Biz enerji tasarrufunu sürekli daha az kullanmak olarak algılıyoruz ancak yenilikçi ve ekosistem yaratmaya dayanan iş modelleri ile daha fazlasının yaratılabileceğini görüyoruz.
Konu ile ilk karşılaşmam, 2000’lerin başında Microsoft Exchange Server satın almaları ile ilgili bir görüşmede olmuştu. Yanlış hatırlamıyorsam Denizbank, bu yatırımı yaparken e-postayı iş süreçleri içinde hem çalışanları arasında hem de müşterileri ile ilişkilerinde bir verimlilik aracı haline getirebildiği için farklı bir hikâye anlatıyordu. Bir maliyet unsuru olmaktan çıkarıp bir gelir aracı haline getirebilmek, yeni bir trendi ya da teknolojiyi kullanılabilir kalmak açısından önemli bir boyut oluşturuyor.
Bugün ek depolama alanına ihtiyaç duymadığınız takdirde kullanabileceğiniz ücretsiz opsiyonları düşününce, bunun ne kadar geride kalmış bir tartışma olduğunu görüyorum. Bulut teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte değerli olan şey, sunucu olmaktan çıkıp depolama alanı ve bazı durumlarda da hız olmaya başlıyor. Servisi sunan şirketler için önemli olansa, elinde geniş bir müşteri ya da kullanıcı kitlesini tutabilmek oluyor.
Bu yenilikçi ekonomik modelleri adapte edemediğinizde, yıllar önce travma olarak belleğime kazınan şahitliğimdeki olaya benzer bir senaryoya dahil olmanız mümkün. Banliyö trenleri ortadan kaldırılmadan önce Yenikapı tren istasyonunda beklediğim bir akşam “vurma karıcığım” çığlığıyla terörize oldum. İlk şaşkınlık geçip de kulak kabartınca adamın elektrik parasını ödemek için evden para aldığını ancak arkadaşlarının kendisini kandırması sonucunda parayı rakı içmek için kullandıklarını anladım. Kadın ya bir sonraki faturada ya da elektriği kesmeye gelenlerden elektrik parasının ödenmediğini öğrenmişti ve seslere bakılırsa kocasını kemer ya da hortum gibi bir şeyle dövüyordu. Harap durumdaki evde paranın kıt kaynak olduğunu anlamak zor değildi ve yukarıdaki maliyet unsuru/gelir aracı teorisini buraya uyarlamak zordu. Muhtemelen evde çalışan kişi de gündelik işlere giden kadındı ve bugün baktığımda acımanın yerini kadının hesap sormasına hak verme duygusu alıyor. İşin ilginç boyutunu, Agentic AI’ı işin içine soktuğumuzda, yapay zekâdaki halüsinasyon olasılığı, adamı kandırıp parayı harcatan arkadaşlarla birlikte düşünüldüğünde bu hikâyeyi konumuz ile daha ilgili hale getiriyor.
Enerji faturasını ödemek, günümüzün en önemli konularından biri... Üstelik bunun farklı boyutları var. ABD eklemeli İsrail-İran çatışmasında İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi ortaya çıktığında petrolün varil fiyatının 120 dolarlara kadar çıkması senaryosu değerlendirildi ve bunun Türkiye dahil olmak üzere ne kadar sarsıcı sonuçları olabileceği gösterildi. Ancak kimse bunun veri merkezlerindeki enerji tüketimi ile bağlantılı riskini gündeme getirmedi. Bunun nedeni, veri merkezlerinin yeni bir ekosistemin parçası olarak bir maliyet unsuru değil, bir gelir aracı haline gelmiş olması. Burada duyduğumuz tartışmalar, veri merkezsi sahiplerinin yüksek enerji ihtiyacını planlarken nükleer enerji lisansı için başvurmaları gibi boyutlara sahipti. Her sorgu için tüketilen su miktarı, enerji darboğazından daha ciddi bir tartışma konusu oluyor. Bunun nedenini araştırdığımda, karşımıza yeni nesil enerji kullanım modelleri çıkıyor.
Bunun ilk örneği, HPE’nin, Broadcom’un VMware’i satın almasının ardından sanallaştırma pazarında oluşan fırsatı değerlendirmek için bulut tabanlı çözümlerini tanıttığı toplantıda karşıma çıktı. HPE Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya Bölgesi Genel Müdürü Güngör Kaymak, küçük yerleşim bölgelerinde ya da kasabalarda kurulan veri merkezlerinin kasabanın ısınma ihtiyacını karşılayan bir merkezi tesisatın parçası haline getirildiğini anlattı. Kasabanın ısıtma sisteminde ısı kaynağı olarak veri merkezi konumlandırılıyordu. Bu, bana, veri merkezinin enerji ihtiyacını nükleer santralle karşılamaktan bile daha çarpıcı bir özellik olarak göründü.
