Seçimden sonra hangi ittifak ‘nasıl bir ekonomi’ politikası uygular?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Seçime kaldı yedi ay, belki daha daha az ve iki ittifaktan biri galip çıkacak.

✔ Peki seçimden sonra hangi ittifak nasıl bir ekonomi politikası uygulayacak? Para politikası tercih ittifaklara göre çok değişik mi olacak, yoksa sandıktan kim galip çıkarsa çıksın aynı doğrultuda bir para politikası mı görülecek?

✔ Seçim sonrasında yüzde 35'ler dolayına inmesi beklenen enflasyon sayesinde faizle olan makas daraldığı için iki oranı birbirine yaklaştırmak daha kolay olacak. Yani enflasyon aşağı giderken faiz de artırılacak.

✔ Bugün için hayal gibi görünen "tatlı" bir dert yaşayabiliriz. Döviz girişi çok hızlanır ve kur düşerse bu sefer de ona karşı önlem almak gerekecek.

Zamanında yapılacak seçime şunun şurasında yedi ay kaldı. Görünürde haziranda sandık başına gidilecek. Ama hala belirsizliğini koruyan bir dizi konu var.

Örneğin adaylar... Bakmayın Cumhur ittifakının adayının Erdoğan olacağına ilişkin kabule, bu adaylığı Erdoğan bile öyle büyük bir gövde gösterisiyle açıklamadı. Kaldı ki Anayasa’nın 101’inci maddesi dururken Erdoğan bir daha aday olabilir mi, önümüzdeki dönemde bu konu çok tartışılacak. Yoksa böyle bir tartışmaya meydan vermemek için Meclis kendini feshetme yoluna gidip erken seçim kararı alacak ve böylece Erdoğan'ın yeniden adaylığı konusunda herhangi bir tereddüt yaşanmasının önüne bu şekilde mi geçilecek? Bu durumda seçime yedi ay bile kalmamış demektir.

Diğer yanda Millet ittifakının adayı belli değil. “Hala belli değil” demek bana pek doğru gelmiyor, çünkü böyle bir yaklaşımdan sanki şimdiye kadar aday mutlaka ilan edilmeliydi gibi bir şartlanmışlık çıkıyor.

Ama bir şekilde adaylar belli olacak ve seçim zamanında ya da birkaç ay erkene alınarak yapılacak. Sonuçta yapılacak... Sandıktan da iki ittifaktan biri galip çıkacak.

Bugün üstünde durmak istediğim seçim sonrasının ekonomi politikası, ağırlıkla da para politikası... Seçimi hangi ittifak kazanırsa nasıl bir ekonomi politikası uygular ya uygulanması gereken, kaçınılmaz olan politika ne?

Kesin olan, çok şey değişecek

Önce şu gerçeğin altını kalın bir şekilde çizelim...

Seçimi hangi ittifak kazanırsa kazansın şimdiki para politikası terk edilecek, edilmek zorunda kalınacak.

Sandıktan Millet ittifakının çıkması halinde zaten politika değişecek de, Cumhur ittifakı da seçimi kazandığı takdirde bu politikayı sürdüremeyecek.

Zaten şu an ortada ayakları yere sağlam basan bir para politikası olduğu söylenebilir mi!

Baz etkisine dayalı yıllık enflasyon düşüşü, bunun yaratacağı iyimserlik dalgasının yılbaşında verilecek yüksek ücret artışlarıyla desteklenmesi, ihtiyaç kredisi dışında kalan kredi faizlerinin olabildiğince aşağı çekilmesi ve bu şekilde piyasaya kaynak aktarılması ve bu şekilde seçime gidilmesi...

Eğer bu sürdürülebilir ve iyi bir politikaysa seçimi kazandığı takdirde Cumhur ittifakının tercihi olmaya devam edecektir. Ama bu sürdürülebilir bir politika değil ki..

MİLLET İTTİFAKININ NE YAPACAĞI ZATEN BELLİ

Daha önce de yazmıştım; seçim sonrasında kilit kurum Merkez Bankası olacaktır. Aslında Merkez Bankası şimdi de ekonomide kilit kurum ama işlevini yitirdiği için işler iyi gitmiyor.

Millet ittifakının bu konudaki taahhüdünü biliyoruz:

“Merkez Bankası liyakatli kadrolara emanet edilecek ve yasasının öngördüğü şekilde çalışma olanağına kavuşacak. Merkez Bankası neyi gerekli görüyorsa onu yapacak.”

Gerçek merkez bankacıların da şu koşullarda ne yapacakları belli değil mi... Tüm dünya enflasyona karşı ne yapıyorsa bizde de yapılması gereken o. Dolayısıyla Millet ittifakının iktidarında Merkez Bankası asli görevine dönecek.

Millet ittifakının Merkez Bankası ile ilgili bir taahhüdü daha var, onu da unutmayalım. Merkez Bankası İdare Merkezi yeniden Ankara’ya getirilecek.

Faiz artışı + döviz girişi=Enflasyon düşüşü

Seçim yapıldı ve varsayalım sandıktan Millet ittifakı galip çıktı. Merkez Bankası’nın bağımsız hareket edebilir hale gelmesinin ilk etkileri neler mi olur?

