Küresel ticarette milli güvenlik öne çıkıyor

Burak ÖNDER İhracatçının Penceresi

Katıldığımız programlarda en çok sorulan sorulardan biridir “Bu yıl Türkiye ihracatında beklentileriniz nedir?’’ ya da “Önümüzdeki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?’’ sorusu. Zor bir sorudur bu. Malumunuz gelecek her zaman kaotiktir. Teknolojinin bu kadar gelişmesine rağmen beş günden fazla hava tahminin yapılamıyorken gelecekle ilgili ön görüde bulunmak, zor olduğu kadar risklidir de. Hele ki dünyada her şeyin bu kadar hızlı değişebildiği böylesi bir zamanda…          

Daha önceki bir yazımda da değindiğim üzere, kendi küçük penceremde gördüğümü sandığım şey dünyanın dönüştüğüdür. Dikkatli bakacak olursak bu dönüşümü bireyde, toplumda, sanatta, edebiyatta, şiirde, sanayide, ihracatta kısacası her alanda görüyoruz. Dönüşüm her zaman sancılıdır, kolay olmaz. Tüm bu yaşananlar da bir yönüyle doğum sancısı belki de.          

Dönüşümün olduğu süreçte de insanın bildiği yanıldığına yetmiyor. Bir hafta önce kaygı uyandıran bir gelişmenin bir hafta sonra bambaşka kapılar açabildiğine şahit olabiliyoruz. Belki de bu nedenle “gördüğümü sandığım şey” ifadesini daha sık kullanıyorum. Yazımı gazeteye gönderdiğim günden yayınlanana kadar geçen süreçte dahi bazı bilgi ya da öngörüler geçerliliğini yitirebiliyor ya da tabiri caizse mutasyona uğrayabiliyor.        

Tüm bu nedenlerden dolayı da son zamanlarda duymaya başladığım forecast (ön görü) yerine nowcast (an görü) kavramının özellikle içinden geçtiğimiz bu zamanlarda daha doğru bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, benim de kutup yıldızlarımdan biri olan Sayın Alev Alatlı’nın sözü ile bu haftaki konumuza girmek isterim. Sayın Alatlı “Dünyaya kömürlük penceresinden bakmayın, olayları ve gelişmeleri kısıtlı görürsünüz’’ demişti. Ben de bu nedenle Dünyaya kuş bakışı bakabilmenin, gelişmeleri sadece ekonomik değil tarihsel, kültürel, politik gibi farklı disiplinlerle kavrayabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Gelin biz de şubat ayı itibariyle dünyadaki gelişmelere birlikte bir bakalım.

AVRUPA’DA AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ VE PROTESTOLAR

Ekonomik belirsizlikler, güvenlik kaygısı, göç karşıtlığı gibi farklı sorunların bir tezahürü olarak Avrupa’da aşırı sağ her geçen gün yükseliyor. Başta Almanya olmak üzere Hollanda, İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz, Yunanistan ve hatta İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi İskandinav ülkelerinde dahi aşırı sağ güçlenmeye devam ediyor.        

Aşırı sağın yükselişi Almanya’da halkın büyük kısmını ve özellikle iş dünyasını rahatsız eden en önemli gelişmelerden biri. Alman iş dünyası aşırı sağın yükselmesini Alman sanayisi için büyük bir tehdit olarak görüyor. Fransa’da sıklıkla şahit olunsa da Almanya’da protestoları çok fazla görmeyiz. Fakat son zamanlarda Almanya’da da protestoları görür olduk. Ülkede aşırı sağın yükselişini ve basına sızan AfD’nin “göçmenleri sınır dışı etme’’ planından dolayı Almanya’da alışık olmadığımız protestoları görür olduk. Bunların yanında 2024 senesi, Fransa, Almanya, Polonya, Belçika, Hollanda, İspanya, Macaristan ve İtalya’da hükümetlerin tarım politikalarını protesto etmek amacıyla da farkı gösterileri gördüğümüz bir yıl oluyor.

