Geçtiğimiz haftalarda Seville’de gerçekleşen Dördüncü Uluslararası Kalkınma Finansmanı Konferansı (FfD4), bir dönüm noktasını işaret etti. Konferansta, onlarca yıldır savunulan ama bir türlü hayata geçemeyen bir önerme nihayet sorgulandı: Kamu-özel iş birliğine dayalı “blended finance” (karma finansman) modelleri gerçekten kalkınmayı hızlandırıyor mu, yoksa sadece özel yatırımları kamu kaynaklarıyla sübvanse eden bir ilüzyon mu yaratıyor? Henüz Türkiye’de karma finansman yapıları pek anlaşılamadı ancak bu yapıyı bu coğrafyada inşa edeceksek - ki kesinlikle buna odaklanmalıyız- küresel gündemden ders çıkarmak zorundayız.
Mariana Mazzucato ve Rogério Vieira de Sá'nın birlikte kaleme aldığı ve FfD4’te lansmanı yapılan "Mind the Mission, Not the Gap" başlıklı rapor, bu tartışmayı temelden sarsıyor. Yıllardır "milyarları trilyonlara dönüştürme" vaadiyle tanıtılan karma finansman modellerinin aslında gelişmekte olan ülkeler için ne kadar sınırlı bir etki yarattığını çarpıcı verilerle ortaya koyuyor. Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sözde kalkınma finansında karar alma mekanizmalarında da olmadığını görürsek bu sonuç belki de bizi pek şaşırtmamalı.
Raporun verilerine göre, 2015-2023 yılları arasında blended finance piyasası yıllık ortalama yalnızca 15 milyar dolar büyüklüğünde kalmış bu, yıllık 4 trilyon dolarlık Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SDG) finansman ihtiyacının %0.4’ünden bile az. Üstelik bu finansmanın %73’ü kamu kaynaklarından gelirken, sadece %27’si gerçek anlamda özel sermaye. Yani beklenen "özel sektörün harekete geçmesi" hiçbir zaman yaşanmadı. Hatta bu model, kamu kaynaklarının gizli mali yükümlülüklerle (garantiler, PPP’ler, kıdemli borçlar vs.) özel yatırımcılara zarar riski taşımadan kazanç sağladığı bir yapıya dönüştü.
Konferansın en önemli mesajlarından biri şuydu: Finansman açığını kapatmaya çalışmak yerine, kamu politikalarıyla misyon odaklı bir yatırım stratejisi benimsemeliyiz. Yani “ne kadar finansman” değil, “ne için finansman?” sorusunu sormalıyız. Sağlık için, iklim için, kapsayıcı sanayileşme için… Finansmanın yönü, yalnızca bankacılık yapılabilir projelere değil, uzun vadeli toplumsal faydalara doğru çevrilmeli.
Bu çerçevede rapor dört temel ilkeye dayanıyor:
-
Yönlendirme (Directionality): Kamu kaynakları, yalnızca yatırımcı ilgisine göre değil, toplumsal misyonlara göre sermayeyi yönlendirmeli.
-
İlave Katkı (Additionality): Kamu desteği, yalnızca özel sektörün tek başına yapamayacağı, katalitik etkisi olan yatırımlara verilmeli.
-
Risk ve Getiri Paylaşımı: Kamu-özel ortaklıklarında riskler kadar getiriler de adil biçimde paylaşılmalı; kamu yalnızca zararları değil, kazançları da gözetmeli.
-
Şeffaflık ve Yönetişim: Tüm süreçler öncesinde ve sonrasında şeffaf olmalı, bağımsız denetimle güvence altına alınmalı.
Bu ilkeler sadece blended finance reformu için değil, tüm kalkınma finansmanı rejimi için geçerliliğini koruyor. Piyasa başarısızlıklarını düzeltmeye çalışmak yetmez; kamu, piyasayı misyonlar doğrultusunda şekillendirmeli. Küresel’de tekrar kamu’nun ne demek olduğuna dair önemli bir savunuculuk yapmak zorundayız.
Ve elbette, bu karar masalarında kimlerin oturduğu da önemli.Artık süslü cümlelere değil, cesur eylemlere ihtiyaç var. Finansal mühendisliği derinleştirmek değil, kamu misyonlarını merkeze alan bir finans anlayışını yerleştirmek zorundayız. Gelecek belirsizliğe sürüklenirken yeni bir finansman finansman finansman!