“Ülkemiz çok önemli bir yabancı sermaye yatırımını kaybederken, İzmir’in rüzgâr enerjisinde dünya ölçeğinde olan kümelenme başarısı ağır darbe aldı. Umarım ve dilerim sektörün tek yatırım kaybı LM Wind Power olsun…”
Bir gazeteci için önemli bir gelişmeyi ilk kez okurlarına ve kamuoyuna duyurmak keyiflerin en büyüğüdür… Hoştur söylemesi, bu duyguyu çok kez tadanlar arasındayım. Yazımın başında tırnak içerisinde verdiğim cümle, Nasıl Bir Ekonomi’deki 17 Nisan 2024 tarihli yazımın son cümlesi idi… Türkiye’de üretim yapan dört rüzgâr türbin kanadı fabrikasının tümüne ev sahipliği yapan İzmir’in ilk kaybı, Bergama OSB’de faaliyet gösteren LM Wind Power olmuştu. Bu gidişin nedenini niçinini sorgulayan yazımız, “umarım son olur” cümlesi ile biterken, ben dahil tüm yenilenebilir enerji sektörü durumun böyle olmadığını biliyordu.
Ve aradan bir buçuk yıla yakın süre geçtikten sonra bu kez TPI Composites, şirket merkezinin yer aldığı Amerika’daki yargı organlarına iflas başvurusunda bulundu. Bu sektörde Avrupa’nın en büyük tesisinin yer aldığı İzmir Serbest Bölgesi’ndeki (İZBAŞ) ve Sasalı’daki iki fabrikasında üretim yapan TPI, Türkiye’ye ilk adımını 2012 yılında atmıştı.
RÜZGÂR ENDÜSTRİSİ ŞOKTA
TPI’ın iflas başvurusu, enerji sektöründe ve elbette basında çok ciddi etkileşim aldı. Şirketin durumunu ABD Başkanı Trump'ın rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerjiye düşmanlaşan ve kişilik bozukluğu sınırlarını zorlayan açıklamalarına bağlayanlar da bulunuyor. Ancak rüzgâr enerjisinde dünyanın en verimli pazarlarının başında gelen Türkiye’deki iki tesisin, nasıl olup da kapanabildiği sektör için on puanlık sınav sorusunu oluşturuyor. Bugün itibarıyla 13 bin Megavat (MW) kurulu güce ulaşan rüzgâr enerjisi kurulu gücünün, 2035 yılında 43 bin 100 MW seviyesine ulaşması hedefleniyor. Kim hedefliyor? Kamu otoritesi… 2024 yılı Ekim ayında revize edilen ulusal hedeflere göre 2035 yılında güneş ve rüzgâr enerjisi toplamında 120 bin MW kurulu güce ulaşılması gerekiyor. Bu toplamda rüzgâr enerjisinin payı 43 bin 100 MW, güneşin payı ise 76 bin 900 MW olacak. Rüzgâr enerjisi kurulu güç hedefinin içerisinde 5 bin MW seviyesinde offshore (denizüstü) rüzgâr santralleri olacağını da anımsatalım.
HER YIL 3 BİN MW KURULU GÜÇ
Bugün ulaşılan mevcut kurulu güç düşüldüğünde, her yıl yaklaşık 3 bin MW kurulu gücü devreye alması gereken Türk rüzgâr enerjisi sektöründe, türbin kanatlarının yerli üretimle karşılanması kritik önem taşıyor. Ancak bu üretimi yapacak dört fabrikanın üçü an itibarıyla kapanmış durumda. Elde kalan tek tesis, Alman sermayeli Enercon çatısı altında Ege Serbest Bölgesi’nde üretim yapan Aero Rüzgâr Endüstrisi. 2001’den bugüne üretimini sürdüren Aero’nun üretim kapasitesi çok sınırlı. Bugün itibarıyla sadece 46 metre uzunluğundaki kanatları üretebilen Aero, fiziki mekân kısıtı sebebiyle en fazla 50 metre kanat üretebiliyor. Oysa baş döndürücü hızla gelişen teknoloji, santrallerin kurulu güç kapasitelerini ve dolayısıyla kanat uzunluklarının artmasını gerekli kılarken, ihtiyaç duyulan kanatların uzunluları 85 metrenin üzerine çıkıyor. Bugün Türkiye’nin sıfır noktasında bulunduğu denizüstü santrallerde ise kanat uzunlukları 120 metreyi buluyor. Ancak asıl sorun ya da güncel deyişle heybede yer alan büyük turp, üretim maliyetleri… Bugün Türkiye’de türbin kanadı üretiminde çalışan 15 yıllık bir sendikalı mavi yaka çalışanın işverene giydirilmiş maliyeti 3 bin dolara yaklaşıyor. Büyük ölçüde el emeğine dayalı bir üretim söz konusu.