Bunun sonrasında, Daikin Türkiye, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkanı Hasan Önder, Daikin Türkiye’nin 1 Nisan 2024–31 Mart 2025 tarihlerini kapsayan 2024 mali yılını 25 milyar 521 milyon lira ciro ve 400 milyon euro ihracatla tamamladığını açıkladığı basın toplantısında, bu konudaki soruma Daikin iş çözümleri biriminin bu konu ile ilgili olduğu yanıtını verdi. Bu birimin 5 bin metre boru döşeyerek ürettiği çözümlerin bile bulunduğunu belirten Önder, yalnızca ürün satışı gerçekleştirmekle kalmayıp, otomasyon sistemleri, anahtar teslim projeler, sistem iyileştirme önerileri ve yenileme çözümleri ile entegre bir hizmet sunarak müşterilerinin sürdürülebilirlik hedeflerine de doğrudan katkı sağladığına da işaret etti. Veri merkezlerinde su ya da sıvı soğutmalı sistemlerin sağladığı verimlilik düşünüldüğünde, Daikin yönetiminin kompresör ve soğutucu akışkanları kendi bünyesinde geliştiren dünyadaki tek üretici olmasıyla sektörde benzersiz bir konumda yer almasına yaptığı vurgunun, gelecek dönemde önemli bir rekabet avantajı yaratacağını anlamak zor değil. Basın toplantısını takip eden “after party”de, Türkiye’de de veri merkezinde üretilen ısı enerjisini kullanmaya yönelik bir proje yürüttüğünü öğrendim. Ancak veri merkezine eşlik eden ofislere hitap edecek çözümde, Türkiye’nin iklim koşulları düşünülerek, ısıtma yerine sıcak su üretmeye öncelik veriliyor.
Hem bilişim/teknoloji hem de iklimlendirme dünyasının ilgi gösterdiği bu çözümler alanı, veri merkezi tasarımcılarının da büyük önem verdiği bir konuyu oluşturuyor. NVIDIA GB300 NVL72 platformu için geliştirdiği enerji verimli soğutma ve güç altyapı mimarisini tanıtan Vertiv, konuyu daha iyi anlamamızı sağlayan ayrıntıları ortaya koyuyor. Her biri 142 kW’a kadar yoğunluğu destekleyebilen sistemler için uçtan uca enerji verimli soğutma ve güç altyapısı sunan yeni tasarımın bileşenleri Yapay zekâ fabrikalarının tasarımı ve işletimine yönelik NVIDIA Omniverse Blueprint platformunda SimReady formatında 3D varlıklar olarak sunuluyor.
Yeni nesil bu mimarinin, entegre soğutma ve güç stratejileriyle geleneksel veri merkezi kurulumlarının ötesine geçerek altyapı tasarımında yeni bir dönemin kapılarını araladığına işaret eden Vertiv’in çözümleri yapay zekâ fabrikalarının tasarımı ve işletilmesini kolaylaştırıyor. Esnek yapısıyla farklı veri merkezi ihtiyaçlarına uyarlanabilen bu referans mimari, planlama sürelerini ciddi ölçüde kısaltırken, kurulum sürecinde oluşabilecek riskleri de en aza indiriyor.
Artan kabin güç yoğunluklarını öngörerek, yapay zekâ altyapısına yönelik stratejiler ve uygulamaya hazır tasarımlar geliştirme ihtiyacı, Vertiv ile NVIDIA’nın yakın çalışmasına zemin oluşturuyor. İki şirketin 1 MW ve üzeri bilgi işlem kabinlerini destekleyecek 800 VDC tabanlı veri merkezi güç altyapısı üzerinde birlikte çalışarak oluşturduğu yenilikçi Vertiv çözümlerinin 2026’da kullanıma sunulması hedefleniyor.
Vertiv'in Global Portföy ve İş Birimlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Scott Armul, “Vertiv çözümleri, müşterilerin yalnızca daha hızlı ölçeklenmesini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda fiziksel kurulum başlamadan önce yapay zekâ odaklı veri merkezlerini dijital olarak optimize etmelerine de imkân tanıyor” derken NVIDIA Yüksek Performanslı Bilgi İşlem (HPC) ve Yapay Zekâ Altyapısı Kıdemli Direktörü Dion Harris, “NVIDIA’nın ileri düzey yapay zekâ platformları ile Vertiv’in güç ve soğutma altyapısındaki uzmanlığını bir araya getirerek, müşterilerin daha verimli, ölçeklenebilir ve en zorlu yapay zekâ iş yüklerine hazır yeni nesil veri merkezlerini hayata geçirmelerini sağlıyoruz. Birlikte, kuruluşların yapay zekâ alanında geleceği inşa ederken performans ve sürdürülebilirlikte yeni seviyelere ulaşmalarına yardımcı oluyoruz” şeklinde konuşuyor.
NVIDIA GB300 NVL72 platformuna özel geliştirilen referans mimari, Vertiv™ 360AI altyapı platformunun önemli bir parçası olarak öne çıkıyor. Bu platform, yapay zekâ iş yükleri ve diğer yüksek performanslı bilgi işlem uygulamaları için entegre güç ve soğutma çözümlerinin kolayca planlanıp uygulanmasını sağlamayı amaçlıyor.