AVRUPA BİZİM EN ÖNEMLİ PAZARIMIZ

Avrupa gerek ekonomik gerek politik ve gerekse güvenlik konularında zor bir süreç geçiriyor. Buna rağmen bölgeye olan ihracatımızda derin düşüşleri şu ana kadar yaşamadık. Tüm olumsuzluklara rağmen ülkemiz için bu bölgede hala büyük bir potansiyel ve fırsatlar var. Büyüyen Çin tehdidi, potansiyel Çin-Tayvan savaşı ve tedarik zincirinin her geçen artan öneminden dolayı ‘’Near Shoring’’ kavramı daha öne çıkacak gibi. Polonya’dan Asya’ya kadar olan bölümde de ülkemiz Türkiye en büyük oyunculardan biri. Dünyayı takip edebilirsek ve gerekli çalışmaları yapabilirsek Avrupa pazarındaki payımızı artırabileceğimizi düşünüyorum.        

Son olarak AB’ye olan ihracatımız, 2023-2024 Ocak aylarını kıyasladığımızda %0,7’lik bir oranda arttı; aynı dönem için diğer Avrupa ülkelerine baktığımızdaysa %7,1’lik bir artışı gördük. Zaman zaman gerilen siyasi ilişkilerimiz de olsa Avrupa için ülkemiz, ülkemiz için de Avrupa pazarı önemli.

KÜRESEL BÜYÜMEDE ASYA ÖNE ÇIKIYOR

Yayınlanan birçok uluslararası raporda 2024 yılında küresel ekonominin büyümesinde bu yıl Asya ve ABD’nin rol oynayacağı söyleniyor. OECD’nin son raporunda da Asya ülkelerinin dünyanın en hızlı büyüyen bölgesi olacağı vurgusu vardı. Hindistan, Endonezya ve Çin’in küresel büyümede başı çekeceği tahmin ediliyor. Bölgeye kuş bakışı baktığınızda bölge ülkelerinin kendi aralarında tarihsel ve cari birçok girift probleminin olduğunu görüyoruz. Bugünlerde ABD’nin yoğun çabasıyla müttefik olan G. Kore ve Japonya arasında dahi tarihsel birçok sorun var. Çin’e baktığınızda sınırı olan tüm ülkelerle sınır sorunları var. İçinden geçtiğimiz süreçte Asya’da da güvenlik konularının öncelikli hal aldığını görüyoruz. Bölgede Batı’ya karşı safları sıkıştıran Çin, K. Kore, Rusya gibi ülkeler var. İran’ı da bu gruba dahil edebiliriz.          

Hamas-İsrail savaşı öncesi ABD ağırlığını Avrasya bölgesinden Asya- Pasifik bölgesine kaydırmıştı. Biden geçtiğimiz yıl G. Kore ve Japonya başkanlarıyla iki kez bir araya geldi ve güvenlik konularında bir dizi anlaşmalar yaptı.            

Resme baktığınızda Japonya’nın Çin ve Rusya’yla olduğu kadar G. Kore’yle de tarihsel sorunları olduğunu görürsünüz. Fakat G. Kore ve Japonya’nın her şeye rağmen; Rusya- Ukrayna savaşı, K. Kore’nin füze denemeleri ve Çin’in bölgede artan askeri faaliyetlerinden dolayı K. Kore, Çin ve Rusya tehditlerine karşı ittifak kurmaları gerekiyordu. ABD’nin girişimleriyle bu ittifak kuruldu. Bunun yanında gerek Biden gerekse ABD’li yetkililer bölge ülkeleriyle olan siyasal, güvenlik ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi hedeflediği ziyaretler gerçekleştirdiler. Çin tüm bu süreçleri soğuk savaş yıllarında Rusya’ya yapıldığı gibi ‘’Batı’nın Çin’in çevresini sarma planı’’ olarak tanımladı.          

