İşletmeciler için dil tavsiyeleri

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Geçmiş bayramınız mübarek olsun. Daha iyi günler dilerim.

Ortaokul ve lise edebiyat hocam rahmetli Lütfü Civelek konuşurken nezaket kurallarına riayet konusunda hassasiyet gösterirdi. Lise edebiyat dersinde bir divan edebiyatı şiirini yorumlayan arkadaşımız “Adam kasidesinde…” şunu demek istiyor diye konuşunca kendisini “Yok herif de bari” diyerek iyice fırçaladıktan sonra “Oğlum adam denmez şair diyeceksin” diyerek kendisini nezakete davet etmişti. Adama adam demenin nazik olmadığını böylece öğrenmiştik.

Bu kadarını hepimiz biliyoruz elbette. Başkalarıyla iletişim kurarken onlara nezaketle hitap etmek iletişimde başarının temel koşullarından biridir. Malum nezaket dediğiniz şey sizin neyi nazik bulduğunuzla tanımlanmaz. Nezaket karşınızdakinin neyi nazik bulduğu ile tanımlanır. Yani, karşınızdakinin beklentilerini, hassasiyetlerini ve dilini öğrenmeden ve umursamadan iletişim kurmak, ilişki kurmaya çalışmak olumlu ve akıllı davranışlar değillerdir.

Malum işletmecilik dediğimiz zanaatın en aşağı yarısı iletişimdir. Bir büyük holdingin genel koordinatörü olarak çalıştığım işletmenin tek sahibi ve patronu devamlı “Adamlarım dediklerimi uygulayamıyorlar” diyerek şikâyet eder dediklerinin iyi dinlenmediği ve/veya anlaşılmadığını ileri sürerdi. İletişim özellikle işletmecilikte zorlukları olan bir çabadır. Bunun birçok nedeni vardır ama en başta gelenlerden biri mesaj verilenin anlayış eksikliğinden çok mesaj verenin dikkatsizliğidir. Bunun da en başta gelen nedeni o teknolojiye ilişkin terim ve tabirlerin teknolojiyle beraber ithal edilmesi ve çoğu kez anlamının kullanalar dahil pek anlaşılmamasıdır.

Eskiden biz şimdi genellikle sakız dediğimiz şeye ‘çiklet veya şiklet’ derdik. Kelime 1900 yılında Amerikan Chicle Company tarafından üretilen Chiclets kelimesinden dilimize girmişti. Çoğumuz kelimenin Aztek dilinde ‘yapışkan şey’ demek olan ‘chictli’ kelimesinden türetildiğini bilmiyorduk. Aynen askeri kamyonlara CeEmSe dediğimiz gibi. O da imalatçı Amerikan General Motor Cars (GMC) markasından türetilmişti. Adı Farsça kaba öğütülmüş buğday anlamına gelen burgul kelimesinden türetildiği iddia edilen bulgura o nedenle Dünya’nın her tarafında bulgur denir. Yani, teknolojiyi üretmezseniz dilini de ithal edersiniz tabirlerini de.

İşletmeciler olarak biz de ithal teknoloji ve dille iletişim kurmaya uğraşıyoruz. Bu her branşa has özel kelimelerle dolu lisan kullanımına kendisi de ithal bir kelime olan ‘jargon’ kullanımı deniliyor. Jargon kullanımı bir bakıma aynı meslek erbabının birbirleriyle iletişimini özel kılmanın ötesinde yer yer kolaylaştırırmış gibi görünse de çoğu kez, özellikle meslek erbabı olmayanlar için, hiçbir anlam ifade etmiyor veya daha kötüsü yanlış anlaşılıyor. Aynen tıp dilinde “Mehmet Bey’in geğirtisi yakınlarını rahatsız ediyor” demek yerine “Mehmet Bey’in eruktasyonu[1] yakınlarını irrite ediyor” demek gibi. Bu nedenlerle konuşurken, özellikle talimat verirken dikkat etmek gerekir. Yoksa benim patron gibi “Adamlarım benim dediklerimi uygulayamıyorlar” diye şikâyet eder durusunuz.

