Gönülsüz yazı

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Ne yalan söyleyeyim bu hafta işletmecilik yazısı yazmak hiç içimden gelmiyor. Nedenini biliyorsunuz. Geliyorum diyen felaket, bilim adamlarının gelecek dedikleri afet geldi. Resmi rakamlara göre ciddi can kaybımız, çok sayıda yaralımız, yok olan hatırı sayılı milli servetimiz var. Öyle görülüyor ki birkaç mucizevi kurtuluş, yardıma koşanların gayretleri, yardımcı olabilmek için elinden geleni ardına koymayan yerli, yabancı, insan gibi insanlar haricinde her geçen gün haberler kötüleşmeye devam edecek. Deprem sadece binaları çökertmedi. Allah’tan güncel siyasi yazı yazmıyorum. Yoksa benimle görüşmeye “yeşil soğan ve karanfil kokulu sigara” getirmeniz gerekecekti.

Özellikle yurdumuz insanlarının ve komşularımızda aynı felaketten nasibi alanların başı sağ olsun, yaralılar acilen şifaya kavuşsun ve onların sarılamayacak yaralarını hafifletecek güce ve sarılabilecek yaralarını sarmaya imkânları olsun. Neyse, İngilizce kökenli, Türkçemize de aynen yerleşmiş bulunan bir deyişle ‘The Show must go on” yani ‘gösteri devam etmeli’ diyerek bu haftaki yazıya geçeyim. Bu konuyu daha önce de işlemiştim nedense yine işlemek istedim! Okuyacak sabır ve ruh haliniz olduğunu umarım.

Ayaklarım geri geri gidiyor

Hafızam beni yanıltmıyorsa ünlü yazar Mark Twain(1) İngiliz asilzadelerinin bir tilkiyi avlamak için girdikleri zahmeti anlattığı bir hikâyesinde şunu yazmıştı: Eğer bu işi geçinmek için iş olarak yapsalardı işlerinden nefret ederlerdi. Yazdığı şuydu bir sürü asilzade özel kıyafetler giyip, dikkatlice tımar edilmiş atlarına atlayıp, bir sürü hizmetli ve onlarca tazı eşliğinde saatlerce bir tilkiyi kovalayıp avlamayı bir ‘zevk’ bir ‘spor’ olarak yapıyorlar. Bu işi maaş almak için iş olarak yapsalardı nefret ederlerdi.

Gerçekten kariyerim esnasında insanların işlerinden çok memnun olduklarını gördüğüm anlar azdı. Kariyerim boyunca bunun nedenini hem merak ettim hem de bir çaresini bulup düzeltmeye çalıştım. Yer yer becerdim yer yer beceremedim. Hani Türkçemizde ‘ayaklarım geri geri gidiyor’ derler ya, insanlar işlerine her gün ayakları geri geri giderek geliyorlarsa onlardan bırakınız verimlilik beklemeyi herhangi bir şey beklemek abes olur.

İşini seven az insan olabilir ama bazı örgütlerde bu sevgisizlik neredeyse öfkeye ve hatta nefrete dönüşebiliyor. Zaman zaman bu ruh hali herkesi kapsamadığı için örgüt yöneticileri her şeyi ‘güllük gülistanlık’ sanabilir veya umursamayabilirler. Biraz dikkat, biraz empati bazı iş yerlerinde bu tür rahatsızlıkların gözle görülmese bile elle tutulur bir düzeyde olduğunu gösterecektir. Huzursuzluk altında yaşaması zor bir ruh halidir. Özellikle ‘iç savaş’ çıkmış örgütlerde bu psikoz çok yaygındır. Bazen örgütsel lösemi olarak nitelendirdiğim, aynen ülkelerdeki iç savaşlar gibi, örgütün büyük zararlarına neden olacak sonuçlar doğuran şey örgütsel savaştır.

İş yerinde bir iç savaş olup olmadığını çabucak anlamanız ve ona göre hareket etmeniz hem ruh sağlığınız hem de kariyeriniz açısından önemlidir. Örgütsel bir iç savaşın çıktığı şirketlerde istikbal aramanın fazla iyimserlik olacağı muhakkaktır. Eğer patronsanız iç savaş çıkarmamaya, yok eğer memursanız çıkacak iç savaşta harcanmamaya özen göstermelisiniz. Harcanmamayı başarsanız bile, o örgütten bir an evvel çekip gitmeniz tavsiyeye şayandır.