II. Dünya Savaşı’ndan sonra savunma sanayisine mütevazi bütçeler ayıran Japonya dahi bu yıl savunma harcamalarını artırıyor. Japonya’da 2024 yılında GSYİH’sinin yüzde üçünü savunma harcamalarına ayırıyor. Japonya ve Almanya özellikle Çin ve Rus tehdidine karşı güvenlik ilişkilerini artırmak için bir dizi de askeri anlaşma imzaladı. Diğer bölge ülkelerinde de durum çok farklı değil. Geçtiğimiz yıl bölgeye olan ihracatımızda düşüşleri gördük. Singapur’a olan ihracatımız %38, Filipinler %34, Hong Kong %18, Tayvan %15, Malezya %12, G. Kore %7,5, Hindistan %5, Japonya %4, Tayland %3 oranında azaldı. Küresel ekonominin büyümesinde itici güç olan ve küresel ticaretten önemli pay alan Asya’dan yeterli pay alamadığımız kesin. Bir dönem Birleşik Krallık’ta Başbakanlık da yapan Benjamin Disraeli ‘’Doğu bir meslektir’’ sözünü hatırlatmak isterim. Ülkemiz için Doğu’yu keşfetmenin vakti geldi de geçiyor bile.         

EZ CÜMLE

Kırklı yaşlara geldiğimde komplo teorileriyle arama mesafe koymaya karar verdim. İnanmadığım için değil Burak olarak bunları değiştiremeyeceğim için. Evet, dünyada güvenlik harcamaları artıyor. Evet, belki bunu daha çok silah satabilmek için Batılı ülkeler yapıyor olabilir, bilmiyorum. Gördüğümü sandığım şey 2024 farklı bir yıl olacak. Uzun yıllar dünya gündemini ekonomi politik işgal ediyordu lakin muhtemelen bu yıl ise ulusal güvenlik konuları gündemi dünya gündemini domine edecek.         

Şikâyet etmeden ve yeise kapılmadan mücadele etmeye devam etmeliyiz. Türk iş dünyası olarak gerek küreselde yaşanan gerekse yereldeki sorunlarımıza rağmen, belki de hiç olmadığı kadar çalışmalı ve mücadele etmeliyiz. 2024 yılı içinde dünyada 70 ülkede seçimler var. Bazı ülkelerde seçim sonuçları seçimler yapılmadan belli olsa da büyük çoğunlukta büyük bir mücadele var. Avrupa da aşırı sağın, Latin Amerika’daysa solun yükseldiği bir süreci yaşıyoruz. Seçim süreçlerinde popülist politikalar küresel enflasyon için bir risk olsa da küresel ticaretin büyümesi için bir fırsat da olabilir.          

Sayın Dücane Cündioğlu bir söyleşisinde “Yeterince dağılmadığımız için toparlanamıyoruz’’ mealinde bir görüşünü paylaşmıştı. Dünyanın farklı bir süreçten geçtiğini görüyoruz. Gerçekten hepimiz çok yorulduk. Son 25-30 yılda bizi birbirimizden ayıran konulara çok yatırım yaptık. Biraz da bizi birleştiren şeyler üzerine de yatırım yapmamız gerekiyor. Birlikteliğe hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız var sanki.

AVRUPA’DA RUSYA KAYGISI HAKİM

Avrupa’da işler istenildiği gibi gitmiyor ve cari olan birçok farklı sorunu da devam ediyor. Bir yandan pandemi ve Rusya- Ukrayna savaşından sonraki ekonomik yavaşlama diğer taraftan yanı başındaki savaş nedeniyle güvenlik problemleri bugünlerde Kıta Avrupa’sının başat sorunları.          