PORTEKİZ’İ DE GEÇTİK!
Ve Türkiye bu maliyet yapısıyla, Avrupa’daki rakiplerinden Polonya’nın üstüne çıkmıştı. Hamdolsun (!) bu yıl da Portekiz’in üzerine çıktık…
Resmi enflasyonun çok üstünde artan girdi maliyetleri;
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın kısa adı YEKA olan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması yarışma takviminde sürekli ertelemeye gitmesi;
Yatırımcı şirketler cephesinde lisans ve ön lisans süreçlerinde bilinmezliklerle dolu süreçler;
Rekabetçi olmaktan çok uzakta olan döviz kurları;
Finansman kaynaklarına erişimin neredeyse imkânsız olması;
TPI özelinde söyleyecek olursak YÜZDE 80’LİK ÜCRET ARTIŞINA bile dudak bükerek aylardır grev yapan ve fabrikayı çalıştırmayan Petrol İş Sendikası;
Şirket yönetiminin global ve yerel ölçekte yaptığı hatalar;
Serbest bölgelerde üretilen ürünlerin yurt içine satılması durumunda ödenen fona ek olarak getirilen Kurumlar Vergisi uygulaması…
Daha sayayım mı? Maalesef bu gerçekleri gören gazeteciler, enerji sektörünün sivil toplum örgütleri, sektörde faaliyet gösteren şirketlerin profesyonel yöneticileri çok söyledi, çok yazdı. Ama sonuç değişmedi.
KAYBEDENLER KİMLER?
Bu noktada beni asıl endişelendiren ve asıl korkutucu olan şu: 25 yıldır ilmek ilmek örülen, bırakın Türkiye'yi dünyada bile örneği olmayan bir rüzgâr enerjisi kümelenmesine imza atan İzmir, bu özelliğini artık kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya…
Başlığımıza dönelim… Bu işte kaybedenler; İzmir’in rüzgâr kümelenmesi, YEKA ihalelerinde yüzde 65’lik yerlilik taahhüdünün altına imza atan yatırımcı şirketler, Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünen yerli ve yabancı sermaye şirketleri, sektörde faaliyet gösteren nitelikli mavi ve beyaz yakalı çalışanlar oldu. YEKA taahhütleri gereği projelerine kanat bulamayarak panikleyen üreticiler için sessiz sedasız ithalat izni çıktığı da kulağımıza gelen fısıltılar arasında.
KAZANANLAR KİMLER?
Bu oyun planında kazananlar da yok değil kuşkusuz… Rüzgâr türbin kanadı üretiminde Avrupa’daki rakipler Polonya ve Portekiz bu işten en kârlı çıkan ülkeler oldu. Türkiye’de rüzgâr enerjisine yatırım yapacak şirketler kanatları bu ülkelerden alacaklar, bu ülkelerde istihdam artışı yaratacaklar ve rakiplerimize para kazandırmak zorunda kalacaklar. “Kazan kazan” oyununu “kaybet kaybet”e çevirmeyi başaran Türkiye, bu başarısıyla (!) sıkı bir alkışı hak ediyor…