Ülke olarak 25 senelik bir Finansal Yeniden Yapılandırma geçmişimiz var. Şahsen 16 senedir milyarlarca dolarlık finansal yeniden yapılandırmayı Türkiye’nin akıllı ve becerikli bankacıları ile birlikte yapmış birisi olarak artık farklı metotları da sektör olarak kullanmaya başlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Yapılandırmalarda sadece teminatlanmak, vadeyi uzatmak ve borcu yaymak artık yeterli olmayacak.
Günümüzde, 2019 ve 2021 arasında yapılmış Finansal Yeniden Yapılandırma konjonktürüne sahip değiliz. O zamanlarda piyasada faizler düşüktü, bankalar negatif faiz makasından çok zarar yazmazdı; global ekonomik konjonktür ise Covid’deki yavaşlamasına rağmen hızlı bir şekilde iyileşmiş, yapılandırmadaki şirketlere yeni pazarlar açılmıştı ve varlıklar değer kazanmıştı.
Şimdiki durum ise farklı. 2025 ve 2026 yılındaki finansal yeniden yapılandırmalar, yapılandırmalarda uygulanan faizlerin yüksekliği, üretim/işçilik maaliyetlerimizin artık rakip pazarlara göre yüksek olmasından ve global ekonominin yavaşlığından ötürü, başka çözümler içermeli ve eskisinden farklı, başka türlü kurtulma reçetelerine sahip olmalı.
Başarılı finansal yeniden yapılandırmalar için kreditörler, hissedarlar, paydaşlar, kanun koyucular, regülatörler birlikte hareket etmeli, birbirine yardım etmeli ve destek olmalı. Sonuçta finansal krize giren bir şirket, onlarca şirketi, yüzlerce çalışanı ve bu işletmeden ekmek yiyen tüm toplumu etkiliyor. Şirket sayısı arttıkça etki misliyle geometrik artıyor.
Peki, bu çözümler ve reçeteler nasıl olabilir?
1) Yapılandırma faizi piyasa faizinden bir hayli aşağı düşürülüp vade sonuna bir ek başarı primi konulabilir. Şu andaki piyasa faizleriyle yapılandırmaların başarıya ulaşması zor.
2) Gerekiyorsa büyük kredi risklerinde, kreditörler alacaklarına karşın hisse takası yapabilir ve şirketlerde hissedar olabilir. Böylece aktif şirket yönetimine girilir ve şirketlerin yönetiminde söz sahibi olunur. Şirketlerin borcu azalıp borç sürdürülebilir hale gelir. Bunun için alacak hisse takasının önü regülatör tarafından açılabilir ve bankacıların/bankaların sorumluluklarına koruma getirilebilir.
3) Son olarak en önemli konu ise şirketlerin para kazanıp borçlarını geri ödemesi olduğu için operasyonel yapılandırmaların icrasının finansal yeniden yapılandırmalar için ön şart olarak konulması olabilir. Şirketler likidite krizini fırsata çevirerek, faaliyetlerine çeki düzen verip tekrar ekonomiye katma değer sağlayabilir.
Aksi takdirde, bu konjonktürde finansal yeniden yapılandırmanın kaderi sadece şansa bırakılmış olur ve yüksek faiz finansal yeniden yapılandırmayı sıkıntıya sokar…
Kalın sağlıcakla.