Etik kurallar ve iş gezisi harcamaları

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Bir olay

Londra’da çalışan bir Citibank analisti görevli olarak Amsterdam’a gitmiş. Dönüşünde yemek faturalarını muhasebeye yollamış. Ancak harcamalar onaylanmamış; açıklama istemişler. “Bu faturada iki sandviç, iki kahve bir içeçek görünüyor. Yemekte kaç kişi vardı, açıklar mısınız?” diye sormuşlar. Analist, açıklamasını yapmış yollamış: “Kahveler küçüktü, onun için iki tane içtim. Sabah kahvaltısı yapmamıştım, iki de sandviç yedim. Hem bütün bunlar benim günlük harcama limitim 100 Euro içinde değil mi?” Analistin yolladığı ikinci yemek faturasında da iki kişi görünmüş. Yemeğe katılanların listesini istemişler. Bu kez Analist patlamış. “Derdinizin ne olduğunu söyleyebilir misiniz? Ben yemek alışkanlıklarımı haklı gösterme çabasında olmayacağım. Zaten harcamalarım 100 Euro limiti içinde. Listeme yeni bir isim eklemeyeceğim.” Bunun üzerine kendisine  “Soruşturma sonuçlanana kadar bu faturalarınızın ödemesi askıya alında” denmiş.

Olay. Etik Komitesi’inin gündemine girmiş. Analist burada verdiği ifadede önce “Evet yemekte arkadaşım da vardı. Ama o yanımda oturdu, yemekleri ben yedim” demiş. Arkasından verdiği ifadede yemeği arkadaşının da yediğini itiraf etmiş.

Sonunda konu Disiplin Komitesi’ne gelmiş. Analist burada tam bir “U dönüşü” yaparak şöyle demiş: “Ben günde 100 Euro harcama yetkimin olduğunu ve bunu istediğim gibi harcayacağımı sanıyordum. Kişisel sorunlarımla uğraşıyordum; anneannemi kaybetmiştim ve sinir bozukluğum için teskin edici ilaçlar alıyordum. Faturalar için yaptığım açıklamayı o ilaçların etkisi altında yazmıştım”

Citibank, Analist’i sonunda işten çıkarmış. O da yargıya başvurmuş. Yargıç, Citibank’i haklı görmüş.   

Etik kurallar

Bu olaya şöyle bakanlar olabilir: Bir banka ki, 150 binden fazla çalışanı var. Ait olduğu Citigroup’un pazar değeri 73,5 milyarı aşmış. Bir sandviç, bir kahveyi mesele yapmış. Yedi yıldır bu bankaya emek vermiş bir çalışanını işten atmış.  Sermaye yanlısı İngiliz yargıç da Banka’yı haklı görmüş.

Ama işe etik değerler açısından baktığınızda kazın ayağı hiç de öyle değil. Londra’daki yargıç da kararını buna dayandırarak vermiş. Mahkemenin gerekçeli kararını okuduğumda bakın neler gördüm.

Citibank’in çalışanları için hazırladığı, “Code of conduct” dediği bir ilkeler manzumesi var. Bu, her çalışanın uyması gereken kuralları belirten bir belge. Bakınız “Sorumluluğumuz, herkesin sorumlululuğu” bölümünde ne denmiş:“İşi,  adil, şeffaf, sağduyulu ve güvenilir biçimde yapmak. Bu, müşterilerimiz, tedarikçilerimiz, rakiplerimiz ve birbirimizle olan ilişkilerde ve de iletişimde dürüstlüğe bağlı kalmamızı içerir. Bu, yasaların, düzenlemelerin, kuralların çiğnenmesini veya politikalara, standartlara, süreçlere ve etik kurallarına uyulmadığını iddia eden soruşturmalarda kişinin işbirlikçi davranmasını gerektirir.” Aynı belgenin “Değerlerimize sahip çıkmak ve soruşturmalar” bölümünde de şöyle denmiş: “İçerdeki veya dışardan gelen denetçilere, soruşturma yapanlara, adli mercilere, Citi temsilcilerine, düzenleyecilere veya devletten gelen sorumlulara yanlış ifade vermemek”.

Yine aynı belgenin “Harcamalar politikası” bölümünde de şöyle denmiş: “Eşlerin seyahat ve yemek harcamaları ödenmez”. “Bir yemek faturasının ödenmesi istendiğine yemeğe katılanların listesi verilmelidir.”