■ Faizin piyasa koşullarına uygun bir şekilde belirleneceği anlaşılır anlaşılmaz kur gerilemeye eğilimine girer.

■ Kurdaki gerileme eğilimiyle birlikte portföy yatırımı için döviz akmaya başlar. Elini çabuk tutup yüksek kurdan girmek isteyen yabancı adeta yarışır ve kurdaki gerileme iyice hızlanır.

■ Kurun olması gerekenden hızlı yükselmesi kadar, aynı şekilde hızla düşmesi de bir dizi sorun doğurur. Merkez Bankası’nın dış ticaret dengesini gözeterek kurun çok hızlı düşmesini önlemek için döviz alımı yapması gerekir. Hem böylece swap gibi anlaşmalarla bulunan dövizle göstermelik bir şekilde oluşan rezerv negatiften sıfıra yaklaşır ve artıya geçebilir. Merkez Bankası bu döviz emmediği takdirde Türkiye bu sefer ucuz dövizin yol açtığı ithalat patlamasıyla başka bir ödemeler dengesi krizine girer.

■ Enflasyon, seçime kadarki politikalara bağlı olarak, Merkez Bankası’nın faiz artıracağı yılın ikinci yarısında yüzde 35’ler civarına düşebilir. Dolayısıyla faiz-enflasyon makası şimdikine göre çok daralmış olacak ve faizi yüklü bir şekilde artırmak bile gerekmeyecektir. Hem zaten faiz kısa sürede öyle çok hızlı bir şekilde artırılamaz. Bankalar son dönemde almak zorunda bırakıldıkları çok düşük faizli kağıtlar yüzünden (faiz artırılınca mevcut kağıtların değer düşeceği için) bir anda büyük sorun yaşar ve zarar yazmaya başlar. Bankaların zarar eder duruma düşmesi ekonominin en önemli ayağında çok önemli bir sorun oluşturur. Bankaların sorunlu hale gelmesini hiçbir iktidar göze alamaz. Dolayısıyla faiz kesinlikle bir anda çok yüklü oranda artırılamaz ya da bankalara sabit faizli olanlar dışında da dövize ya da TÜFE’ye endeksli yüklü miktarda kağıt satılarak zararın bu kağıtlarla dengelenmesi sağlanır.

■ Döviz girişi Türk menkul kıymetlerinin hızla değer kazanması sonucunu doğurur. Bu giriş sayesinde Hazne kağıtlarına talep artar ve faizin kendiliğinden bir denge bulmasının yolu açılır. Hazine daha uygun koşullarda borçlanır. Ayrıca gelen dövizin bir kısmı BİST’e kanalize olur. Hisse senedi fiyatlarında çok hızlı artışlar görülebilir.

CUMHUR İTTİFAKI ÇOK FARKLI ADIMLAR ATABİLİR Mİ?

Gelelim diğer olasılığa... Seçimi Cumhur ittifakının kazanması halinde şimdiki ekonomik uygulamaların süreceğini düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz demektir.

Şu anki uygulamaların tümüyle seçime kadar idare etmeye dönük tercihler olduğu ortada. Döviz kurunu baskıla...

Kredi faizlerini baskıla ama kredi verilmesini de baskıla...

Yüksek faizli kredi açan bankalara düşük faizli kamu kağıdı alma zorunluluğu getir, aynı şekilde döviz hesabının oranı yüksek olan bankaları aynı zorunluluğa tabi tut, bu sayede Hazine kağıtlarının faizini “bankaların zorunlu talebi” sayesinde aşağı çek...

Mevduata yüksek faiz veren bankalara aba altından sopa göster...

Sonuçta geçenlerde yazdığım gibi “Bugün bankaları döven yarın dizini döver” durumu yarat!

Nereye kadar?

Seçime kadar!

Bir anda değilse bile zaman içinde yayı çok fena geren bu uygulamalar terk edilecek.

Bankalar için “Ne halleri varsa görsünler” denilemeyeceğine göre...

Cumhur ittifakı ve faiz...

Millet ittifakı faizi artıracak da Cumhur ittifakı bundan kaçınabilecek mi, hiç sanmıyorum. Seçim sonrasının ekonomik tablosunda en büyük avantaj yıllık enflasyonun yüzde 35’ler dolayına düşmesi olacaktır.

Seçime kadarki uygulamaların etkisiyle bu oran bir miktar yukarıda da olabilir ama yine de en azından şimdiki düzeye göre önemli bir düşüş sağlanacaktır. Bu da yavaş yavaş artırılacak faizi enflasyona yaklaştırma olanağı verecektir.

Kaldı ki ister Millet ittifakı, ister Cumhur ittifakı hangisi olursa olsun faiz üstündeki baskıyı kaldıracaklarına ilişkin bir imada dahi bulunsalar enflasyonu yukarı iten temel etken olan kur yönünü aşağı çevireceği için enflasyonda da olumlu gelişme yaşanacaktır. Birbirini besleyen olumlu bir zincir oluşacak ve bu durum enflasyonla faiz arasındaki makasın daralmasına da katkıda bulunacaktır.