Jargon kullanmanın yanı sıra her çalışma kolunda olduğu gibi anlamının sadece konuşan tarafından bilindiği (bazen o da şüphelidir) kavram ve konuşmalar vardır. 2008 Yılında daire başkanı olarak çalıştığım Birleşmiş Milletler’in ITC (International Trade Centre UNCTAD-WTO) direktörlüğüne bir yeni direktör atandı. Bu anekdotu daha önce sizlerle paylaştıysam özür dilerim. Yeni direktör makamına oturur oturmaz örgütün 200 kişiyi aşkın personelini bir toplantıya çağırdı. Yani atadığı yardımcıları yanında masa başına oturdu ve bir konuşma yaptı. Özetle dedi ki: “Dünya değişiyor. Ayak uydurmak için biz de değişmeliyiz. Bu nedenle bir ‘değişim yönetimi’ projesi başlatıyorum”. Aradan birkaç ay geçti. Örgütün iki bölümü birleşti, birkaç bölümün adı değişti, beni yeni bir bölüm kurmak için eski dairemden aldılar yeni bir yere başkan atadılar, birkaç başkan da görevden alındı hepsi bu. Direktör bir toplantı daha yaptı. Yine 200’ü aşkın adam toplandık. Bu sefer “Adamlarım dediklerimi uygulayamıyorlar” diyen benim eski patron gibi değişim yönetiminin başarısızlık gözlediğini ve hepimizin değişime daha çok katkı sağlaması gerektiğini söyledi. Ben de kalkıp “İlk toplantınızda Dünya değişiyor dediniz bunu kimse tartışmadı. Dünya elbette değişiyor. Değişmeyen tek şey değişikliktir. Ancak, neyin değiştiğini ve bu değişikliğin bizim işimizi neden ve nasıl etkilediğini, işimizi olumsuz etkileyen şeylerin ciddiyetini ve aciliyetini anlatmadınız. Neyi değiştirmemiz gerektiğini, bu değişikliğin hangi olumsuz etkiyi nasıl, ne zaman, neden telafi edeceğini ve bunun maliyetini açıklamadınız. Sonunda örgütün iki bölümünü birleştirdiniz, birkaç bölümün adı değişti, beni yeni bir bölüm kurmak için görevlendirdiniz, birkaç başkanı da görevden aldınız. Şimdi, değişim başarısız diyorsunuz. Ekibinize haksızlık ediyorsunuz” dedim. Hatta istihzayla binamızın duvarlarının yeni badanasının bu ‘değişime’ dahil olup olmadığını da anlamadığımızı ilave ettim. Tahmin edebileceğiniz gibi o tarihten sonra sayın Direktörle aramız Türkçe limoni dediğimiz bir şekilde ben emekli olana kadar sürdü. O zamanlar haklı olduğumu sanıyordum. Bu düşüncemde bir değişiklik olmadı. Hala öyle düşünüyorum.

İşletmecilikte böyle konuşmalar pek boldur. Maalesef çoğumuzun bu konuda gereken hassasiyeti göstermediği kanaatindeyim. Bu özellikle yazımın başında değindiğim ‘nezaket’ kriterlerine pek de uygun sayılamaz. Ne dediğiniz açık değilse kimseyi bunu anlamamakla suçlamamalısınız.

Girişimci bir eski öğrencim bu konunun adeta uzmanıdır. Kendisini sevdiğim için her konuşmasında uyarmaktan yılarca vaz geçmedim. Sık sık ya arar ya da uğrar ve uzun uzun anlatır. Danışmanlık yapıyor ve eğitim veriyor. Geçenlerde arayıp “Danışmanlığını yapmak istediğim bir işletmenin temel yetkinliği mikro elektronik uygulamalar. Bu nedenle işletmede herkesin katılacağı bir eğitim programı önerdim” dedi.

Malum temel yetkinlik diye Türkçeye çevrilen ‘core competency’ işletmelerin rekabet gücünü belirlediği ileri sürülen kaynak ve becerilerin bir birleşimi olarak işletme literatürüne C.K. Prahalad ve Gary Hamel tarafından armağan edilen[2] edilen bir kavramdır. Kaçınılmaz bir biçimde ünlü Harvard Business Review dergisinde yayınlanan bu makale büyük kabul gördü ve işletmecilerin kullandığı jargonların baş sıralarına yerleşti.

Bu kavrama göre bir kaynak ve beceri birleşiminin işletmenin temel yetkinlik sayılabilmesi için:

- Değişik pazarlara girişi sağlamak

- Tüketici tatminini önemli ölçüde arttırmak

- Rakipler tarafından taklidi güç olmak

Gibi özellikler taşımalıymış.

Yani, temel yetenek diye iki kelimede özetlenen şey aslında hakkında detaylı bir araştırma raporu olmaksızın öyle çabucak anlaşılacak bir neşene değil. Dostuma “Mikro elektronik uygulamalardan kasıt ne? Bu uygulamaların temel yetkinlik olduğunu nereden biliyoruz? Bu eğitime katılacak işletme personeli, eğitim davranış değişikliği getirmek amacına hizmet eden bir etkinlik olduğuna göre hangi davranışlarını neden değiştireceklerini anladılar mı?” şeklinde bazı sorular sordum. Cevap beklediğimden değil. O da cevap vermedi tabii.

İşletmecilik konusunda bu ve bunun gibi kavram çok. Söz gelimi ‘kazan-kazan’. Ben bu lafı ilk duyduğumda çok gençtim ve karşımdakinin bana alenen rüşvet teklif ettiğini anladığımda ne yapacağımı şaşırmıştım. Beyefendi bana “Osman Bey sizde kazanırsınız biz de” diyerek masamın üstüne bir tomar para koyduydu. Konu bir ihaleydi. Şahit olduğum ilk rüşvet olayıydı ve ben ne yapacağımı bilemediğimden zile basıp sekreterimi çağırmış ve “Bak beyefendi bana bir şey söylüyor” diyerek yardım çağrısında bulunmuştum. O bey de gayet sakin bir şekilde para tomarını çantasına sokup “Bir yanlış anlaşılma oldu” demişti.

Bu kazan-kazan (win-win) gibi pivot eleman, pivot seviye, sağlanan fayda raporu, değer önerisi, oyun değiştirici, müşteri odaklı, stratejik iş birliği platformu, açık düşünce gibi düzinelerle jargon var. Bazıları bunların tamamını bir paragrafta kullanıyor. Eminim böyle yapanlar sonraları “Adamlarım dediklerimi uygulayamıyorlar” diye şikâyet ediyorlardır.

Sağlıcakla kalın...

[1] Eructation

[2][2] Prahalad, C.K. and Hamel, G. (1990) "The core competence of the corporation” Harvard Business Review (v. 68, no. 3) pp. 79–91

Tüm yazılarını göster