Olaydaki iki boyut

Kurum demek, kural demektir. O kurumda çalışanların aynı doğrultuda hareket etmesini sağlamak için kurallar konur. Ve kurum da “kurum gibi kurum” ise herkesin bu kurallara uyması sağlanır. İşte Citibank da çalışanları için kurallar koymuş. Bu kurallara uymamanın bedelini de olayın kahramanı Analist işini kaybederek ödemiş. Peki, bedeli bu kadar ağır mı olmalıydı diye aklınıza takılabilir. Evet, ceza bu olmalıydı. Çünkü Analist etik değerler açısından en büyük günahı işlemiş, yalan söylemişti. Şimdi bazılarınızdaki gülümsemeyi görüyorum. “Bizde de etik kurallar böyle uygulansa felaket olurdu. Örneğin, TÜİK’e Başkan mı dayanırdı?” dediğinizi duyar gibiyim.

Evet, etik kurallar işin bir boyutu. Ama olayın bir başka boyutu daha var. Ben bir Citibank yetkilisi olsam şöyle düşünürdüm: “Evet, bir yalancıdan, zayıf karakterli birinden kurtulduk. Ama adamı neden yalan söylemek zorunda bıraktık? Acaba şu bizim harcamalar politikamızı yeniden gözden mi geçirsek?”

Şimdi Citibank’ın Londra  ofisindeki bir çalışanı ele alalım.Anlatım kolaylığı için bir erkek çalışanı örnek olarak alacağım. Her iş günü gittiği Londra’daki ofis yerine onu Amsterdam’a yolluyorsun ve de diyorsun ki, “Sana yemek için günde 100 avro veriyorum.” Evet, bunu vermek zorundasın. Belki kişi Londra’daki işyerine kendi perhiz yemeğini getiriyordu. Adamın belli bir rutini vardı. Belki her gün metroda sevgilisi ile el ele tutuşarak işe geliyordu. Amsterdam görevi çıkınca sevgilisine şöyle diyor: “Hadi sen de izin al işinden, birlikte gidelim. Bileti düşünme, ben alacağım sana”.  Amsterdam’a gidince de yemek sonrası garsona “Benim ve arkadaşımın faturasını ayrı getirin” mi diyecekti? Bırak kişi sevgilisine havasını atsın. Bir dahaki Amsterdam görevine seve seve gitsin. Seyahat arkadaşı eşi de olabilirdi. Hatta iş gezisine eşi ile gitmesinden kurum olarak mutlu olunması gerekir. “Ne güzel bir aile adamı. İş gezisinde bile karısından ayrılmıyor” diye bakabilirsiniz olaya. “Eşlerin yemek parası ödenmez” diye kural koymak da ne demek? Karadenizli “Bir fındığın içini, yar senden ayrı yemem” diyor. Çalışanımız da yemeğini eşi ile paylaşıyor. Bankaya ek bir maliyeti yok. Bırakın eşi de mutlu olsun. “Bu iş gezisi sayesinde bu kez de Amsterdam’a geldim. Eşim ne güzel bir işte çalışıyor” desin. “Karıcığım, işim uzadı. Bu akşam eve biraz geç geleceğim” dediğinde eve dönen kocasına “Bu ne biçim iş. Bırak bu işi” demesin. Bankayı sevsin.

Sonuç

Kurumların kurum olması için kurallar olmalıdır. Bu kurallar içinde de etik kurallar hayati değer taşır. Ancak bu kurallar sadece dosyaları süslemek için değil, uygulamak içindir. Bu kurallara uymayanlara gereken yaptırımlar uygulanmalıdır ki, kurallar korunsun ve kurallara uyulsun.

Öte yandan iş gezisi harcamalarına,  ücret paketinin bir parçası olarak bakılmalıdır. Zaten yemek ödemesi için bir limit konuyor. Yemeğini kimle paylaşacağına bırakalım çalışan karar versin. İşverenler, hele hele iyi eleman bulmanın zor olduğu bir dönemde, çalışanların ailelerine de sıcak dokunuşlar yapmalıdır. Çalışanın kalbine giden yol, ailesinden, sevdiklerinden geçer.

           

Tüm yazılarını göster