Çeyrek asırlık ekonomik panorama

Mehmet Doğan ERDOĞAN
Mehmet Doğan ERDOĞAN YARININ EKONOMİSİ

Türkiye ekonomisi, son 25 yılda inişli çıkışlı, zaman zaman sert virajlar alan bir yolculuk geçirdi. 2000'li yılların başındaki derin krizden, bir dönem yakalanan yüksek büyüme ivmesine, ardından gelen küresel dalgalanmalara ve son yıllardaki kendine has ekonomik zorluklara uzanan bu çeyrek asırlık süreç, ülke ekonomisinin kırılganlıklarını, potansiyellerini ve karşılaştığı yapısal sorunları gözler önüne seriyor.

2001 krizi, milenyumun hemen başında Türkiye ekonomisine kara bir leke sürdü. Güçlü olmayan bankacılık sektörü, siyasi istikrarsızlık ve yüksek kamu borcu sarmalında patlak veren bu kriz, derin bir ekonomik daralmaya, yüksek enflasyona ve işsizliğe yol açtı. Ancak bu travmatik deneyim, sonraki yıllarda atılacak daha sağlam adımlar için bir milat oldu. Güçlü bir mali disiplin, yapısal reformlar ve Avrupa Birliği (AB) ile müzakere sürecinin getirdiği iyimser hava, 2000'li yılların ortalarında Türkiye ekonomisine önemli bir ivme kazandırdı. Yabancı sermaye girişleri arttı, enflasyon kontrol altına alınmaya başlandı ve yüksek büyüme oranları yakalandı.

Ancak bu parlak dönem, küresel finansal krizin 2008'de patlak vermesiyle sekteye uğradı. Türkiye ekonomisi, bu küresel çalkantıdan diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha az etkilenmesine rağmen, büyüme hızı yavaşladı ve dış finansman koşulları zorlaştı. Kriz sonrası dönemde, iç talep canlandırılarak büyüme yeniden tesis edilmeye çalışıldı.

2010'lu yıllar, Türkiye ekonomisi için hem fırsatlar hem de zorluklarla dolu bir dönem oldu. Bir yandan yükselen küresel likidite ve iç dinamikler sayesinde büyüme sürerken, diğer yandan jeopolitik riskler, siyasi gerilimler ve yapısal reformlardaki yavaşlama gibi faktörler ekonomik kırılganlıkları artırdı. Özellikle cari açık sorunu kronikleşmeye devam etti ve Türk Lirası zaman zaman baskı altında kaldı.

Son yıllara geldiğimizde ise Türkiye ekonomisi, kendine özgü bir dizi zorlukla karşı karşıya kaldı. Yüksek enflasyon, kur dalgalanmaları, artan kamu borcu ve azalan yabancı yatırımcı ilgisi, ekonomik istikrarı tehdit eden temel sorunlar haline geldi. Pandemiyle birlikte küresel ekonomide yaşanan şoklar da Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi. Uygulanan heteredoks politikalar ve enflasyonla mücadeledeki gecikmeler, ekonomik belirsizliği artırdı ve vatandaşların alım gücünü ciddi şekilde düşürdü.

Son 25 yıllık ekonomik yolculuğa baktığımızda, Türkiye ekonomisinin önemli bir büyüme potansiyeline sahip olduğunu ancak bu potansiyeli tam olarak hayata geçirebilmek için yapısal reformların, mali disiplinin ve öngörülebilir politikaların hayati önem taşıdığını görüyoruz. Güçlü bir hukuk devleti, şeffaf kurumlar ve uluslararası normlara uyum, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik büyüme için olmazsa olmaz koşullar.

Geleceğe yönelik umutlar yeşertmek mümkün olsa da, geçmişteki hatalardan ders çıkarmak ve daha sağlam temeller üzerine inşa edilmiş bir ekonomi için cesur adımlar atmak gerekiyor. Türkiye'nin genç ve dinamik nüfusu, stratejik konumu ve girişimci ruhu, ekonomik zorlukların üstesinden gelmek ve yeniden sürdürülebilir bir büyüme patikasına girmek için önemli avantajlar sunuyor. Ancak bu avantajların doğru politikalarla desteklenmesi ve küresel gelişmelerle uyumlu bir ekonomik vizyonun hayata geçirilmesi şart. Aksi takdirde, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki çeyrek asrı da inişli çıkışlı bir seyir izlemeye devam edebilir.

Tüm yazılarını göster