söylem çerçevesi sürükledi. Ekonomi bir yandaydı, kimlik ve güvenlik bağlamı diğer yanda. Erdoğan ve Cumhur İttifakı özellikle son iki ayda seçimi neredeyse bütünüyle bunlardan ikincisinin kalıbına dökmeyi başardı.  Ekonomiyi ve 6 Şubat depreminin sonuçlarını, yine de, en iyi kendilerinin yönetebileceği propagandasını halka benimsetmeyi becerdi. Yakında Ekonomi Gazetemizde yazdığım bir yazıda (6 Nisan 2023 - Siyasetin ve seçmen tercihlerinin rasyonalitesi seçim kazandırır mı?) belirttiğim “rasyonel mantıksızlığın” seçmen davranışını belirleyici unsur olarak kalmasını sağladı. Bu arada muhalif cenahtaki genel “her şeye karşı” olma halinin yarattığı hava ve kimi siyasi hatalar (ki onları tartışmanın da zamanı gelecektir) iktidarın işini kolaylaştırdı.

Eğer, önümüzdeki on dört gün boyunca çerçeve bu minvalde kalırsa sonuçlar muhtemelen yukarıda bir kısmından dem vurduğum aritmetik hesaplara göre ve yüksek olasılıkla iktidar lehine tescil olacaktır. İktidarın niyetinin doğal olarak bu “kazanan” formülde ısrar etmek olduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün yaptığı “balkon konuşması”ndan belli.  Bunun kendiliğinden meydana gelebilecek tek istisnası ekonominin önümüzdeki on dört günlük performansındaki dalgalanmalara bağlı olarak ortaya çıkabilir.

Onun ötesinde muhalefete düşen paralanmamak, dağılmamak, seçmeninin konsolidasyonunu koruyacak heyecanı canlı tutmaktır. Seçim matematiği basit toplama, çıkarma olmadığı için buna, kısıtlı da olsa, bir imkân olduğu söylenebilir. Buna ilişkin verilerin tahlilini bir sonraki yazıya bırakacağım. Ancak, bu yapılamazsa “Lineker kaybetmişliği”ne teslim olmak dışında bir yol yok demektir. Elbette bu da bir seçim meselesi.

Bakalım muhalefet, seçmeni ve siyasetçisiyle hangi yoldan gidecek.

(Önemli not parantezi: 28 yıl sonra. Temmuz 2018. Rusya. Neredeyse mucize bir maç sonucu, Dünya Kupası’nda Güney Kore Almanya’yı 2-0 mağlup eder. Lineker bu defa Twitter’da, “…artık Almanlar daima kazanamıyor. Bu sözün eski versiyonu tarih oldu”, derken, Alman milli takımı, kimsenin beklemediği şekilde, evinde dönmektedir…)

Tüm yazılarını göster