Geçtiğimiz haftalarda Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya’nın cari ve yapısal problemlerinden bahsetmiştik. Rakiplerine kıyasla pahalı enerji, yaşlanan nüfus, Alman bürokrasisi ve Çin ekonomisinin yavaşlamasının Almanya’yı zora soktuğunu ve 2023 yılında gelişmiş ekonomiler arasında küçülen tek ekonomi olduğunu söylemiştik.    Son zamanlarda Avrupa’da Rusya ile savaş ihtimali çokça dile getirilir oldu. Yaklaşan Rusya tehdidine karşı geçtiğimiz ay NATO, soğuk savaş yıllarından sonraki en büyük tatbikatını Rusya sınırında yaptı.         

NATO kendi üyelerinden savunma harcamaları için GSYİH’nin en az %2’lik kısmını ayırmalarını istiyor. II. Dünya Savaşı sonrası Almanya, ABD’nin güvenlik şemsiyesi altına girmiş ve savunma harcamalarına büyük bütçeler ayırmamıştı.       

Lakin Almanya’da Rusya korkusu her geçen gün artıyor. Almanya’da yayın yapan Bild gazetesi, Rusya’nın Avrupa’ya saldırma ihtimaline karşın Almanya’nın hazırlıklı bulunmak için Nisan ayına kadar savaş planı hazırladığını duyurdu. Habere göre Rusya’nın Ukrayna Savaşı’nın ardından beş yıl içinde Avrupa’ya saldırmasının beklendiğini dile getiriliyor. Yaklaşan Rusya tehlikesine karşı Almanya’nın 2024 yılı içinde, II. Dünya Savaşından bu yana en büyük oranda; GSYH’sinin %3’ünü savunma harcamalarına ayıracağı söyleniyor. Bunun yanında Almanya, II. Dünya savaşından sonra ilk defa kendi sınırları dışında kalıcı bir askeri güç kuruyor. Rusya tehdidine karşı Litvanya’ya asker gönderiyor.         Sadece Almanya’da değil, başta Polonya, Romanya, Çekya, Baltık ve İskandinav ülkelerinde de benzer durum söz konusu. Mesela Polonya 2024 yılında savunma harcamalarına rekor bütçe ayırdı. Polonya’nın 2024 yılındaki savunma bütçesi yaklaşık 40 milyar dolar olacak. Başka bir ifadeyle Polonya 2024 yılında GSYİH’sinin yüzde 4,2’sini savunma harcamaları için kullanacak.        

Diğer ülkelerin savunma harcamalarının GSYİH’lerinden aldıkları pay ise Estonya’nın %2,73, Litvanya’nın %2,54, Finlandiya’nın %2,45, Romanya’nın %2,44, Letonya ise %2,27 oldu.        Gördüğünüz üzere Avrupa ülkeleri rekor düzeyde silahlanmaya devam ediyor. Bunun yanında bu ülkelerin birçoğunda zorunlu ve gönüllü askerlik konuları bile kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

ATEŞ ÇEMBERİNDEKİ ORTA DOĞU'NUN ’’İSTİKRARLI" OLMASI ÖNEMLİ

Malum her dönem Orta Doğu’da derin fay hatları vardır lakin bölgede son yıllarda olumlu gelişen ilişkileri de görüyorduk. Mesela Çin’in arabuluculuk girişimiyle Sudi Arabistan ve İran arasında ilişkilerde yeni bir dönem başlamıştı. Yine ABD’nin girişimleriyle Sudi Arabistan ile İsrail ilişkilerinde de normalleşme sinyalleri görülüyordu.

▶ Ekim 2023’te savaş İsrail ve Hamas arasında başlasa da çatışmalar Lübnan, Suriye, Irak, İran, Pakistan ve Yemen’e de bir şekilde sıçradı. Bölgesel istikrarsızlık ister istemez bölge ülkelerini etkiliyor.