Örgütsel iç savaşın göstergeleri genelde gizli değildir. Başka bir deyişle bir iç savaş olup olmadığını anlamanız için fazla arayıp sormaya veya ince eleyip sık dokukumanıza gerek yoktur. İç savaş göstergeleri ortada ve açıktadır. Önemli olan bu göstergelerin, hastalık belirtileri gibi, hangi hastalığa işaret ettiğini bilebilmektir. Teşhis, her zaman olduğu gibi belirtilerden yapılmalıdır. Yanlış teşhis, patron olsanız bile iç savaş kısa vadede muhtemelen, uzun vadede kesin olarak şirketinizin, dolayısıyla sizin, mutlaka zararınıza olacaktır.

Birbirine güvensizlik

Örgütsel bir iç savaşın en önemli göstergesi, örgüt mensuplarına hakim olan yaygın bir güvensizlik duygusudur. Güvensizlik amirler, memurlar, örgüt ve patron arasında yaygındır. Örgüt çalışanları, gerek birbirlerinden ve gerekse amirlerinden kuşkulanırlar. Bu nedenle birbirlerinin işlerini izlemeyi, kendi düşünce ve hislerini açmamayı ama başkalarının his ve düşüncelerini öğrenmeyi bir yaşam biçimi haline getirirler.

Kendine güvensizlik

Bir iç savaşta örgüt elemanlarının büyük bir kısmında kendine güven de kaybolur. Sonuçta inisiyatif sahibi, kendine güvenli elemanlar giderek azalır. Kendine güvenen bir elemanın en önemli özelliği olan danışmadan karar verebilme yeteneği de bu yüzden ortadan kalkar. Örgütsel iç savaşın sürdüğü şirketlerde danışılarak alınan kararlar değişik deneyimlerin bir araya getirilmesi veya karardan etkilenecek olanların karara katılmalarını sağlamak amacına hizmet yerine suç ortağı arama, işler şu veya bu şekilde ters giderse hatayı paylaşacak adamlar bulma amaçlarına hizmet eder. Bu tip örgütlerde toplantısız karar almak imkânsızlaşır.

Patron onayı

En iyi suç ortağı patrondur. Bu nedenle her kararı patron onayından geçirme eğilimi artar.

İş yapmama

İç savaş çıkan örgütlerde örgüt elemanları üzerlerinden iş atmaya başlarlar. Ne kadar az iş yapılırsa o kadar az karar almak gerekecek, o kadar az kişiyle muhatap olunacak, o kadar az kaynak kullanılacak ve tabii daha az hata yapılacaktır. Genellikle iş verilmeden iş yapılmaz, iş verilse dahi o işe mutlaka bir başkaları da bulaştırılır, mümkünse zaman içinde işin tamamı o kişi veya kişilere yıkılır. Bunun sonucu olarak, herhangi bir iş veya işlemin sorumlusunu bulmak zamanla imkânsız hale gelir. Sonunda esas sorumlular değil, iş hasbel kader üzerine kalmış elemanlar sorumlu tutulur.

Suçlamalar

İç savaşın bir diğer göstergesi işletmede açık veya gizli suçlamaların, suçlar nitelikteki imaların fazlalaşmasıdır. Gizli suçlama veya suçlar nitelikteki imaların halk dilindeki adı dedikodudur. İç savaşın en önemli göstergelerinden biri başkalarını suçlamak, bunu da genellikle dedikodu biçiminde yapmaktır. Özellikle patron, bırakınız dedikodu, hikâye taşımacılığı ve adam kötülemede birbirleriyle yarışan örgüt mensuplarının laflarıyla hareket ediyorsa, sadece dinlemekle yetinse bile durum vahim demektir.

Boş gezenlerin boş kalfaları

Bütün bunların bir yan sonucu olarak iç savaşın hüküm sürdüğü örgütlerde, ortaya izole, etrafla ilişkisi kalmamış, hangi işlere hizmet ettiği belli olmayan veya bir işi olsa dahi diğerlerinden kopuk gözüken elemanlar çıkar.

Bu göstergeler örgütte bir iç savaşın varlığına işaret ederler. Yetenekli bir patron bu göstergelerin biri veya birkaçı ortaya çıkar çıkmaz gerekli önlemleri alır ve kendi hatasını kendi düzeltir. Aksi halde doğacak zarar yine kendisine ait olacaktır.

Devam edeceğiz,

Sağlıcakla kalın.

Tüm yazılarını göster