İlk faiz artışı olmayacak

Geçen yıl eylülde başlatılan faiz indirimi uygulamasıyla öyle bir algı oluştu ki bu iktidar faizi hep indiriyor. Oysa faiz geçmişte kaç kez önemli ölçüde yukarı çekildi. Hatırlatalım:

■Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 21 Ocak 2014’te toplandı ve faizde değişikliğe gitmedi. Ancak izleyen günlerdeki gidişatı iyi görmeyen Merkez Bankası bir ara toplantı yapmaya karar verdi ve bir hafta sonra 28 Ocak 2014’tek toplantıda faizi yüzde 4.50’den yüzde 10’a çıkardı.

■Faiz 31 Mayıs 2018’de yüzde 8’den yüzde 16.50’ye yükseltildi. Kurdaki tırmanış hız kesmeyince Merkez Bankası bir ara toplantıyla 7 Haziran 2018’de bu sefer faizi bir kez daha yükseltip yüzde 17.75 olarak belirledi.

■Rahip krizi dövizi tırmandırıyordu ve faizi bir kez daha ve daha yüklü artırmaktan başka çare kalmamıştı. Faiz bu kez 13 Eylül 2018’de yüzde 17.75’ten yüzde 24’e çıkarıldı.

■Faiz 2020 yılında 19 Kasım’da yüzde 10.25’ten yüzde 15’e yükseltildi. Ancak görünür faiz yüzde 10.25 olmakla birlikte filen uygulanan yüzde 14 civarındaydı, dolayısıyla gerçek artış düşüktü. Yüzde 15 faiz yeterli görülmedi ve artış devam etti; politika faizi 24 Aralık’ta yüzde 17’ye, 18 Mart 2021’de yüzde 19’a çıkarıldı.

Sonrasını iyi hatırlıyoruz. Geçen yıl marttan eylüle kadar yatay gidiş; eylül-aralık döneminde 5 puan indirim, bu yıl ağustosa kadar yine yatay, ağustos-ekim döneminde 3.5 puan indirimden sonra bu hafta yüzde 9’a inilmesi kararı...

Dolayısıyla AKP’nin hiç faizi artırmayan bir parti olduğu söylenemez. İşte örnekler ortada. Geçen yıl başlatılan faiz indirimi enflasyon pahasına ekonomiyi canlı tutmaya dönük bir tercihti, o kadar.

Normalleşmek ya da normalleşmemek!

Bir kez daha altını çizmekte yarar var, şu an uygulanan politika tümüyle seçime odaklı. Bu bir tercih sonuçta. Ama sağlıklı bir ekonomik gidişat için neler yapılması gerektiği de belli. Ancak ya ekonomiyi normalleştirme kavramına çok farklı anlamlar yüklenirse? Daha içe kapalı bir tercih örneğin...

Bu tercih arzulanır belki ama uygulamaya konulabilir mi? Çok zor, hatta mümkün değil!

Döviz ihtiyacı olmasaydı, belki...

Türkiye’nin dövize ihtiyacı var ve hep olacak. Bakmayın cari açığı kapatacağız söylemlerine... Bu öyle kolay kolay gerçekleştirilemez. Bu döviz ihtiyacını şu dönem Ali’nin dövizini Veli’ye aktararak, bir cepten diğer cebe koyarak hallettik. Devamı gelmeyecek. Taze dövize ihtiyaç duyulacak ve bunun uzun soluklu kaynağı da ne Körfez, ne Rusya; kaynak Batı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu bir süre önce Londra’ya boşuna mı gitti, hükümet üyeleri de Londra’ya, ABD’ye boşuna mı gidiyor? Herkes biliyor ki Türkiye’nin yüzü aslında ara ara başka yönlere bakılsa da Batı’ya dönük. Dövizi kısa süreliğine başka şekillerde de bulabiliriz; ama bize kalıcı döviz, yani yatırım da lazım.

Dolayısıyla seçimden sonra gelir geçer değil, kalıcı döviz bulacak adımlar attık attık; atamazsak, bunun gereği olan düzenlemeler yapamazsak çaresiz içe kapanacağız ve “Ah 2021, 2022; ne güzel günlermiş” diyeceğiz...

REEL SEKTÖR ÖNLEMİNİ ŞİMDİDEN ALMALI

Seçimden sonra kazanan kim olursa olsun atılacak adım adeta belli; para politikası değişecek.

Faiz yukarı gittiğinde kur düşecek, hatta muhtemelen müdahale etmeyi gerektirecek ölçüde düşecek. Bu durum ihracat avantajına bir ölçüde sekte vuracak. Dolayısıyla öncelikle ihracat yapan şirketlerin yeni kur dengesine adapte olmak için şimdiden önlemlerini almaları gerekiyor.

Değişecek para politikası finansmana erişimin daha pahalı hale gelmesine yol açacak. Bu da şimdiden gözetilmesi gereken bir durum.

Şu kesin; 2023 seçimi Türkiye'de şimdiye kadar görülmedik ölçüde değişimlere yol açacak bir seçim olacak. Hem ekonomi, hem diğer yönlerden...

Tüm yazılarını göster