Ekonomi sosyolojiye yenilmiş gibi görülse de sonuçları ağır ve gerçek olacaktır!

Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA

Yazımızın başlığı, son zamanlarda ekranlarda ve köşemizde işlediğimiz bir konuyu ortaya koymaya yönelik. Ekonominin sosyolojiye yenik düştüğü ya da sosyolojinin öne çıktığı gün gibi ortada. Nitekim geçtiğimiz Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinin sonuçları da bu yönde.

Peki, bu durum kalıcı mı ya da nereye kadar diye sormak gerekir.

Dilerseniz öncelikle Türkiye’nin bazı makroekonomik büyüklüklerinin son yıllardaki gelişimine bakalım. Bir yandan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine giriş sonrasının ve bir yandan da COVID-19 salgını ile Ukrayna-Rusya savaşının etkilerinin rakamlara nasıl yansıdığını irdeleyelim. Üstelik bu sonuçlarda 6 Şubat 2023 günü yaşanan Kahramanmaraş merkezli 11 ildeki büyük deprem felaketinin henüz yer almadığını da unutmayalım.

 

Rakamların dili şunları söylüyor:

- GSYH büyüme oranı son 5 yıldan beri çok zig zag çiziyor, yüzde 11.4 ile yüzde 0.8 arasındaki oynaklık sağlık işareti değil. Hele de deprem felaketinin 2023 yılı büyümesine etkileri henüz ortaya çıkmış değil. Ama büyümenin düşeceği çok açık.

- Enflasyon belası artık son iki yılın baş edilemez sorunu. 2017 yılından beri iki haneye oturmuşken son yılda üç haneli hale gelmiş durumda. Bilindiği gibi hane halkının en büyük sıkıntısı.

- Dolar kurundaki baskılamaya ve zorlama olarak Liralaşmaya bağlı olarak ihracata beklenen ivme sağlanabilmiş değil. Zaten yüksek katma değerli ürün ihracatımız çok sınırlı iken şimdi de kurdaki baskılar ihracatı olumsuz etkilemiş durumda.

- Bu gelişme, düşük kurlar nedeniyle ithalatı daha cazip kılıyor ve dolayısıyla ithalat artışı da dünyadaki daralmaya rağmen sürüyor.

- Dolayısıyla dış âlem gelir ve giderlerinin özetini ortaya koyan ödemeler dengesi açığı, son 20 yılın rekorunu kırarak frensiz artışını devam ettiriyor.

- Bütçe açığı, zaten ülkenin en temel sorunlarından ve konularından biri olduğu için 2022 yılındaki nispi düşüşün dışında rekora doğru gidiyor. Özellikle de 2023 yılının seçim vaatleri ve deprem etkileriyle yılsonu bütçe açığının 1 trilyonu aşacağı gün gibi ortada duruyor.

- Bütçe açığının doğal bir sonucu kamu kesiminin iç ve dış borçlarındaki artış. Devlet artık makro ihtiyati tedbirler yoluyla bankacılık kesimini adeta borçlanma haracına bağlamış durumda.

- Bu arada dolar kuru ile ilgili baskılamanın ne zaman fren patlatacağı da meçhul.

Böyle bir karmaşık, yapısal nitelikli sorunlarla dolu, içinden çıkılmaz ve artık sürdürülemez bir ekonomik tablonun seçim sonuçlarına yansımadığı gerçeğini kesin ve kalıcı gibi görmeye çalışmak doğru değil. Yani bu durum görüntüden başka bir şey değil.

Belki siyasetin ya da seçimlerin matematiği yoktur; yani siyasette “2 X 2” hiçbir zaman 4 etmez, ya 3 ya da 5 eder. Ancak ekonominin matematiği vardır; ekonomide çok yalın bir şekilde “arz/talep kanunu” çalışır. Yani eninde sonunda ekonominin hesap sorma gibi bir gerçeği vardır.

Şimdi asıl mesele bu ekonomi ile ilgili sorun yumağında ipin ucunu nasıl bulmakta…

Ancak; seçim öncesinin havada uçuşan uçuk kaçık vaatleri ile şunun şurasında 8 ay sonrasında yapılacak bir başka referandum nitelikli yerel yönetim seçimleri işin engeli. Tabii güvenilir ve işinin ehli ekonomi yönetim kadrosunun bulmak, ön açmak ve rahat bırakmak da bir başka engel.

Sözün özü; ekonomi ile ilgili kalıcı çözümlerde umutlu olmak kolay değil. Ancak sonuçlarının ağır olacağını da gözden ırak tutmak doğru değil.

Tüm yazılarını göster