Asıl önemli parçayı bundan sonrası oluşturuyor. Önce aktarayım sonra altını çizeceğim yerleri belirteyim.
Burada kullanılan ifadelerden soğutmadaki enerji tasarrufu çarpıcı gelse de aslında bu tasarruf oranlarını ve daha iyilerini sıvı soğutmalı sistemlerde bir süredir görüyoruz. Ben özellikle omniverse terimine ve performans artışına dikkat çekmek isterim. Daha küçük alanlarda sistem kurulabilmesi ise, veri merkezlerinin daha yüksek metrekare fiyatlarının olduğu yerlere taşınabilmesine ve edge computing ile veri merkezi üzerinden yapay zekâ çalıştırarak daha yüksek performansa izin veren yeni nesil karma ya da hibrit sistemlere kapı açma potansiyelini taşıyor. Şu anda böyle bir şey olmadığını ve benim bunu uydurduğumu not düşeyim. Metaverse ile gündeme gelen ancak anlamını yapay zekânın yaygınlaşması ile kazanacak olan omniverse’e yönelik bir kehanet olarak alın.
Kehanetin ardından gerçek dünyadan bir aktarım yaparak yazıyı kapatayım. Almanya’da Siemens Healthineers ile tempolu bir turda öğrendiklerimden biri de şirketin döngüselliğe verdiği önem oldu. Sürdürülebilirlik ve döngüsellik kavramların iç içe girdiği bir kavramlar dizisi kullanıyorlar ancak sanayi toplumundan kalma şirketler açısından çok iyi durumdalar.
Siemens Healthineers Varlık Yaşam Döngüsü Geliştirme Başkanı Katharina Hesels, bir ülke olması durumunda sağlık sektörünün gaz salımı konusunda dünya üzerindeki ülkeler arasında beşinci sırada yer alacağını belirttikten sonra bu konuda hassas davranmalarının nedenini şöyle açıklıyor: Global sıcaklıktaki bir derecelik artış ölüm (mortality) riskini yüzde 5,5 artırıyor.
Bir MR cihazının ağırlığının, 2,7 tonu çelik olmak üzere 6,4 ton olması, lojistik dahil her alanda yapılan en ufak iyileştirmenin etkileyici bir sonuç olarak karşımıza çıkmasına zemin hazırlıyor. Almanya metriğiyle sekiz adet Volkswagen (VW) Golf 8 ağırlığındaki bir cihazdan bahsediyoruz.
Ancak beni etkileyen tablo, Siemens Healthineers’in helyum ile yaptığı. Daha önce tamburu çevreleyen gövdenin içine basılan helyum, artık bir tankın içine hapsedilebiliyor. Bir kısmı gaz bir kısmı sıvı olarak tutulan helyumun, -buraya dikkat- sıvı halde tutulması için sıfırın altında 269 derece gibi bir sıcaklıkta olması gerekiyor. Bunu yapmak için çok ciddi enerji gerektiğini anlamak zor değil.
Tank çözümüne geçildiğinde 300-400 litre helyum kullanılan sistemlerde aynı işlev için 4,7 litre helyum kullanılması yeterli oluyor. Belirli bir model için verilen bu rakamlar aklıma kazındı ama buradaki mesele karşılaştırma yapabilmek olduğu için bunları aktarıyorum. Başka bir uzman daha küçük cihazlarda 1,5 litreye kadar düşüldüğünü ifade etti.
Bu noktada biraz helyumdan bahsetmek istiyorum. Topraktan elde edilen helyum, gaz olarak açık bir ortamda bulunduğunda atmosfere karışıyor ve havadan geriye sentezlenemiyor. Litresi 30 ila 40 euro’ya satın alınan helyum üzerinden bir maliyet hesabı yapınca 300-400 litreden yaklaşık beş litreye düşmenin 9 bin ila 16 bin euro arasında bir tasarruf anlamına geldiğini anlayabiliyorum Bu, 500 bin euro ile 3 milyon euro arasında satılan MR görüntüleme cihazları için yüksek görünmeyebilir ancak burada kritik bir nokta var.
Eski teknolojide elektrik sorunu gibi bir konu ortaya çıktığında bütün gazın dışarıya bırakılması gerekiyor. Oysa yeni tank uygulamasında, böyle bir sorun yaşandığında gaz tanka çekilip sorun giderildikten sonra kullanılmaya devam ediyor. Ekonomi terimleriyle açıklayayım: Helyum açısında daha önceki sistem yüksek riskli yüksek CAPEX (yatırım sermayesi) ihtiyacı oluştururken yeni sistem yüksek güvenceli düşük OPEX (işletme sermayesi) bazlı çalışıyor.
Bu, bilişim tarafında uzun süreden beri bulut teknolojileri gibi alanlarda ele alınan bir konu ancak bunun sanayiye uyarlandığı bu modeli ezber bozma olarak değerlendiriyorum. Bunun kârını finansal giderlere kurban veren Türk sanayicilerin de dikkatine sunuyorum. İster sürdürülebilirlik ister döngüsellik deyin.