▶ Bölgede İsrail’i ilk tanıyan ülke olan Mısır bile bugünlerde İsrail’le büyük problemler yaşıyor. İsrail Gazze’de yaşayan halkı ve Gazze sorununu tabiri caizse Mısır’ın kucağına atmaya çalışıyor. Mısır ise bunu farklı nedenlerle istemiyor. Tüm bu süreçlerden dolayı Mısır kamuoyunda Mısır’ın İsrail nezdindeki büyükelçisini geri çekmesi bile gündeme geldi. Bunun ötesinde bugünlerde Mısırlı yetkililer İsrail’le barışı bitirmekle tehdit ediyor. Uzmanlar sınırda her an bir çatışma olabileceğini söylüyor.

▶ Orta Doğu’nun “olabildiğince’’ istikrarlı olması önemli. Orta Doğu, Avrupa’dan sonra ihracatımızın en yoğun olduğu bölge. Geçtiğimiz yıllarda siyasi ilişkilerimizin geliştiği ülkelerle ticari ilişkilerimizin de geliştiğini gördük. 2024 Ocak ayındaysa Mısır’a olan ihracatımızda %9,3, BAE’ne %83, Suudi Arabistan’a ise %1 artışı görsek de Lübnan’a olan ihracatımız %46, Yemen’e %40, İsrail’e %30, Ürdün ve Pakistan’a ise %20 oranında azaldı.

▶ Önemli pazarlarımızdan biri olan Orta Doğu’ya ihracatımızda önümüzdeki süreç belirleyici olacak.

Rusya'ya ihracatta düşüş var

Dünyada gündem çok hızlı değişir oldu. İsrail-Hamas savaşının başlamasıyla birlikte, Dünyanın gündeminde olan Rusya-Ukrayna savaşını unuttuk. İran’ın Suriye, Irak’ın kuzeyi ve Pakistan’ı vurmasıyla başlayan süreçle de İsrail-Hamas savaşının gündemdeki ağırlığı azalır oldu sanki.         Rusya-Ukrayna savaşı süresince ülkemiz rasyonel bir yaklaşımla denge politikası ortaya koymuştu. Rusya’ya olan ihracatımızı 2022 yılında %45, 2023 yılında %23,2 artış ile kapatmamıza rağmen 2024 Ocak ayı ihracatına baktığımızda %30’luk bir düşüşü gözlemliyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden biri para transferi.      

Benzer durumu Ukrayna ve Belarus’a olan ihracatımızda da görüyoruz. Ocak 2024 ihracat rakamlarına baktığımızda Ukrayna’ya olan ihracatımızda %13,5, Belarus’a olan ihracatımızdaysa %25’lik bir düşüş söz konusu.

Kızıldeniz’deki güvenlik krizi ve enflasyon       

Kızıldeniz’deki krizden dolayı Asya’dan Avrupa’ya olan navlun süresinin uzaması nedeniyle “Just in time’’ üretim modeliyle çalışan üç otomotiv fi rmasının üretimlerini durdurmak durumunda kaldığı haberlerini takip ettik. Bu krizin diğer bir tezahürü de Asya’dan Avrupa’ya olan navlun fi yatlarında şok artışlar. Malumunuz enerji ve lojistik her ürünün fi yatını etkileyen iki faktör. Kızıldeniz’deki krizin uzaması son aylarda düşen Avrupa sanayisi için olduğu kadar enfl asyonu için de bir tehdit. Kızıldeniz’deki krizin Avrupa ve uluslararası ticaret açısından ortaya çıkacak sonuçları, krizin ne kadar süreceğine bağlı olacaktır. ABD ve İngiltere de bölgede bir misyon gücü oluşturdu. Bunun yanında AB içinde görüş ayrılıkları olsa da Kızıldeniz’deki yük gemilerini korumaya yönelik AB deniz misyonu 19 Şubat’ta göreve başlayacak. Bu krizin diğer bir etkisi de özelikle Avrupa bölgesinden ülkemize olan talebin artma sinyalleri. Navlun sürelerinin uzamasından dolayı Avrupalı fi rmaların geçici de olsa taleplerinin bir kısmını ülkemize kaydırdığını sahada gözlemliyoruz.

Tüm yazılarını göster