"EY Indirect Tax Symposium"u 21-23 Mayıs tarihleri arasında Madrid'de gerçekleştirdik. Her yıl olduğu gibi bu yıl da küresel ticaret, KDV ve teknoloji konularını ağırlıklı olarak ele aldığımız etkinlikte, dünyanın farklı ülkelerinden katılan EY liderleriyle birlikte IDT operasyonları, küresel ticaret ve teknik KDV güncellemeleri gibi çeşitli konularda hem küresel hem de ülkesel bilgileri paylaştık.
Etkinlikte Trump 2.0 gümrük tarifeleri öne çıkan bir konu oldu. Bu tarifelerin etkilerini ve tedarik zinciri üzerindeki yansımalarını birçok uluslararası şirketle interaktif olarak tartıştık. Ortak anlayışımız ise gelişmeleri yakından izlemenin ve şirketlere etkisini analiz etmenin önemli olduğu ancak karar almak için biraz beklemek gerektiği yönündeydi. Son dönemdeki hızlı gelişmeler de bu yaklaşımın ne kadar haklı olduğunu bizlere gösterdi.
Yargı ek gümrük vergilerini durdurdu
2 Nisan tarihi itibarıyla ticaret açığına dayalı tatbik edilen yüksek gümrük vergileri ertelenmişti ve Çin dışında tüm ülkelere standart %10 oranında gümrük vergisi tatbik ediliyordu. Çin menşeli ürünler özelinde ise %125 oranında gümrük vergisi uygulanıyor ve bunun istisnası olarak, Çin’den yapılan yarı iletken cinsi ürünler için tatbik edilen %20 oranında gümrük vergisi bulunuyordu. Bahsi geçen tüm ek vergi ve ticaret önlemleri ekonomik yönden büyük tartışmalara yol açmış ve Özgürlük Adalet Merkezi (Liberty Justice Center) öncülüğünde tarife değişikliklerinden zarara uğradıklarını iddia eden küçük işletmeler eyalet temsilcileri aracılığıyla dava açmıştı.
Davanın özü, Trump’ın aldığı tarife kararlarının dayandığı Uluslararası Acil Ekonomik Yetkiler Yasası (International Emergency Economic Powers Act) kapsamında gerekli koşulları sağlamadan bu kararları alması üzerine kuruluyor. Mahkeme, Uluslararası Acil Ekonomik Yetkiler Yasası devreye girmesi sonucunda, tarifelerin başkanın alabileceği olası bir eylemi kapsamaması gerekçesiyle, 2 Nisan tarihi itibarıyla getirilen ek vergileri iptal etti. Sonuç olarak, genel olarak tatbik edilen %10 ek gümrük vergisi askıya alınmış oldu.
Önemli bir husus olarak belirtmek gerekir ki; otomobil, otomobil parçaları, çelik ve alüminyum ürünleri kapsamında alınan tarife kararları ise bahsi geçen yasaya değil ve bu ürünler Ticaret Genişletme Yasası'nın 232. Bölümü’ne (Section 232 of the Trade Expansion Act) dayandığı için ilgili mahkeme kararından etkilenmiyor. Böylelikle, bu ürünlere getirilen %25 ek gümrük vergisi uygulanmaya devam ediyor. Yalnızca, 3 Haziran 2025 tarihi itibarıyla ithal edilen çelik ve alüminyum ürünlerine uygulanan %25'lik ek vergi %50'ye çıkarılıyor. İngiltere ise bu artıştan muaf tutuluyor ve İngiltere'ye %25 ek gümrük vergisi tatbik edilmeye devam ediyor.
Tarifelerden kaçınma metodu var mı?
Tarifelerden kaçınmanın en yaygın yöntemlerinden birinin menşe değişikliği olduğu biliniyor. Bu yöntem, ürünlerin üretim yerinin değiştirilmesi veya ürünlerin farklı ülkelerden ithal edilmesi ile gerçekleştirilmesi anlamına geliyor. Örneğin, bir ürün ABD'de yüksek bir tarife ile ithal ediliyorsa, bu ürünün üretimi başka bir ülkede yapılabilir ve menşe kazanması şartıyla ABD'ye ithal edilebilir. Birçok şirket tarafından benimsenen bu stratejiyle, başarılı sonuçlar elde ediliyor. Ancak, menşe değişikliğinin bazı yasal ve lojistik zorluklarının da bulunduğunu bilmek gerekiyor.

Üretim yeri değişikliğinin orta-uzun vadeli bir yatırım olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ayrıca, ABD tarafında ek gümrük vergi oranlarında sıklıkla değişiklikler yapılması da bu gibi stratejik kararları almayı zorlaştırıyor. Bu noktada, maliyetten kaçınma ya da vergi etkisini azaltma daha önemli hale geliyor. Burada kullanılan “doğrudan satış” yönetiminde ürün, ilk üreticiden ABD pazarına satılıyor ve aracı firmalara yer verilmiyor. Böylece ürün ABD pazarına, ilk üretim maliyeti, lojistik ve kâr ile gönderilerek daha düşük vergi maliyetine katlanılmak amaçlanıyor. Aracılardan dolayı oluşan ABD ek gümrük vergisinin matrahına girecek ilave kâr ve lojistik maliyetleri fiyata dahil edilmemiş oluyor.
Ne yapmalı?
ABD tarifelerinden kaçınmak, ilk olarak şirketlerin tedarik zincirlerini yeniden değerlendirmeleri ve alternatif tedarik kaynakları aramaları ile mümkün olabilir. Yerli üretimi artırmak ve doğrudan yatırımlar ile menşe kazandırıcı işlemlere öncelik vermek oldukça önem taşıyor. Bu noktada ise menşe kazanımı kritik hale geliyor. Özellikle tercihli olmayan menşe kazanım kuralları açık ve net olarak belirlenmemiş durumda. ABD’li meslektaşlarımızdan anladığımız kadarıyla bu konuya ABD tarafı özellikle eğiliyor ve Çin şirketlerinin başka ülkelerde yapacakları yatırımların menşe konusunda daha dikkatli olacakları düşünülüyor. Bu bağlamda da menşe konusunun ABD yerel mevzuatı çerçevesinde daha dikkatli değerlendirilmesi gerekiyor.
Ancak başta belirttiğimizi bir kez daha burada yazmakta yarar var: uluslararası şirketlerle ortak anlayışımız, gelişmeleri yakından izlemenin ve şirketlere etkisini analiz etmenin önemli olduğu, ancak karar almak için biraz beklemek gerektiği yönünde. Bu noktada, yüksek vergi maliyetinden kaçınmak için doğrudan satış yöntemi gibi vergi matrahını artırmama gibi yasal yollar önem taşıyor.