Avşa Adası: Sessizliğin, üzümün ve sofranın hafızası
Avşa’ya varmak, modern hayatın gürültüsünden sıyrılıp yol boyunca zaman zaman sinyalin zayıfladığı, telefonların sustuğu bir sessizliğe adım atmak. İstanbul’dan deniz otobüsleriyle dört saatlik bir yolculuk, aslında içsel bir mesafeyi kat etmek gibi.
Haber Merkezi |Bazı yerler vardır, haritada küçük bir nokta gibi görünür ama ruhun haritasında geniş bir coğrafyaya karşılık gelir. Avşa Adası da öyle bir yer. Marmara Denizi’nin ortasında, sanki evrenin unutulmuş bir kıyısında, zamanın acele etmediği bir ritimle varlığını sürdüren bir ada. Ne tam bir kaçış noktası ne de sadece bir tatil beldesi…
Avşa’ya varmak, modern hayatın gürültüsünden sıyrılıp yol boyunca zaman zaman sinyalin zayıfladığı, telefonların sustuğu bir sessizliğe adım atmak. İstanbul’dan deniz otobüsleriyle dört saatlik bir yolculuk, aslında içsel bir mesafeyi kat etmek gibi. Şehirden uzaklaştıkça, zihin de kalabalıktan arınır. Ada, Balıkesir’e bağlı Marmara Adaları’nın bir parçası; ama bu tanım onun ruhunu anlatmaya yetmez. Çünkü Avşa, sadece bir coğrafya değil, aynı zamanda bir zaman ve hafıza mekânıdır. Yazın kalabalıklaşır, kışın kendi içine döner. Bu mevsimsel ritim, adanın hafızasında iz bırakır. Yazın gelenler, kumun ve güneşin tadını çıkarırken, kışın kalanlar adanın gerçek sesini duyar: Rüzgârın granit kayalar üzerinde yükselen adaya çarpan sesi, bağların sessizliği, yaşlı bir balıkçının sabah duası. Ada, yaklaşık 36 kilometrekarelik bir alanda yayılmıştır ama bu küçüklük, onun anlatısal büyüklüğünü gölgelemez. Çünkü burada her taş, her sokak bir hikâye anlatır.
Plajları, altın kumlarla bezelidir. Turkuaz sular, Ege’nin kalabalığından uzak, Akdeniz’in sıcaklığını taşır. Yiğitler Plajı, adanın nabzı gibi atar; neşeli, canlı, gençtir. Ama sessizlik arayanlar için Çınar Koyu vardır; dalgaların sesiyle yazılmış bir şiir gibi. Orada, denizle konuşur; sorularını suya bırakır, cevapları rüzgârdan alırsın. Su sporları, bisiklet turları, yürüyüş rotaları… Ama en güzeli, gün batımında bir tepeye çıkıp denizi izlemektir. O an, hayatın tüm yükü hafifler.
Avşa’nın şöhreti, üzüm bağlarında saklı. Adakarası gibi yerel türler, adanın toprağında kök salmış, güneşle olgunlaşmış. Yerel üreticiler, geleneksel yöntemlerle bu ürünleri işler. Bu ürünler, sadece tat değil; bir kültürel mirasın, bir halkın emeğinin ve doğanın sabrının birleşimidir.
Bir şenlik…
Ve bu yıl, bu hikâye daha da görünür kılındı. 6–7 Eylül tarihlerinde düzenlenen “Bir Başkadır Avşa” etkinliği ile coğrafi işaretli Ada Karası üzümünün hasadı bir şenlik havasında kutlandı. Marmara Adalar Belediye Başkan Yardımcısı Şahin Alagaş’ın ev sahipliğinde gerçekleşen buluşma, geleneksel yöntemlerle bağlarda üzüm ezme ritüelleriyle başladı. Müzik ve dans eşliğinde hem ada halkı hem de ziyaretçiler bağların ritmine ortak oldu. Sardalya Şenliği ile sofralara denizin sesi taşındı; ızgara sardalya, adanın köklü balıkçılık kültürünü yeniden hatırlattı.
Etkinliğin en kıymetli duraklarından biri ise “Ada Karası Sohbetleri” oldu. Moderatörlüğünü Ebru Koralı’nın üstlendiği bu buluşmada, bölge üreticileri Alp Törüner, Gamze Sezer ve Ali İhsan Bortaçina ile yeme-içme uzmanı Levon Bağış, Avşa’nın bağcılık kültürünü konuştular. Sohbet, sadece teknik bilgi değil; bir adanın geleceğine dair umut, geçmişine dair saygı ve kültürel mirasa dair derinlik sundu. Belediye Başkanı Aydın Dinçer’in sözleri ise bu dönüşümün altını çizdi: “Avşa, doğayla uyumlu, yavaş yaşamı benimseyen, özgün ve eşsiz hikâyesi ile yeni bir destinasyon kimliği kazanıyor.”
Sessiz tanıklar
Tarih meraklıları için de adada sessiz tanıklar var. Bizans döneminden kalıntılar, adanın taşlarında saklı. Ama asıl tarih, insanlarda: Balıkçılar, üreticiler, pansiyon sahipleri… Onlarla sohbet etmek, bir romanın içine girmek gibi. Her cümlelerinde, adanın geçmişi, denizin kokusu ve yaşamın sadeliği var.
Sofra ise burada bir buluşma noktası. Deniz ürünleri taze, zeytinyağlılar bol. Her lokma, geçmişin izini taşır; her yudum, geleceğe dair bir umut. Sofra, burada bir anlatı – hem lezzetle hem hikâyeyle.
Ve sonuçta, Avşa bana evreni hatırlatır. Küçük, ama içinde sonsuz keşifler barındıran bir yer. Homeros’un destanlarında kahramanların adalarda durup yeniden yola koyulması gibi Avşa da bir mola değil; hafızaya işlenen bir durak. Bir adada geçirilen tembel bir gün, aslında hayatın özeti olabilir. Çünkü adada zaman, acele etmez… İnsanlar, birbirini dinler; doğa, kendini gösterir.
Avşa, sadece bir ada değil; bir anlatı, bir hafıza, bir vicdan ve belki de hikâyenizin bir durağı olacaktır.